İlk insanların hayatlarını avcılık ve toplayıcılık ile devam ettirdiği için göçebe bir hayat sürmüşlerdir. Bu nedenle bu topluluklar arasında siyasi organizasyonlar bulunmamaktadır. Ne zamanki insanlar tarım ile birlikte yerleşik yaşama geçmişlerdir o zaman aralarında düzeni ve güvenliği korumak amacıyla siyasi organizasyonlar oluşmuştur.
İlk zamanlarda siyasi organizasyonlar 10-50 aile gibi küçük gruplardan oluşmuştur. Yerleşim birimlerinin büyümesi ile bu küçük siyasi organizasyonlar kabilelere dönüşmeye başlamıştır.
Kabile; aynı atadan gelen ve aynı kan bağı ile bulunan insanlar topluluğuna verilen addır. Büyük devletler ve imparatorluklar kurulduktan sonra bile kabile konfederasyonları varlıklarını büyük oranda sürdürmüştür.
Köyler ve kabile organizasyonları zamanla daha da büyüyerek şehir devletlerini ortaya çıkarmıştır. Mısır’da “nom”, Sümerlerde “site”, İyon ve Dorlarda “polis” gibi şehir devletleri İlk Çağ’daki örneklerdir.
İlk Siyasi Organizasyon Türleri
Antik medeniyetlerdeki kabileler veya şehir devletlerinin başlarında kral veya feodal yöneticiler bulunmuştur. Bu yöneticiler merkezdeki krala ba ğlanmıştır. İnsanların madenleri işlemeye başlayarak silah yapması savaşları da başlatmıştır. İlk çağda bazı güçlü kralların kendi ülkeleri dışındaki yerleri istila ederek imparatorluklar kurduğu da gözlemlenmiştir.
📚EK BİLGİ:
İmparatorluk= Topraklarında oturan çeşitli milletleri egemenliği altında toplayan devlet biçimi veya içerisinde çeşitli unsurları (din, etnik köken, dil vb.) barındıran devlet modelidir.
⭐ İlk siyasi organizasyon türleri olarak;
- Sümerlerde site olarak bilinen şehir devletleri ortaya çıkmıştır.
- Babil Devleti önceleri benzer bir yapıdadır fakat daha sonra güçlü krallar merkezi otoriteyi güçlendirmiştir.
- Asurlular genel olarak istilacı bir yapıya sahiptir. Bu nedenle Mezopotamya dışındaki bir çok yeri de istila ederek imparatorluk kurmuştur.
- Hititlerde kralın yanında Pankuş adında bir meclis vardır. Aynı zamanda Tavananna denilen kraliçe de yönetimde etkili olmuştur.
- Yunan medeniyetinde merkezi bir yönetim görülmemektedir. Polis adı verilen şehir devletleri ile yönetim sağlanmıştır.
- Bunun nedeni; medeniyetin coğrafyasının dar bir sahil şeridine sahip olması ve yüksek dağlar ile birbirinden ayrılmasıdır.
- Yunan medeniyetinde; Atina ve Sparta gibi polisler arasında bitmek bilmeyen mücadeleler yaşanmıştır. Bu mücadeleler demokratik bir yapının ortaya çıkmasına neden olmuştur.
- Kralın yetkilerinin azalması, onu denetleyen meclislerin yetkilerinin artmasıyla krallık artık saltanat olmaktan çıkmış ve soylular iktidarı ele geçirerek aristokratik yönetim anlayışını kabul ettirmiştir. Krallar belirli bir sınıftan seçilmeye başlanmıştır.
- Aristokratlar arasından belli bir zümrenin krallığı yönetme hakkının kendilerinde olduğunu iddia etmesi üzerine yöneticiler sadece o gruptan seçilmiştir. Bu da oligarşiyi doğurmuştur.
- İlk çağ Yunan kentlerindeki bu seçimler cumhuriyet ve demokrasi anlayışının ilk adımlarıdır.
- Yunan medeniyeti içinde aristokratlara veya halka karşı güç kullanarak yönetimi ele geçiren kişiler olmuştur. Bu kişilere tiran bunların yönetimine de tiranlık denilmiştir.
- İlk Çağ’da Persler; İran, Anadolu, Mezopotamya, Mısır ve hatta Yunanistan’ın bazı bölgelerini içine alan büyük bir imparatorluk kurmuşlardır.
- Bu büyük imparatorluğu yönetmek içinse “satraplık” denilen eyalet sistemini ve posta teşkilatını oluşturmuşlardır.
- Satraplık sistemini daha sonra Büyük İskender benimsemiştir. Büyük İskender’i örnek alan Roma İmparatorluğu da satraplık idaresini geliştirerek eyalet sistemini kullanmıştır.
- Roma’da kraldan sonra etkin bir danışma kurulu olan senatoya soylular girebiliyordu.
- Senatoda görev yapan soylu sınıfa patrici, Roma’ya sonradan gelip yerleşenlere de plep denirdi.
📚 EK BİLGİ: Siyasi organizasyon türleri;
- Tiranlık= Hukuk kurallarından bağımsız, ülkeyi otoriter yöntemlerle yönetme ve olağanüstü hallerde başvurulan yönetim biçimidir. Antik Yunan ve İyonya’da görülmüştür.
- Aristokrasi= Egemenlik haklarının soylulardan oluşan bir sınıf veya zümreye ait olmasıdır. Yunan, İyonya ve Lidya’da görülmüştür.
- Monarşi= Bir kişinin veya bir ailenin egemenlik haklarına dayalı yönetimdir. Babil ve Urartularda görülmüştür.
- Demokrasi= Halkın kendi kendini yönetmesidir. Yunan ve İyonya’da görülmüştür.
- Cumhuriyet= Egemenliğin kayıtsız şartsız halkın elinde olmasıdır.
- İmparatorluk= Bünyesinde birden fazla ulusun yaşadığı çok uluslu devlet biçimidir. Roma gibi.
- Oligarşi= Egemenliğin bir sınıf veya zümreye ait olmasıdır. Yunan, İyonya ve Lidya’da görülmüştür.
- Teokrasi= Din kurallarına dayalı devlet biçimidir. Tanrı-kral anlayışı ile Mısır’da görülmüştür. Sümerlerde de görülmüştür.
İlk Devletlerde Gücün Meşruiyet Kaynağı
- İlk Çağlardaki siyasi oluşumların çoğu monarşi ile yönetilmiştir.
- Krallar, yönetimdeki meşruluğunu yani güçlerini dinden almıştır. Yani güçlerinin kaynağı tanrısaldır.
- Anadolu’da Hititlerde krallar Tanrıdan aldıkları emirler ile ülkeyi yönetmişlerdir. Dolayısıyla krallar tanrı olarak görülmemiştir.
- Bu yönetim anlayışı; dine dayalı bir krallık veya teokratik bir monarşidir.
- Urartularda da krallar yaptıkları işleri tanrıları “Haldi” adına yaparlardı. Dolayısıyla yine krallar tanrı olarak görülmemiştir.
- Girit Adası’nda halk, soylular ve kral tarafından yönetilirdi. Yöneticiler; sanat, ticaret, din gibi hemen her konuda söz sahibi olmuşlardır. Din adına söz sahibi olmaları yönetimlerinin teokratik olduğu göstermektedir.
- İyonlar ise genel olarak Yunan tanrılarına inanırlardı. Fakat yönetimde din adamlarının değil, aristokratların sözü daha çok geçmektedir.
- Sümerlerde yönetici olan “Ensi”ler yani rahip-krallar; en yüksek rahip, yargıç ve komutan konumdadır.
- Asur ve Babillerde ise kral, büyük tanrıların yeryüzündeki temsilcisi olup onlar adına ülkeyi yöneten rahip krallardır.
- Sadece Babil Kralı Hammurabi, bu anlayıştan farklı olarak kendisini adaletin kralı olarak ifade etmiştir.
- Mısır Krallığı’nın ilk dönemlerinde krallar, tanrının yeryüzündeki temsilcisi konumundadır. Daha sonraları firavunlar insan şeklindeki tanrı olarak görülmeye başlanmış ve tanrı-kral olarak kabul edilmiştir.
- Makedonya Krallığı aristokrasi ile yönetilmiştir.
- Büyük İskender ise doğu kültürlerinden etkilenerek gücünün meşruiyet kaynağını tanrısallaştırmıştır.
- Roma İmparatorluğu ise sırasıyla cumhuriyet ve imparatorluk dönemleri yaşamıştır.
İlk Devletlerde Sosyal ve Ekonomik Yaşam
Coğrafya; medeniyetlerin ekonomik yaşamını ve askeri yapılarını belirleyen en önemli unsur olmuştur. Örneğin; Mezopotamya’daki ekonomik hayatın temelinin tarım olması ve kuraklık ihtimaline karşılık ürünlerin korunma ihtiyacı özellikle Sümerlerde tapınakların depo olarak kullanılmasını ve depo kayıtlarının oluşturulması amacıyla da yazının bulunmasını sağlamıştır.
Mezopotamya’daki toplumlar; soylular, din adamları ve köleler gibi sınıflara ayrılmıştır. Halkın çoğunluğu tarım ve hayvancılıkla uğraşmıştır. Bu toplumda marangozlar, yazıcılar, çömlekçiler, mimarlar, duvarcılar gibi zanaatkarlar ve zengin tüccarlar da bulunmaktadır. Mezopotamya’da atılan bu temellerin bir çoğu günümüz modern yaşamında da kullanılmaktadır. Örneğin; çömlekçi çarkı, MÖ 4.500’lerde Sümerler tarafından kullanılmaya başlanmış olup günümüzde de halen kullanılmaktadır.
Batı Anadolu topraklarında ise; Lidyalılar, Kral Yolu’nu kullanarak ticarette oldukça gelişmiştir. Friglerin temel geçim kaynağı yaşadıkları bölge itibariyle tarım ve hayvancılık olmuştur. Özellikle tarım Friglerin hukuklarını dahi önemli derecede etkilemiştir.
Yunan coğrafyasında kurulan polisler, dağlık arazi nedeniyle yeterli derecede tarım yapamamışlardır. Bu da koloniciliği ortaya çıkarmıştır. Şehir devletleri gıda ihtiyaçlarını karşılarken ticari alanda da gelişmişlerdir. Örneğin; zeytinyağı, şarap ve imal ettikleri malların ihracatına karşılık buğday ve hammadde ithal etmişlerdir. Aynı zamanda coğrafyasının dağlık olması nedeniyle merkezi bir yönetim kuramamışlar ve polis adı verilen şehir devletleri kurarak siyasi bir birlik sağlamak zorunda kalmışlardır.
Büyük İskender ise, Doğu Seferi’ni Pers İmparatorluğu’na ait ticaret yollarını ele geçirmek amacıyla düzenlemiştir. Kendi adına şehirler kurmuş ya da var olan şehirleri yeniden düzenlemiştir. Bunların başında Mısır’daki İskenderiye gelmektedir.
Roma İmparatorluğu da kurulduğu coğrafya gereği deniz ticaretine ve kolonizasyon faaliyetlerine yönelmiştir. Aslında Roma şehir devleti olarak kurulmuştur. Fakat Yunan şehir devletlerinden farklı olarak yayılmacı bir politika izlemiş ve imparatorluk haline gelmiştir. Romalı tüccarlar, Akdeniz ve Batı Avrupa’daki Roma topraklarında oluşan barış ortamından faydalanarak uzun mesafeli ticaret yapmışlar ve Roma İmparatorluğu maddi güce kısa sürede ulaşmıştır.
Mısır’da ise durum şudur: Nil Nehri etrafında verimli ovaların oluşması, Mısır’ın temel geçim kaynağının tarım olmasını sağlamıştır. Mezopotamya’da tüm topraklar özel mülkiyette iken Mısır’da tüm topraklar firavunlara aittir. Bu nedenle Mısır’da tüccar sınıfı doğmamıştır. Nil’in sularının taşması Mısırlıları geometri alanında geliştirmiştir. Yine su taşkınlarının hesaplanabilmesi için güneş yılı hesaplanmıştır. Mumyacılık sayesinde insan vücudunu öğrenmişler, tıp ve eczacılık alanında da gelişmişlerdir. Firavunlar için piramitleri yapmışlardır.
Aynı zamanda ilk çağ medeniyetleri sahip oldukları toprakları korumak adına orduya da önem vermişlerdir. Ekonomik ve siyasi çıkarların çatışması durumunda medeniyetler birbirleri ile savaş yapmak zorunda kalmışlardır. Örneğin; Kadeş Savaşı. Mısırlılar ile Hititler arasında yapılmıştır. Bu savaşın sonucunda tarihte bilinen ilk yazılı antlaşma olan Kadeş Antlaşması imzalanmıştır.