Osmanlı Devleti’nde Sanayileşme Çabaları

📅 16 Kasım 2022|28 Ocak 2025
Güncel
Osmanlı Devleti’nde Sanayileşme Çabaları

Konu Özeti

Sanayi Devrimi’nden önce Osmanlı Devleti’nin ekonomisi tarıma, ticarete ve küçük ölçekli atölyelerde yürütülen üretime dayanmıştır. Ancak zamanla merkezi otoritenin zayıflaması, tımar sisteminin bozulması, savaşlarda alınan başarısızlıklar Osmanlı ekonomisi; sanayileşen Avrupa’dan geri kalmıştır.

Bu konuda
  • Osmanlı Devleti'nin sanayileşme adımlarını
  • Balta Limanı Antlaşması'nın Osmanlı Devleti'ne etkilerini
  • Sömürgecilik ve kapitalizmin Osmanlı Devleti'ne etkilerini
  • Osmanlı Devleti'nin ekonomisini kurtarmak için attığı adımları
  • ... ve 1 konu daha

öğreneceksiniz.
Reklamsız Bikifi Mobil Uygulaması!

Sanayi Devrimi’nden önce Osmanlı Devleti’nin ekonomisi tarıma, ticarete ve küçük ölçekli atölyelerde yürütülen üretime dayanmıştır. Ancak zamanla merkezi otoritenin zayıflaması, tımar sisteminin bozulması, savaşlarda alınan başarısızlıklar ve toprak kayıpları sonucunda Osmanlı ekonomisi; sanayileşen Avrupa’yla rekabet edemez duruma gelmiştir. Bu nedenle Osmanlı Devleti de XIX. yüzyılın başından itibaren Avrupa ülkeleri gibi sanayileşmek istemiştir. Fakat sermaye birikiminin yetersizliği, bilimde ve teknolojide geri kalınması, yetişmiş personel eksikliği ve geleneksel iktisadi düşünce biçimi, sömürgeci devletlerin faaliyetleri ve kapitülasyonlar, azınlık sermayesinin milli menfaatleri dikkate alınmaması gibi nedenlerle sanayi politikaları başaralı olamamıştır.

Osmanlı sanayisi esnaf teşkilatlarının kontrolünde iki yönde gelişme göstermiştir. Birincisi; sanayi alanında olmuştur. Tophaneler, baruthaneler, savaş araç gereçleri üretimi örnek olarak gösterilebilir. İkincisi; tekstil alanında olmuştur. Pamuklu dokuma, deri sanayi ve boyacılık örnek olarak gösterilebilir. Osmanlı Devleti ekonomik olarak güçlenmek adına her ne kadar adım atsa da sermaye, kalifiye iş gücü ve hammadde yetersizliği başarının önüne geçmiştir.

İngiltere, Fransa ve Hollanda gibi Avrupalı devletler; XVI. yüzyılın sonlarına doğru merkantilizm sistemi sayesinde sermayelerini güçlendirmiştir. İlerleyen süreçte ekonomileri güçlenen Avrupa devletleri sanayileşmeye başlamıştır. Batı’da bu tür gelişmeler yaşanırken Osmanlı Devleti merkantilizm karşıtı politikalar izlemiş ve ihracatı sınırlandırmıştır. İhracatın çok az olması ise sermaye girişini de yavaşlatmıştır. Yabancı tüccarlara sürekli imtiyazlar tanınması, sermayenin büyük bir kısmının sadece bu ellerde toplanmasına sebep olmuştur. Osmanlı toplumundaki gayrimüslimler, ekonomik hayatta ticareti ve tefeciliği tekelinde tutmuş ve birikimlerini sanayiye aktarmamış, Avrupa devletlerinde olduğu gibi ulusal sanayi, gelişme imkanı bulamamıştır.

Osmanlı Devleti’nin sanayileşememesinin bir diğer sebebi Batı’daki yenilikleri takip edememesidir. XVII. yüzyılın sonlarına doğru Osmanlı Devleti, bilimde ve teknikte Avrupa’nın gerisinde kalmıştır. XVIII. yüzyılın başlarından itibaren Avrupa’da yeni buluşların, üretim sürecinde kullanılmaya başla­ması ile Osmanlı ekonomisi iyice sıkıntıya girmiştir. Buhar makinasının bulunması, kömür enerjisiyle demirin dökümünün yapılması ve ilk çelik fabrikasının açılması gibi icatlar, Avrupa’da sanayileşme sürecini hızlandırmıştır.

Osmanlı Devleti, sanayideki teknolojik gelişmelerin yanında tıbbi gelişmelere de kayıtsız kalmıştır. Salgın hastalıklara karşı modern tıp tekniklerini uygulayamayan Osmanlı Devleti’nde, nüfus artışı Avrupa ülkelerine göre kısıtlı kalmıştır.

Osmanlı Devleti’nde sanayileşme çabalarındaki bir diğer engel de nitelikli personel sıkıntısıdır. Devlet eliyle kurulan sanayi tesislerini yönetenlerin yeterli beceriye sahip olmaması nedeniyle sanayi tesisleri kurma işini gayrimüslim girişimcilere emanet etmiştir. Ancak Avrupa’dan getirilen bu işgücünün maliyeti yüksek olmuştur.

📚 EK BİLGİ: Osmanlı Devleti’nde sanayileşmeyi yürütecek personeli ye­tiştirmek amacıyla 1860’da Islah-ı Sanayi Komisyonu kurulmuştur. Bu komisyonun sanayi eğitimi vermek, gümrük vergisini artırmak, sergiler açmak ve esnaf içinde şirketleşmeyi sağlamak gibi görevleri vardır.

Sanayileşmenin önündeki bir başka engel de devletin ekonomik kalkınma için uzun vadeli stratejiler üretememesidir. Osmanlı Devleti’nde yapılan ıs­lahatlar, Batı’nın kendisine üstünlük sağladığı alanları tespit etme ve bunları gerçekleştirme yönünde değil; Yükselme Dönemi’ndeki kurumların ıslah edilmesine yönelik olmuştur. Bu durum da uzun vadeli stratejilerin oluşturulmasını engellemiştir.

Osmanlı Devleti’nde sanayileşmenin önündeki engellerden bir diğeri ise XIX. yüzyılda uzun süren ağır maliyetli savaşlardır. Bu savaşlar, bir yandan işgücünü azaltırken diğer yandan devletin sanayileşme için bütçeden gelir ayırmasına engel olmuştur. Ekonomisi tarıma dayalı olan Osmanlı Devleti’nde, nüfusun üretken kesimi savaşlarda kullanıldığı için devletin tarımsal üretimi azalmış ve üründen elde edilen vergi gelirleri düşmüştür. Ayrıca ağır dış borçlar da devletin sanayileşmesi için gerekli kaynağı ayırmasını engellemiştir.

Osmanlı yöneticileri, aslında XVIII. yüzyılın sonlarından itibaren ülkenin ihtiyaçlarını dikkate alan pek çok sanayileşme hamlesi yapmıştır. Ancak gerçek anlamda fabrikaların faaliyete geçmesi XIX. yüzyılın başlarını bulmuştur. Çeşitli alanlarda faaliyet gösteren fabrikalar çoğalmış, aynı yıllarda özel teşebbüse de fabrika kurması için çeşitli teşvikler ve kolaylıklar gösterilmiştir.

Tanzimat Dönemi’nden sonra; İstanbul ve çevresinde dokuma, çuha, basma ve demir döküm fabrikaları ile Feshane, tophane ve tersane açılmıştır. Fakat sanayileşme amacıyla kurulan bu fabrikalar, istenilen başarıları elde edememiş ve kısa sürede kapanma noktasına gelmiştir.

Balta Limanı Antlaşması’nın Osmanlı Devleti’ne Etkisi (1838)

Osmanlı Devleti 1838 yılında İngiltere ile Balta Limanı Antlaşması’nı imzalamıştır. Bu antlaşmanın imzalanmasının nedeni; Osmanlı Devleti’nin Mısır valisi Mehmet Ali Paşa’nın isyanını bastırmak için İngiltere’den yardım almasıdır.

XIX. yüzyılın başlarından itibaren Doğu Akdeniz’de güçlenen Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa, ekonomik çıkarlarını tehdit ettiği için İngiltere’yi; saltanatını tehlikeye soktuğu için de Osmanlı Devleti’ni rahatsız etmiştir. Mehmet Ali Paşa tehdidi karşısında Osmanlı padişahı II. Mahmut’un Rusya’dan destek alması üzerine İngiltere, Doğu Akdeniz’deki çıkarlarını Rus tehdidi altında hissetmiş ve Mehmet Ali Paşa sorununda Osmanlı Devleti’ne yardım etmiştir. Bu yardımı karşılığında Osmanlı Devleti, İngiltere ile 16 Ağustos 1838’de imzalanan Balta Limanı Antlaşması ile sanayileşmiş Batı ülkeleriyle yaptığı ticarette önemli bir aşama oluşturmuştur.

1838 Balta Limanı Ticaret Antlaşması’nın önemli maddeleri;

  • Mevcut kapitülasyonlar devam edecek ve İngiltere’ye yeni imtiyazlar verilecektir.
  • İngilizler, Osmanlı ülkesindeki tarım ve sanayi ürünlerini serbestçe alıp satabilecektir.
  • Osmanlı Devleti, ihracat yasaklarını ve iç ticarette uyguladığı her türlü tekelleşmeyi kaldıracaktır.
  • Yabancı tüccarlar, Osmanlı ülkesinde yerli tüccara sağlanan hak ve kolaylıklardan yararlanacaktır.
  • İhracattan alınan vergiler %12, ithalattan alınan vergiler ise %5 olarak uygulanacaktır.

Bu antlaşma, her devlete açık tutulmuş ve bütün Avrupa ülkeleri bu antlaşmadan yararlanmak istemiştir. Aynı yıl Fransa ile daha sonra da İsveç, Norveç, İspanya, Hollanda, Prusya, Danimarka ve Belçika gibi ülkelerle ticaret antlaşmaları imzalanmıştır.

Balta Limanı Antlaşması’yla iç ve dış ticaretteki sınırlamalar kaldırılmış ve yabancı malların ülkeye kolayca girişine imkan sağlamıştır. Osmanlı Devleti’nin bağımsız ticaret siyaseti izleyebilme seçeneği de ortadan kalkmıştır. Balta Limanı Antlaşması yabancı tüccarlara vergi muafiyeti getirirken yerli tüccarlar vergi ödemeye devam etmiştir. Böylece Osmanlı pazarları geniş ölçüde yabancıların denetimine geçmiş ve Avrupa’yla girilen rekabet karşısında Osmanlı esnafı faaliyetlerini durdurmak zorunda kalmıştır.

Balta Limanı Antlaşması’nda gümrük vergilerinin düşük tespit edilmesi ve ek vergi konulamaması nedeniyle Osmanlı Devleti, gümrük gelirlerinde önemli kayıplar yaşamıştır. 1853-1856 yılları arasındaki Kırım Savaşı’nın masrafları da eklenince devlet dış borçlanmaya başvurmak zorunda kalmıştır. Avrupa ülkeleri ile imzalanan ticaret antlaşmaları ve uygulanan reformlar, Osmanlı ekonomisinde büyük tahribata neden olmuştur. Batı’nın sanayi ürünlerine karşı ülke açık pazar olmaya mahkum olmuştur.

Ekonomiyi Düzeltme Çabaları

Balta Limanı Antlaşması ile Osmanlı sanayisi büyük zarar görmüştür. Osmanlı Devleti’nde fetihlerin durması, artan savaş maliyetleri ve vergi gelirlerinin azalması bütçe açıklarına sebep olmuş, yaşanan mali bunalımlar sonucu dış borçlanma başlamıştır. Bütçe açıkları, dış borçlanmanın en önemli sebebi olmuştur. Aynı zamanda bu antlaşma ile Osmanlı pazarları büyük oranda yabancıların denetimine geçmiştir.

Kırım Savaşı’na kadar Osmanlı Devleti dış borçlanma yapmamıştır. Osmanlı Devleti XVII. yüzyılın ortalarına kadar yaşanan bütçe açıklarını Galata bankerleri olarak bilinen sermaye sahiplerinden alınan kredilerle kapatmıştır. Ancak Osmanlı’daki idari yapı ve ordunun modernleştirilme çabaları, devlet harcama­larının daha da artmasına neden olmuştur.

1853 yılında başlayan Kırım Harbi, Osmanlı maliyesini zor durumda bırakmıştır. Osmanlı yöneticileri, Kırım Savaşı’nda destek veren İngiltere ve Fransa’nın kredi açma konusundaki tekliflerini kabul ederek ilk borç antlaşmasını 24 Ağustos 1854 tarihinde İngiltere ve Fransa ile imzalamıştır. Her borç alışta devlet, gelir kaynaklarını teminat olarak göstermiş ve bu durum ülkeyi ipotek altına sokmuştur. Osmanlı Devleti, XIX. yüzyıl boyunca daha fazla ve daha yüksek faizle borçlanmaya devam etmiştir. Alınan dış borçların büyük bir kısmı plansız ve kontrolsüz kamu harcamalarına, borç taksitlerinin ödenmesine, sarayların yapımına, orduya ve devlet memurlarının maaşlarının ödenmesine harcanmıştır. Böylece ödenemeyen dış borçlar yeni borçlanmaları da beraberinde getirmiştir.

Dış borçlanmaya rağmen masraflarını karşılayamayan Osmanlı Devleti, bir iç borçlanma anlamına gelen kağıt para basımına başvurmuş “Esham-ı cedide” adı verilen hazine bonosu çıkarmıştır. Ekonomik hayatı canlandıracak yatırımlara kaynak ayrılamadığı için borçlar giderek ödenemez olmuş ve en sonunda da Osmanlı maliyesi iflas etmiştir.

II. Abdülhamit, dış borçlar meselesinin bir an önce çözüme kavuşturulmasını, Avrupa’nın her fırsatta borçları bahane ederek Osmanlı Devleti’nin iç işlerine müdahale etmesi engellenmek istemiştir. Bu nedenle 20 Aralık 1881’de “Muharrem Kararnamesi” yayımlanmıştır.

Bu kararnameye göre;

  • Maliye Bakanlığı dışında bağımsız bir Düyun-ı Umumiye yönetimi kurulmuştur.
  • Bu yönetim; İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Avusturya, Osmanlı ve Galata bankerlerini temsil eden yedi kişilik bir konseyden oluşmuştur.
  • Düyun-ı Umumiye İdaresi; kendisine verilen gelirlerin toplanmasından, işletilmesinden ve alacaklıların toplanmasından ve borçlarının ödenmesinden sorumlu kılınmıştır.
  • II. Abdülhamit’in reformları ve Düyun-ı Umumiye İdaresi ile yeniden güven kazanan yabancı sermaye sahipleri, Osmanlı Devleti’nde yeni yatırımlara girişmiştir.

II. Abdülhamit Dönemi’nde bütçeyi dengelemek için yeni borçlar alınsa da ekonomik hayatı canlandıracak yatırımlar yapılmıştır. Düyun-ı Umumiye İdaresi’nin kuruluşundan sonra Osmanlı ekonomisinin önemli bir kısmı kademeli olarak yabancıların denetimi altına girmiş ve Avrupalı alacaklıların zenginleşmesine sebep olmuştur.

Milli İktisat Politikası

Osmanlı ekonomisi, yapılan ticari antlaşmalar ve kapitülasyonlar ile XIX. yüzyılda dışa bağımlı duruma gelmiştir. Gayrimüslim girişimcilerin yanında, yabancı sermaye sahipleri de Osmanlı’nın sanayileşme çabalarını sevk ve idare etme konusunda tam yetkili kılınmıştır. Galata bankerleri olarak bilinen gayrimüslim sermaye sahipleri, Tanzimat’la birlikte hukuki olarak canlarını ve mallarını güvence altına almıştır. Gayrimüslimler, hükümetin para ve maliye politikalarını yürütür konuma gelmiştir. 1912 yılında İstanbul’daki özel bankacılardan hiçbiri Türk değildir. XIX. yüzyılın başlarında devletin Avrupa ile ticaretini çoğunlukla Rumlar ve Levantenler yürütürken 1820’lerden itibaren Ermeniler, ticaretteki etkinliklerini artırmıştır. Osmanlı sanayi tesislerinin büyük çoğunluğu İstanbul ve İzmir’de kurulurken Anadolu şehirleri, sanayileşme hamlesi içine dahil edilmemiştir. Müslüman ve Türk nüfus ise daha çok tarım, hayvancılık, küçük esnaflık, zanaatkarlık ve askerlikte kendini göstermiştir.

II. Meşrutiyet’in ilanından sonra İttihat ve Terakki Partisi iktidara gelmesiyle güçlenen milliyetçilik düşüncesi, Osmanlı aydınının iktisadi fikirlerini de etkilemiştir. İttihatçılar, Milli İktisat Politikası ile hem Batı kapitalizminin Osmanlı ekonomisi üzerindeki etkilerini giderebileceklerine hem de ülke içinde giderek güçlenen azınlık tüccarlara karşı millî burjuvazi yaratabileceklerine inanmıştır. İttihatçılar, Milli İktisat Politikası kapsamında yerli burjuvazinin sanayi yatırımlarını desteklemek amacıyla Teşvik-i Sanayi Kanunu’nu çıkarmıştır. İttihatçılar, serbest dış ticaret politikasından vazgeçmiş ve koruyucu bir dış ticaret politikası uygulamıştır. Milli İktisat Politikası, I. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla uygulamaya konmuştur.

Bu Yazıda Geçen Terimler
Sistememizde bu yazıda bahsi geçen kişilere ait bir biyografi bulunamamıştır.
Benzer İçerikler
Osmanlı Devleti’ne Yönelik Tehditler
Tarih

Osmanlı Devleti’ne Yönelik Tehditler

İçeriğe Git>
I. Dünya Savaşı Sürecinde Osmanlı Devleti
Tarih

I. Dünya Savaşı Sürecinde Osmanlı Devleti

İçeriğe Git>
Metropoller, Salgınlar ve Kamuoyu
Tarih

Metropoller, Salgınlar ve Kamuoyu

İçeriğe Git>
Osmanlı Devleti’nde Değişim
Tarih

Osmanlı Devleti’nde Değişim

İçeriğe Git>
Anadolu’da Türk Siyasi Birliğini Sağlama Çabaları
Tarih

Anadolu’da Türk Siyasi Birliğini Sağlama Çabaları

İçeriğe Git>
XIX. Yüzyılda Sosyal Hayattaki Değişimler
Tarih

XIX. Yüzyılda Sosyal Hayattaki Değişimler

İçeriğe Git>
Copyright © 2025 Bikifi
Star Logo
tiktok Logo
Pinterest Logo
Instagram Logo
Twitter Logo