Balta Limanı Antlaşması ile Osmanlı sanayisi büyük zarar görmüştür. Osmanlı Devleti’nde fetihlerin durması, artan savaş maliyetleri ve vergi gelirlerinin azalması bütçe açıklarına sebep olmuş, yaşanan mali bunalımlar sonucu dış borçlanma başlamıştır. Bütçe açıkları, dış borçlanmanın en önemli sebebi olmuştur. Aynı zamanda bu antlaşma ile Osmanlı pazarları büyük oranda yabancıların denetimine geçmiştir.
Kırım Savaşı’na kadar Osmanlı Devleti dış borçlanma yapmamıştır. Osmanlı Devleti XVII. yüzyılın ortalarına kadar yaşanan bütçe açıklarını Galata bankerleri olarak bilinen sermaye sahiplerinden alınan kredilerle kapatmıştır. Ancak Osmanlı’daki idari yapı ve ordunun modernleştirilme çabaları, devlet harcamalarının daha da artmasına neden olmuştur.
1853 yılında başlayan Kırım Harbi, Osmanlı maliyesini zor durumda bırakmıştır. Osmanlı yöneticileri, Kırım Savaşı’nda destek veren İngiltere ve Fransa’nın kredi açma konusundaki tekliflerini kabul ederek ilk borç antlaşmasını 24 Ağustos 1854 tarihinde İngiltere ve Fransa ile imzalamıştır. Her borç alışta devlet, gelir kaynaklarını teminat olarak göstermiş ve bu durum ülkeyi ipotek altına sokmuştur. Osmanlı Devleti, XIX. yüzyıl boyunca daha fazla ve daha yüksek faizle borçlanmaya devam etmiştir. Alınan dış borçların büyük bir kısmı plansız ve kontrolsüz kamu harcamalarına, borç taksitlerinin ödenmesine, sarayların yapımına, orduya ve devlet memurlarının maaşlarının ödenmesine harcanmıştır. Böylece ödenemeyen dış borçlar yeni borçlanmaları da beraberinde getirmiştir.
Dış borçlanmaya rağmen masraflarını karşılayamayan Osmanlı Devleti, bir iç borçlanma anlamına gelen kağıt para basımına başvurmuş “Esham-ı cedide” adı verilen hazine bonosu çıkarmıştır. Ekonomik hayatı canlandıracak yatırımlara kaynak ayrılamadığı için borçlar giderek ödenemez olmuş ve en sonunda da Osmanlı maliyesi iflas etmiştir.
II. Abdülhamit, dış borçlar meselesinin bir an önce çözüme kavuşturulmasını, Avrupa’nın her fırsatta borçları bahane ederek Osmanlı Devleti’nin iç işlerine müdahale etmesi engellenmek istemiştir. Bu nedenle 20 Aralık 1881’de “Muharrem Kararnamesi” yayımlanmıştır.
⭐Bu kararnameye göre;
- Maliye Bakanlığı dışında bağımsız bir Düyun-ı Umumiye yönetimi kurulmuştur.
- Bu yönetim; İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Avusturya, Osmanlı ve Galata bankerlerini temsil eden yedi kişilik bir konseyden oluşmuştur.
- Düyun-ı Umumiye İdaresi; kendisine verilen gelirlerin toplanmasından, işletilmesinden ve alacaklıların toplanmasından ve borçlarının ödenmesinden sorumlu kılınmıştır.
- II. Abdülhamit’in reformları ve Düyun-ı Umumiye İdaresi ile yeniden güven kazanan yabancı sermaye sahipleri, Osmanlı Devleti’nde yeni yatırımlara girişmiştir.
II. Abdülhamit Dönemi’nde bütçeyi dengelemek için yeni borçlar alınsa da ekonomik hayatı canlandıracak yatırımlar yapılmıştır. Düyun-ı Umumiye İdaresi’nin kuruluşundan sonra Osmanlı ekonomisinin önemli bir kısmı kademeli olarak yabancıların denetimi altına girmiş ve Avrupalı alacaklıların zenginleşmesine sebep olmuştur.
Milli İktisat Politikası
Osmanlı ekonomisi, yapılan ticari antlaşmalar ve kapitülasyonlar ile XIX. yüzyılda dışa bağımlı duruma gelmiştir. Gayrimüslim girişimcilerin yanında, yabancı sermaye sahipleri de Osmanlı’nın sanayileşme çabalarını sevk ve idare etme konusunda tam yetkili kılınmıştır. Galata bankerleri olarak bilinen gayrimüslim sermaye sahipleri, Tanzimat’la birlikte hukuki olarak canlarını ve mallarını güvence altına almıştır. Gayrimüslimler, hükümetin para ve maliye politikalarını yürütür konuma gelmiştir. 1912 yılında İstanbul’daki özel bankacılardan hiçbiri Türk değildir. XIX. yüzyılın başlarında devletin Avrupa ile ticaretini çoğunlukla Rumlar ve Levantenler yürütürken 1820’lerden itibaren Ermeniler, ticaretteki etkinliklerini artırmıştır. Osmanlı sanayi tesislerinin büyük çoğunluğu İstanbul ve İzmir’de kurulurken Anadolu şehirleri, sanayileşme hamlesi içine dahil edilmemiştir. Müslüman ve Türk nüfus ise daha çok tarım, hayvancılık, küçük esnaflık, zanaatkarlık ve askerlikte kendini göstermiştir.
II. Meşrutiyet’in ilanından sonra İttihat ve Terakki Partisi iktidara gelmesiyle güçlenen milliyetçilik düşüncesi, Osmanlı aydınının iktisadi fikirlerini de etkilemiştir. İttihatçılar, Milli İktisat Politikası ile hem Batı kapitalizminin Osmanlı ekonomisi üzerindeki etkilerini giderebileceklerine hem de ülke içinde giderek güçlenen azınlık tüccarlara karşı millî burjuvazi yaratabileceklerine inanmıştır. İttihatçılar, Milli İktisat Politikası kapsamında yerli burjuvazinin sanayi yatırımlarını desteklemek amacıyla Teşvik-i Sanayi Kanunu’nu çıkarmıştır. İttihatçılar, serbest dış ticaret politikasından vazgeçmiş ve koruyucu bir dış ticaret politikası uygulamıştır. Milli İktisat Politikası, I. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla uygulamaya konmuştur.