Tek Hanedan Anlayışı ve Gelenekler Işığında Devlet İdarecisi

📅 02 Şubat 2025|02 Şubat 2025
Güncel
Tek Hanedan Anlayışı ve Gelenekler Işığında Devlet İdarecisi

Konu Özeti

Osmanlılarda devlet düzeni, otoritenin karar birliğine ve saltanatın dokunulmazlık inancına dayanmıştır. Bu nedenle ülkenin ve devletin tek sahibi padişah olarak görülmüştür. Şehzadeler hükümdardan sonra tahtın meşru varisi olarak görüldükleri için büyük bir özenle büyütülmüşlerdir.

Bu konuda
  • Osmanlı Devleti'nde padişahın önemini
  • Kanunname-i Ali Osman süreçlerini
  • Şehzadelere verilen önemi ve nasıl yetiştirildiklerini
öğreneceksiniz.
Reklamsız Bikifi Mobil Uygulaması!

Osmanlılarda devlet düzeni, otoritenin karar birliğine ve saltanatın dokunulmazlık inancına dayanmıştır. Bu nedenle ülkenin ve devletin tek sahibi padişah olarak görülmüştür. Bütünlüğün ve istikrarın devam etmesi ise bu prensibin korunmasına bağlanmıştır. Padişahı, mührünü verdiği sadrazam temsil etmiş, Divan-ı Hümayun’daki diğer vezirler ise danışman olarak görev yapmıştır.

Eski Türk geleneklerine göre ülkenin hanedanın ortak malı kabul edilmesi anlayışı Osmanlılarda da sürmüştür. Bu nedenle padişah, hanedanın erkek üyelerinden biri olmuştur. Eski Türk geleneklerinde de olduğu gibi Osmanlılarda da tahta geçiş konusunda kesin bir kural bulunmamış, bu nedenle taht kavgaları yaşanmıştır.

Devletin kurucusu ve mülkün sahibi her zaman padişah olmuştur. Padişah öldükten sonra yaptığı tüm atamalar iptal edilmiş ve padişahın tasarrufları geçerliliğini yitirmiş sayılmıştır.

Osmanlı Devleti’nde merkezi otoritenin güçlendirilmesi ve istikrarın sağlanması için bazı uygulamalar yürürlüğe konmuştur. Bunlardan ilki, veraset sisteminde yapılan düzenlemelerdir. I. Murat döneminde kabul edilen “Devletin toprakları padişah ve oğullarınındır.” ilkesinin yerine Fatih Devri’nde “Devletin toprakları padişahındır.” anlayışı getirilmiştir.

Divan-ı Hümayun Başkanlığının Vezir-i Azama Devredilmesi

Osmanlı Devleti’ndeki bir diğer düzenleme ise padişahın, Divan-ı -Hümayun’un başkanlığını veziriazama devretmesidir. Divan-ı Hümayun toplantılarına 1475 yılına kadar padişahlar başkanlık etmiştir. Fatih’ten itibaren sadrazamlara geniş yetkiler verilmiş ve padişahın mutlak vekili olarak Divan-ı Hümayun’a sadrazamlar başkanlık etmeye başlamıştır. Padişah ise Kubbealtı salonunun üstünde kafesle ayrılan bir bölümden dilerse toplantıları takip etmiştir. Bu uygulama ile Divan-ı Hümayun bir karar organı olmaktan ziyade bir danışma kurulu haline dönüşmüştür.

Harem’den Evlenme Usulünün Getirilmesi

Fatih Sultan Mehmet döneminde padişahlar ve şehzadeler için Harem’den evlenme geleneği başlatılmış ve bu gelenek sonraki dönemlerde de sürdürülmüştür. Bu uygulamanın amacı, veraset sorunlarını önlemek ve büyük aileler ya da devlet erkanıyla oluşabilecek evlilik bağlarıyla yönetimde siyasi etkinlik kazanmalarını engellemektir. Böylece, devletin tek elden yönetilmesine yönelik olası tehditler ortadan kaldırılmıştır.

Padişaha Kardeşlerini Öldürme Yetkisinin Verilmesi

Osmanlı Devleti’ndeki bir diğer uygulama ise devletin bekası için padişahlara kardeşlerini öldürme izni verilmesidir. Bu uygulamayı ortaya çıkaran nedenler ise saltanat üzerinde hak iddia edenlerin meydana getirdiği karışıklıklar ve özellikle Fetret Devri’nde yaşanan taht mücadelelerinin devletin bütünlüğünü tehlikeye sokmasıdır. Fatih döneminde daha önce var olan kanunlar ve kendisinin düzenlediği kanunlar birleştirilerek “Kanunname-i Ali Osman”ı oluşturulmuş ve padişaha, diğer şehzadeleri öldürme hak ve yetkisi verilmiştir. Böylece padişah, egemenliğin bölünmezliği ve devletin parçalanmazlığı anlayışını her şeyin üstünde tuttuğunu göstermiştir.

Müsadere Sistemi

Merkezi otoriteyi güçlü kılmak için yapılan diğer uygulama ise müsadere usulüdür. Haksız yollarla servet edinenleri cezalandırmak amacıyla devlet tarafından kişinin malına el konulması sistemi olan müsadere, Hunlardan beri Türk devlet geleneğinde uygulanmıştır. Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıllarında sadece zimmetine mal geçirenlere ve isyancılara uygulanan bu sistem Fatih Sultan Mehmet Dönemi’nden itibaren bir gelenek haline gelmiştir. Müsadere sistemi, kanuni sınırlamalarla kişisel mülk ve servetin veraset yoluyla ailelerin elinde toplanmasını engellemiştir. Böylece devşirmeler arasında aristokratik bir sınıf oluşmamıştır.

Lalanın Talebeleri: Osmanlı Şehzadeleri

Şehzade; padişahın erkek çocuklarına verilen isimdir. Şehzadeler hükümdardan sonra tahtın meşru varisi olarak görüldükleri için büyük bir özenle büyütülmüşlerdir.

Saray geleneğine göre dört yaşına gelen şehzade, haremdeki Şehzadegan Mektebinde ilk eğitimine başlamıştır. “Bed-i Besmele Merasimi” denen ve bütün devlet adamlarının katıldığı büyük bir törende şehzadeye, konusu besmele öğretimi olan ilk dersi şeyhülislam vermiştir. Şehzadeler eğitim hayatı boyunca Kur’an-ı Kerim, tarih, coğrafya, Arapça, Farsça dersler almış; ok ve yay yapmayı, güzel yazı yazmayı öğrenmiştir.

Osmanlı Devleti’nde şehzadelerin yetiştirilmesi ilk dönemlerinden itibaren farklı uygulamalar ile yapılmıştır. Örneğin; I. Murat Dönemi’nden itibaren şehzadeler on dört on beş yaşına geldiklerinde, sancakbeyi olarak görevlendirilmeye başlanmıştır. Sancaklara vali olarak atanan şehzadelere “Çelebi Sultan” denilmiştir. Sancağa çıkan şehzadelerin yanında “Lala” denilen tecrübeli devlet adamları bulunmuştur. Şehzadeler sancak gelirlerine sahip olmuşlardır. Sancaklarda şehzadelerin başkanlık yaptığı, Divan-ı Hümayun’un benzeri Şehzade Divanları bulunmuştur. Şehzade, sancağı yönetirken kendi Divanı’na gelen davalara bizzat bakmış ve devlet yönetimini uygulamalı olarak öğrenmiştir. Sancakta bulunan Tımarlı Sipahiler de şehzadeye bağlanmıştır.

Zamanla sancağa çıkma uygulamalarında değişimler olmuştur. Örneğin; II. Selim tüm şehzadelerini değil sadece en büyük oğlu III. Murat’ı sancağa göndermiştir. III. Murat da en büyük oğlu III. Mehmet’i sancağa çıkarmış, diğer oğullarını sarayda bırakmıştır. Sancağa çıkma usulüyle yetişen son padişah III. Mehmet’tir. III. Mehmet tahta geçtiğinde hiçbir oğlunu sancağa çıkarmamıştır. I. Ahmet döneminde ise sistem tamamen değişmiştir. XVII. yüzyıldan itibaren şehzadeler eğitimlerini sarayda almaya başlamış fakat bu durum, şehzadelerin devlet idaresinde tecrübesiz olmalarına neden olmuştur.

I. Ahmet ile birlikte ekber ve erşed sistemi getirilmiş, tahta en büyük ve akli dengesi yerinde olan şehzade tahta geçmeye başlamıştır. Diğer şehzadeler ise kafese kapatılmışlardır.

Lalanın belli başlı vazifeleri şunlardır;

  • Şehzadelerin eğitim ve öğretimine nezaret etmek.
  • Şehzadelerin siyasi meselelere hâkim olmasına yardımcı olmak.
  • Şehzadenin divanına, vezir makamında başkanlık etmek.
  • Şehzade adına serdar sıfatıyla ordunun başında sefere çıkmak.
  • Gerekli konularda şehzade hakkında padişaha bilgi vermek.
  • Şehzade sorumluluğundaki mali ve iktisadi işlerle ilgilenmek.
✍ Ders Notları
👍 2018 Müfredatı
4 Ders Saati📂 10. Sınıf Tarih
Bu Yazıda Geçen Terimler
Sistememizde bu yazıda bahsi geçen kişilere ait bir biyografi bulunamamıştır.
Benzer İçerikler
Saray ve Şehir Kültürü
Tarih

Saray ve Şehir Kültürü

İçeriğe Git>
Osmanlı Devleti’nde İsyanlar ve Düzeni Koruma Çabaları
Tarih

Osmanlı Devleti’nde İsyanlar ve Düzeni Koruma Çabaları

İçeriğe Git>
İstanbul’un Fethi ve Fethin Sonuçları
Tarih

İstanbul’un Fethi ve Fethin Sonuçları

İçeriğe Git>
Anadolu’da Türk Siyasi Birliğini Sağlama Çabaları
Tarih

Anadolu’da Türk Siyasi Birliğini Sağlama Çabaları

İçeriğe Git>
Osmanlı Devleti’nin Rumeli’deki İskan ve İstimalet Politikası
Tarih

Osmanlı Devleti’nin Rumeli’deki İskan ve İstimalet Politikası

İçeriğe Git>
Stratejik Siyaset ve Dünya Gücü Olan Osmanlı Devleti
Tarih

Stratejik Siyaset ve Dünya Gücü Olan Osmanlı Devleti

İçeriğe Git>
Copyright © 2025 Bikifi
Star Logo
tiktok Logo
Pinterest Logo
Instagram Logo
Twitter Logo