Gerçekleşmiş ya da gerçekleşebilecek olayları yer ve zaman belirterek ele alan düzyazı türüne denir. Romanın net bir tanımını yapmak zordur. Roman ile ilgili günümüze kadar bir çok tanım yapılmıştır. “Roman, yol boyunca gezdiren bir aynadır.” (Sthendhal)
Avrupa’da roman destan türünün zaman içerisinde geçirdiği evrim sonucunda ortaya çıkmıştır. Dünya edebiyatında bugünkü romanı hatırlatan ilk örnek İtalyan yazar Boccacio’nun “Decameron” adlı eseridir. Bu türün ilk örneği Rönesans dönemi sanatçısı olan Rabelais’in “Gargaunta” adlı yapıtıdır. Modern romanın ilk örneği ise Cervantes’in yazdığı “Don Kişot”tur. Dünya edebiyatında roman türünün en yetkin eserleri 19. yüzyılda verilmeye başlanmıştır.
Roman, Türk edebiyatında Tanzimat dönemi ile birlikte yer edinmiştir. Edebiyatımızdaki ilk roman örnekleri Batı’dan yapılan çeviriler olmuştur. İlk çeviri roman 1859 yılında Fransız yazar Fenelondan Yusuf Kamil Paşa’nın tercüme ettiği “Talemak” adlı eserdir.
İlk yerli roman ise Şemsettin Sami’nin yazdığı “Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat” (Talat ve Fitnatın aşkı) adlı eseridir. Türk romanının gelişmesinde Tanzimat dönemi sanatçıları büyük katkıda bulundu. Recaizade Mahmut Ekrem’in “Araba Sevdası” adlı eseri ilk realist roman olma özelliğini taşımaktadır.
Namık Kemal’in yazdığı “İntibah” adlı eser ise Türk edebiyatımızdaki ilk edebi roman olarak kabul edilir aynı zamanda yine Namık Kemal’in yazdığı “Cezmi” adlı eser tarihi roman olma özelliğini taşır. İlk köy romanımız ise Nabızade Nazım’ın yazdığı “Karabibik”tir.
İlk usta roman ve yazarlar Servet-i Fünun döneminde ortaya çıktı. Bu edebi akımda “sanat, sanat içindir” anlayışı benimsendiğinden dolayı aşk, ayrılık, hüzün, gibi konular işlendi. Servet-i Fünun dönemi yazarı olan Halit Ziya Uşaklıgil ilk modern romanımız olan “Mai ve Siyah” adlı eseri yazmıştır. İlk psikolojik roman olma özelliğini taşıyan “Eylül” ü Mehmet Rauf yazmıştır.
1910 da milli duyguları ağır basması ile “Genç Kalemler” dergisi etrafında gelişen “Türkçülük akımı” ile milli romanlar yazılmaya başlandı. Halide Edip Adıvar’ın “Vurun Kahpeye”, Reşat Nuri Güntekin’in “Çalıkuşu” bu dönemin eserleridir.
Romanın yapı unsurları kişi, olay örgüsü, mekan ve zaman olarak dörde ayrılır
Romanlarda bulunan olaylar, ana kahramanın çevresinde yer alan kişiler ile gerçekleşir. Olay örgüsündeki işlevlerine göre kişiler önemli hale gelir . Kişilerin olay örgüsü içerisinde yaşadıkları olaylara gösterdikleri tutum ve davranışlar, bireysel veya toplumsal değerleri temsil eder. Romanda geçen kişilerin özelliklerini; davranışlarında, düşüncelerinde veya eylemlerinde öğrenebiliriz bazen de anlatıcı kahramanların fiziksel veya ruhsal çözümlemelerinin tasvirlerini yaparak bizlere tanıtır.
Olaylar, normal hayatımızda yaşayabileceğimiz gerçek durumlardır. Olay örgüsü ise bu olayların bir edebi metin içerisinde sıralanmasıyla oluşan düzenlemedir. Bu bakımdan ötürü olay örgüsü edebi metinlerin temel yapı taşıdır. Romandaki olay örgüsü hikayedeki olay örgüsü ile karşılaştırıldığında; Romanlarda birden fazla olay örgüsü tek bir çatışma etrafında toplanırken hikayede tek bir olay örgüsü ve çatışma vardır.
Romanda olayın başlayıp geliştiği yere mekan denir. Romanlarda mekan, genellikle karakterlerin temsil ettiği düşünce veya fikir akımını temsil eder ayrıca romanlarda mekan, karakterlerin psikolojik özelliklerini ortaya çıkarmada bir araç olarak kullanılabilmektedir.
Romanlarda, zaman dilimini anlatırken hikayede kullanılan; gün, mevsim, ay, yıl gibi kavramlara ek olarak fiiller de kullanılır. Romanda her olayın kendine has bir zaman dilimi vardır ve tercih edilen zaman dilimi olay örgüsüne doğrudan etki eder. Romanda olaylar hikayedekine ters olarak uzun zaman dilimlerine yayılarak anlatılır yani hikayede olaylar daha kısa zaman dilimi içerisinde yayılarak anlatılırken romanda bu tam tersidir.
Anlatıcı bir roman, hikaye veya masalı okuyucuya aktaran bir varlıktır. Romanda anlatıcı ve bakış açısı 3 başlık altında değerlendirilir.
Romanda gerçekleşmiş veya gerçekleşebilecek her şeyi bilir. Romandaki kahramanların içinden veya kafasından geçen duygu ve düşünceleri okuyucuya aktarır. İlahi bakış açısında yazar zaman zaman okuyucu ile sohbet kurup onlara yol gösterir. Bu bakış açısı destandan romana geçen bir özelliktir. Genellikle klasik romanlarda ilahi bakış açısı kullanılmıştır. Örneğin Tolstoy Savaş ve Barış’ta adlı eserinde Mehmet Rauf, Eylül’de bu bakış açısını kullanmışlardır.
Bu bakış açısında anlatıcı bir “yansıtıcı” konumundadır. Anlatıcı, olay örgüsünde olup bitenleri sadece izler veya gözlemler sonrasında bu gözlemlerini/izlemlerini tarafsız bir şekilde okuyucuya aktarır. Diğer bakış açılarına göre burada anlatıcı çok daha az bilgilidir yani kahramanların ruh hallerini veya olay örgüsündeki geçmiş veya geleceği bilemezler.
Bu bakış açısında yazar kahramanlardan biri olup normal bir insanın sahip olduğu görme, duyma ve hissetme gibi özelliklerle sınırlıdır. Bu bakış açısında anlatıcı olay örgüsündeki ana kahraman olabileceği gibi daha geri planda kalmış bir karakter de olabilir. Kahraman bakış açısında yazar genellikle kendi hissettiği duygularını, hislerini ve bilgisini öne çıkarır. Bu bakış açısının kullanıldığı roman veya hikayeler genellikle otobiyografik karakterlidir. Kahraman bakış açısında yazar birinci tekil şahıs kullanır ve okuyucu ile daha samimi ve sıcak bir diyalog kurmasıyla okuyucu ile daha yakın bir temas kurar.
Montaj, bilinç akışı, leitmotiv, iç monolog, Gösterme (Sahneleme) , Diyalog, Geriye Dönüş, Bilinç Akışı (Şuur Akışı) Tekniği, Pastiş (Öykünme) romanlarda kullanılan tekniklerdir.
Gazete kupürleri, reklamlar, radyo haberleri, dini metinler, farklı metinlerin bir araya getirilmesiyle oluşturulan tekniğe verilen isimdir.
İnsan bilincinin yapısına uyularak dağınık ya da parça parça iç monologlara yer verilmesidir. James Joyce’in “Ulysess” ve Oğuz Atay’ın “Tutunamayanlar” adlı eserinde bu teknik kullanılmıştır.
Bir alıntının, bir davranışın tarzının, veya bir özelliğin roman boyunca sürekli tekrar edilmesidir.
Bir iç konuşmadır. Anlatıda bulunan bir fügürün ruh varlığının, doğrudan ama onun ağzından söze dökülmüyormuşçasına, onun düşünceleri,hatıraları ve çağrışımlarıyla ve de bilinç akımı tarzında kendi kendine konuşmasına tanık olurcasına anlatıma aktarmasıdır.
Bu teknikte anlatıcı, eser ile okuyucunun arasına girmez. Verilmek istenen kişiler, olaylar doğrudan sunulur.
Romanın olay örgüsü içerisinde karakterlerin birbiriyle olan konuşmalarına diyalog denir.
Geriye dönüş tekniği genellikle tarihi romanlarda kullanılmaktadır. Bunun yanında roman içerisindeki karakterlerin bir şeyler hatırlamaları da bu teknik ile sağlanır.
Anlatıcı bu teknikle karakterlerin iç dünyasındaki duygu ve düşünceleri hiçbir kaygı olmadan bütün karmaşıklığıyla verir. Aynı zamanda karakterlerin zihninde kurduğu planlar bu teknikle aktarılır. Bu teknik, karakterlerin psikolojik ve ruh hallerini daha iyi bir şekilde anlamamıza yardımcı olmaktadır.
Pastiş bir yazarın eserinde kullandığı dil ve anlatım tekniğine ve düşüncelerine öykünme, onun gibi yazma demektir. Pastişte, öykünülen eseri ya da yazarı alaya alma gibi bir amaç vardır.
Roman, sosyal roman, tarihi, macera romanı, polisiye casusluk romanı, egzotik roman, psikolojik roman, ırmak nehir roman, modern roman olmak üzere 8 farklı türü vardır.
Toplumsal konuları ve sorunları anlatan romanlardır. Bu romanlarda göç, yoksulluk, sınıfsal kavgalar, ırkçılık gibi konular ele alınır. Bu tür romanların ilk örneği Victor Hugo’nun “Sefiller” adlı yapıtıdır. Sosyal roman “tezli” ve “töre” olmak üzere ikiye ayrılır.
Geçmişi, tarihsel olayları ve kişileri konu alan bir roman türüdür. Yazar tarihsel konuları kendi hayal gücünden geçirerek anlatır. Bu türdeki ilk örneği Walter Scott vermiştir. Namık Kemal’in “Cezmi” adlı eseri de bu türün edebiyatımızdaki ilk örneği olarak kabul edilir.
Normal hayatımızda karşılaşamayacağımız, şaşırtıcı, farklı ve merak uyandıran olayları sürükleyici anlatımla ifade eden romanlardır.
Bu tür okuyucuyu heyecana sokmak ve gerilime adım adım yürütmeyi amaç edinir.
Avrupa’ya uzak ve insanlar tarafından pek bilinmeyen ülkelerde geçen romanlardır. Piyer Loti’nin “İzlanda Balıkçısı” bu türdeki önemli bir eserdir.
Çözümleme romanı olarak da geçer. Kahramanların ruhsal tahlilleri yapılır ve kahramanların insanlara, olaylara ve topluma bakışı ifade edilir. Bu türdeki ilk roman La Fayette’nin “La Pincesse de Cleves” adlı eseridir. Türk edebiyatımızdaki ilk örneği ise Mehmet Rauf’un “EYLÜL” adlı yapıtıdır.
Bir kişi aile veyahut toplumun belirlenmiş ve geniş zaman içerisindeki hayatlarını ve yaşamlarını anlatan birkaç cilde kadar bulunabilen uzun yazılmış romanlardır. Tarık buğra’nın “Küçük Ağa” , “Küçük Ağa Ankara’da” ve Nihal Atsız’ın “Bozkurtların Ölümü”, “Bozkurtlar Diriliyor” eserleri bu türe örnektir.
Topluma ait değerleri yansıtmak yerine belirli bir kesim için yazılan hayatın çok boyutluluğunu ve anlaması zor yönlerini anlatan bir türdür. Oğuz Atay , Orhan Pamuk, Bilge Karasu bu türde romanlar yazmıştır.
Sınıflandırma Türü | Roman Türleri |
---|---|
Sanat anlayışı ve akımına göre romanlar | Klasik roman, romantik roman, realist roman, naturalist roman, postmodern roman, sürrealist roman, alegorik roman. |
Yazı türüne göre | Biyografik roman, anı romanı, otobiyografik roman |
Yayın biçimine göre | Tefrika roman, resimli roman, anı romanı, kitap halinde roman |
Yazarın diline göre | Yerli roman, çeviri roman, adapte roman |
Zamana göre | Antik roman, tarihi roman, günlük roman |
Okuyucu topluluğuna göre | Popüler roman, çocuk romanı |
Anlatılan insan topluluğuna göre | Egozitk roman, burjuva romanı, yerli roman, köy romanı |
Kahramanlara göre | Pikaresk roman, şovalye roman, cin-peri romanı |
Konu ve temalarına göre | Politik roman, psikolojik roman, pastorel roman, polisiye roman |
Sanatçı amacına göre | Tezli roman, artislik roman |
Yayınlanan Son 3 Yazı
Güncellenen Son 7 Yazı