Ekonomi Alanındaki Gelişmeler

📅 05 Ocak 2023|03 Ocak 2023
Ekonomi Alanındaki Gelişmeler

Konu Özeti

Ekonomik alanındaki gelişmeler; Türkiye İktisat Kongresinin toplanması, sanayi ve ticaret alanındaki yenilikler, tarım alanındaki gelişmeler, denizcilik alanındaki gelişmeler, sağlık alanındaki gelişmeler ile olmuştur.

Bu konuda
  • Ekonomik alanda yapılan yenilikleri ve sonuçlarını
öğreneceksiniz.
Instagram Logo
Bikifi Instagram'da

Türkiye İktisat Kongresi

Ekonomik yönden zayıf kalan devletlerin bağımsızlıklarını ya da varlıklarını kaybetmiş olmaları; bir milletin ilerlemesinin veya gerilemesinin önemli etkenlerden birinin ekonomi olduğunu gözler önüne sermiştir. Osmanlı Devleti’nin XVI. yüzyılda sağlıklı ekonomik sistemini kurması siyasi, askeri ve sosyal alanlarda dünyanın en güçlü devleti olmasını sağlamıştır. Fakat dünyadaki ekonomik gelişmelerin dışında kalması ile bu üstünlüğünü kaybetmiştir. XIX. yüzyıla gelindiğinde Osmanlı Devleti; kapitülasyonlar, teknik bilgi yetersizliği, sermaye yokluğu, yeni yatırım yapacak sanayici ve tüccarların olmaması gibi nedenlerle ekonomik çıkmaza girmiştir. Uzun süren I. Dünya Savaşı ve ardından Millî Mücadele, Türk milletinin ekonomik kaynaklarını da tüketmiştir.

Bu nedenle 17 Şubat 1923’te yeni Türk Devleti’nin ekonomi politikasını belirlemek ve ülkeyi kalkındırmak için Türkiye İktisat Kongresi toplanmıştır. Kongreye sanayici, tüccar, esnaf ve çiftçi temsilcileri katılmış, Atatürk de kongrenin açılış konuşmasında ülke ekonomisine bir yön verilmesi gereğini hatırlatmıştır.

Türkiye İktisat Kongresi’nde yapılan çalışmalar sonucu Misak-ı İktisadi benimsenmiştir. Ekonomi andı anlamına gelen Misak-ı İktisadi, Milli Mücadele vererek siyasal bağımsızlığını kazanan Türk milletinin, kendi kaynak ve yeterliliklerini kullanarak millî bir ekonomi kurmasını öngörmüştür. Böylece savaşla kazanılan siyasal bağımsızlık, ekonomik bağımsızlıkla desteklenerek tam bağımsızlığa ulaşılması sağlamıştır.

Kongre sonucunda milli ekonominin kurulması için alınan kararlar;

  • Devlet, özel sektörün gerçekleştiremediği girişimlere bizzat el atarak ekonomik görevini yerine getirecektir.
  • Yurt içi ham madde üretimine dayalı sanayi dalları kurulacaktır.
  • Özel girişime kredi sağlayacak bir devlet bankası kurulacaktır.
  • Küçük üretimden, fabrikalara geçilecektir.
  • Yabancıların kurdukları tekellerden kaçınılacaktır.
  • Sanayi desteklenecek ve milli bankalar kurulacaktır.

Alınan bu kararlar doğrultusunda yapılan yatırımlar ve düzenlemeler ekonomide verimliliği artırmıştır. Yatırımların ve düzenlemelerin yerli imkanların kullanılarak yapılmasıyla milli kaynaklardan tasarruf sağlanmıştır. Böylelikle ekonomide dışa bağımlılık azalmıştır.

Yeni Türkiye Cumhuriyeti ekonomik alanda toparlanmaya çalışırken 1929’da, Amerika Birleşik Devletleri’nde başlayan ve bütün dünyayı saran “Dünya Ekonomik Bunalımı” Türkiye’yi de olumsuz etkilemiştir. Türkiye’nin dış ticareti genel olarak tarımsal ürün ve ham madde satımına bağlı olması, ham madde ve tarım ürünleri fiyatlarının düşmesi gibi nedenler Türkiye’nin dış ticaretini olumsuz etkilemiştir. Dış ticaret hacminin daralması Türkiye’de iflasların yaşanmasına neden olmuş; ticaret şirketleri, sanayiciler ve çiftçiler üretimi artırmak üzere almış oldukları kredileri ödeyememişlerdir.

Sonuçta piyasa mekanizmasının artık işlemediği görülmüştür. Türkiye bu darboğazdan kurtulmak için devletçi ekonomi anlayışına yönelmiş, özel girişimin gücünün yetmediği pek çok sektör desteklenmiş ya da devlet tarafından kurulmuştur.

Ayrıca planlı ekonomi anlayışı benimsenmiştir. 1934’te yürürlüğe konulan “Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı” ile kalkınma hamlesi devlet gözetiminde ve müdahalesiyle gerçekleştirilmeye başlanmıştır. Bu dönemde yapılan bütün yatırımlar devletçilik ilkesiyle yapılmıştır.

Atatürk döneminde Misak-ı İktisadi programı çerçevesinde alınan ekonomik tedbirler sonucu kişi başına düşen milli gelir yükselmiş, altın birikimi artmıştır. Sanayi, tarım, bayındırlık ve ulaştırma faaliyetlerinde geçmiş yıllara göre mesafe kaydedilmiştir. Türk ekonomisi kendine yetecek hale gelmiştir.

Sanayi ve Ticaret Alanındaki Gelişmeler

XIX. yüzyıldan itibaren dünya devletleri arasında ilerlemenin ölçüsünün sanayi olması, Cumhuriyet döneminde kalkınmanın temelini sanayiye dayandırmıştır. Osmanlı’da yerli sanayinin kurulmasını kapitülasyonlar önlemiştir. Milli Mücadele Dönemi’ndeyse büyük ölçekte sanayi kuruluşu bulunmamıştır. Bu nedenle devlet, dışa bağımlılığı azaltmak adına birinci derece ihtiyaç maddelerini üretebilmek için harekete geçmiştir.

1927’de Teşvik-i Sanayi Kanunu çıkarılmış ve devlet, bu kanunla özel girişime destek sağlamayı milli sermayeyi güçlendirmeyi yerli sanayiyi kurmayı amaçlamıştır.

Teşvik-i Sanayi Kanunu ile;

  • Milli sermayeye ucuz devlet arazisi ve binaları tahsis edilecek,
  • Taşıma indirimleri ve vergi muafiyeti sağlanacaktır.

Bu kanun 1929 Dünya Ekonomik Bunalımı’na kadar özellikle çimento, şeker ve dokuma sektörlerinde üretim artışını sağlanmıştır. Ancak Dünya Ekonomik Bunalımı kanunun tam anlamıyla uygulanmasını engellemiştir.

26 Ağustos 1924’te Türkiye İş Bankasının kurulması ile ticaret ve sanayinin gelişmesini sağlamak için atılan bir diğer adım olmuştur. Banka, bakanlar kurulu kararıyla kurulmasına rağmen özel bir bankadır. İş Bankası, ticaret ve sanayi yatırımlarını desteklemiş; daha sonra kurulan bankalara da örnek olmuştur.

19 Nisan 1925’te Ticaret Bakanlığı tarafından Sanayi ve Maadin Bankası kurulmuştur. Bankaya, sanayi kuruluşlarına yatırım yapmak, maden imtiyazlarını alıp işletmek gibi görevler verilmiştir. Ayrıca bu sektöre mali destek vermesi için Etibank da kurulmuştur. Yeraltı kaynaklarının araştırılması için MTA (Maden Tetkik Arama) Enstitüsü kurulmuştur. Bunu takip eden yıllarda tekstil sektörüne öncülük etmesi amacıyla 1933’te Sümerbank kurulmuştur.

Ekonomide devletçilik anlayışı doğrultusunda sanayiyi geliştirmek için Kamu İktisadi Teşekkülleri (KİT) adı verilen, işletmesini devletin üstlendiği ekonomi kuruluşları da kurulmuştur. Dokuma, cam ve şişe, kağıt ve demir-çelik işletmeleri Türkiye’nin sanayileşmesine katkı sağlayan önemli kuruluşlar olmuştur. Ülkeyi yabancıların açık pazarı olmaktan kurtarmak ve tam bağımsızlığı sağlamak için Cumhuriyet Dönemi’nde, sanayinin yanı sıra ticaretin canlandırılması da hedeflenmiştir.

Tarım Alanındaki Gelişmeler

Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda halkın yarıdan fazlası tarımla uğraşmaktadır. Fakat zamanın modern tarım teknikleri kullanılmadan eski yöntemlerle tarım yapılmaktadır. Köylüler, ağır ve zorlu koşullarda büyük emekler harcayarak ancak geçinebilecekleri kadar ürün elde edebilmektedir. Ayrıca köylüden “aşar” adıyla ürettikleri ürünün %10’u vergi olarak alınmıştır.

Atatürk tarımda köklü bir reform yapılmasını “Türkiye’nin gerçek sahibi ve efendisi köylüdür.” sözü ile anlatmıştır. Bu nedenle planlı ve modern bir tarım politikasına geçilmesini ve böylece Türk köylüsünün çağı yakalamasını istemiştir. Devlet de tarım konusuna öncelik vermiştir.

1925’te çıkarılan bir kanunla aşar vergisi kaldırılmıştır. Halkçılık anlayışı doğrultusunda yapılan bu hamle ile devlet, en büyük vergi kaynağından vazgeçmiştir. Böylece Türk köylüsünün verimli üretim yapma yolu da açılmıştır.

Aynı zamanda Ziraat Bankası yeniden yapılandırılmıştır. Ziraat Bankası çiftçilere kredi vermesi için bir kamu kuruluşuna dönüştürülmüştür. Yine 1929’da Zirai Kredi Kooperatifleri Kanunu çıkarılmıştır. Böylece ardı ardına kurulan zirai kredi kooperatifleri, köylüyü ekonomik zorluklara karşı koruyan bir kalkan olmuştur. Ankara’da, Yüksek Ziraat Enstitüsü kurularak çiftçilere modern tarım yapmayı öğretecek uzmanlar yetiştirilmesi hedeflenmiştir. 1926’da çıkarılan bir kanunla da ziraatta kullanılan taşıtlar ve makineler için gereken akaryakıt ve zirai ilaçların gümrük vergisi kaldırılmıştır. Böylece modern tarım teşvik edilmiştir.

Tarım hayatının düzenlenmesi ve modernleşmesi için bizzat Atatürk öncülük yapmıştır. Ankara’da kurulan Atatürk Orman Çiftliği, modern tarım yöntemlerinin uygulandığı bir örnek olmuştur. Ayrıca hayvancılığın ve ormancılığın geliştirilmesi için de birtakım önlemler alınmıştır. Bütün bu önlemler zirai üretimi gözle görülür bir biçimde artırmıştır.

Denizcilik Alanında Yapılan Çalışmalar

Deniz işletmeciliği, Osmanlı döneminde zayıf kalınan bir ulaşım biçimidir. Osmanlı Devleti’nin denizcilikte geri kalmasının nedeni; yabancı devletlere verilen kapitülasyonlardır. Bu nedenle Türk gemicileri adeta Türkiye karasularında gemi işletemez hale gelmişlerdir.

1 Temmuz 1926’da çıkarılan Kabotaj Kanunu ile Türk kara sularında yalnızca Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına gemi işletme hakkı verilmiştir. Bu kanun, milliyetçilik ilkesi doğrultusunda atılan bir adımdır. Bu kanunun sağladığı güvenceyle ilerleyen yıllarda Türk deniz ticaret filosu kurulmaya başlanmıştır. Bu alandaki çalışmalara mali destek sağlamak için Denizbank kurulmuştur.

Sağlık Alanındaki Gelişmeler

Devletlerin en önemli görevlerinden birisi; bireylerin sağlığı ile ilgilenmek, hastalıklarla mücadele etmek ve gelecek nesillerin sağlıklı büyümeleri için önlemler almaktır. Bir toplumdaki bireyler ne kadar sağlıklı, güçlü ve iyi gelişmiş ise o toplumun ilerlemesi ve gelişmesi o kadar önemli olur.

Bu doğrultuda Cumhuriyet Dönemi’nin milli sağlık politikası; vatandaşların sağlığını korumak, ölüm oranını azaltmak, nüfusu artırmak, bulaşıcı hastalıklarla mücadele etmek ve bu yolla bireylerin sağlıklı yetişmesini sağlamak olmuştur. Bu nedenle de numune hastaneleri, sağlık ocakları ve doğumevleri açılmıştır. Sağlık hizmetlerinin köylere götürülmesi ve bulaşıcı hastalıklar ile mücadele edilmesi hedef olarak belirlenmiştir.

Halk sağlığının korunmasına yönelik temel laboratuvar hizmetlerini yürütmek üzere 1928 yılında Hıfzıssıhha Müessesesi kurulmuştur. 1930’da ise Umumi Hıfzıssıhha Kanunu çıkarılmıştır. Hıfzıssıhha Kanunu ile kolera, veba, tifo, tifüs, zehirlenme, çiçek, difteri, kızıl gibi hastalıkların ilgili birimlere bildirilme mecburiyeti getirilmiş ve bu tür salgın hastalıklar parasız tedavi edilmeye başlanmıştır.

1877’de “Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti” olarak kurulan, 1923’te ise “Türkiye Hilal-i Ahmer Cemiyeti” adını alan sağlık ve yardım kuruluşuna Atatürk tarafından Kızılay adı verilmiştir. Kuruluş, 1935’te “Türkiye Kızılay Cemiyeti” ve 1947’de “Türkiye Kızılay Derneği” adını alarak sağlık ve sosyal yardım faaliyetlerini sürdürmüştür. Sağlık hizmetlerinin yaygınlaştırılması hedefine uygun olarak 1924’te Ebe Okulu, 1925’te ise Kızılay Hemşire Okulu, 1924’te İstanbul ve Sivas’ta sağlık memurları yetiştiren okullar açılmıştır.

Bu Yazıda Geçen Terimler
Sistememizde bu yazıda bahsi geçen kişilere ait bir biyografi bulunamamıştır.
Benzer İçerikler
1990 Sonrası Türkiye’deki Gelişmeler
Tarih

1990 Sonrası Türkiye’deki Gelişmeler

İçeriğe Git>
Atatürk Dönemi Türk Dış Politikası (1923-1938)
Tarih

Atatürk Dönemi Türk Dış Politikası (1923-1938)

İçeriğe Git>
İhtilaller Çağı
Tarih

İhtilaller Çağı

İçeriğe Git>
Osmanlı Devleti’nde Demokratikleşme Hareketleri
Tarih

Osmanlı Devleti’nde Demokratikleşme Hareketleri

İçeriğe Git>
1960 Sonrası Türkiye’de Yaşanan Siyasi, Ekonomik ve Sosyal Gelişmeler
Tarih

1960 Sonrası Türkiye’de Yaşanan Siyasi, Ekonomik ve Sosyal Gelişmeler

İçeriğe Git>
Osmanlı Topraklarını Paylaşma Mücadelesi
Tarih

Osmanlı Topraklarını Paylaşma Mücadelesi

İçeriğe Git>
Copyright © 2024 Bikifi
Star Logo
tiktok Logo
Pinterest Logo
Instagram Logo
Twitter Logo