Osmanlı’da fetihlerden sonra yapılan arazi ve emlakın tapu tahrir sayımlarında mevcut nüfus ve bu nüfusun yapısı tespit edilmiş ve tapu tahrir defterlerine kaydedilmiştir. İlk tespitlerden sonra da o şehre yönelik bir iskan politikası belirlenmiştir.
Osmanlı Devleti fethettiği toprakları geliştirip, refah düzeyini artırarak Müslüman ve gayrimüslimlerin bir arada ve güvenle yaşamasını sağlamıştır. Osmanlılar fethedilen bölgelerdeki Rum, Ermeni ve Yahudilere; yasalara uydukları, vergilerini ödedikleri, güvenlik ve düzeni muhafaza ettikleri sürece kendi okul, hastane ve mahkeme gibi kurumlarını yaşatma imkanı vermiştir. Fethedilen topraklarda zaman içerisinde bir baskı olmadan Müslüman olan gayrimüslimler artmış ve Türkçe öğrenmeleri hızlanmıştır.
Osmanlılar, bir şehri fethedince ilk olarak ana kiliseyi camiye çevirmiş ve ona Ulu Cami adını vermiştir. Şehre kadı ve subaşı tayin etmiştir. Fethedilen şehirlerde Ulu Cami, Türklerin yerleştiği semtin merkezini meydana getirmiştir. Ulu Cami’nin yanında ise çarşı, bedesten veya arasta denilen yapılar kurularak bunların etrafında da mahalleler oluşturulmuştur. Osmanlılarda temel yerleşim birimine “kaleiçi” denilmiştir. Bu yerleşim biriminden “tahtakale” adlandırması ile kalelerin dışına doğru yeni yerleşim alanları da oluşturulmuştur.
Osmanlı Şehirlerinde Yaşam
Osmanlı şehrinde mahalle; birbirini tanıyan, birbirlerinin davranışlarından sorumlu ve sosyal dayanışma içinde olan kişilerin yaşadığı yerlerdir. Şehirlerdeki mahalle halkı; cami ve mescitlerin dışında kahvehane, bozahane gibi mekanlarda veya düzenlenen panayır ve şenliklerde bir araya gelmiştir.
Düğünler, insanların güzel zaman geçirdikleri şenliklere dönüşmüştür. Düğün, şenlik, ziyafet ve benzeri konularda “surname” adı verilen eserler yazılmıştır. Osmanlı toplumu için dini törenler de, insanların kaynaştığı bir etkinlik türü olmuştur. Özellikle Ramazan ayı içinde yapılan eğlenceler, İstanbul’dan yola çıkan “SurreAlayı” hac münasebetiyle kutsal topraklara gönderilen hediyelerin bulunduğu bu alayın yola çıkışı, Ramazan ayını müjdeleyen önemli bir törendir. “Hırka-i Saadet” merasimi, Osmanlı sarayının Ramazan ayına mahsus önemli etkinliklerindendir. Hacivat ve Karagöz oyunları gibi etkinlikler Ramazan ayı eğlencelerinden en önemlisidir.
İstanbul’da ilk kahvehaneler 1554 yılında Tahtakale’de açılmıştır. Her mahallede açılan kahvehaneler, mahalle ile ilgili kararların alındığı merkezler haline gelmiştir. Mevlana’nın Mesnevi’si, Yunus Emre Divanı, Taberi Tarihi gibi edebiyat, tarih ve din konulu kitaplar önce cami ve tekkelerde daha sonra da kahvehanelerde okunmuş ve çoğunluğu okuryazar olmayan topluluklar tarafından dinlenmiştir.
Osmanlı Mutfağı
Osmanlı Devleti’nde mutfak, kültürün en önemli unsurlarından biridir. Türk mutfağı çeşit ve lezzet açısından olduğu kadar yiyecek hazırlama ve pişirme teknikleri, özel gün yemekleri, mutfak araç ve gereçleri açısından da çok zengindir.
Osmanlılarda et, süt, yoğurt, peynir, tereyağı gibi ürünler beslenme sisteminin esasını oluşturmuştur. Saray mutfak geleneğinde, çorbalar ve pilav çeşitleri; kuzu ve koyun etiyle hazırlanan kebap, yahni, külbastı, kızartma ve köfteler; tahıl ve baklagillere dayanan et suyu ile pişirilmiş yemekler; zerde, aşure, kabak tatlısı gibi tatlılar; hoşaf ve şerbet gibi içecekler ön plana çıkmıştır. Tencere yemekleri limon suyu, nar ekşisi, koruk, soğan ve çeşitli baharatlar ile tatlandırılmıştır. Domates ve salça Osmanlı mutfağına XIX. yüzyılda girmiştir.
Osmanlı’da Kılık Kıyafet
Osmanlı Devleti’nde kılık kıyafet kültürünün oluşmasında din kuralları, yaşanılan çevre, sosyal yapı, gelenek ve kanunlar gibi unsurlar etkili olmuştur. Osmanlılarda halkın rütbeye, statüye, mesleğe ve dini inanca göre kıyafetler giymesi sağlanarak giysiler konusunda bir düzen sağlanmak istenmiştir.
Osmanlı halkı genellikle şalvar, gömlek, entari, dolama, kaftan, kürk, kavuk ve serpuş gibi başlıklar giymiştir. Osmanlı kadınları başlarına ferace, yaşmak gibi örtüler takmış; yüzlerinin bir bölümünü peçe ile örtmüşlerdir.