Eğitim ve Kültür Alanındaki İnkılaplar

📅 03 Ocak 2023|06 Şubat 2025
Güncel
Eğitim ve Kültür Alanındaki İnkılaplar

Konu Özeti

Eğitim ve kültür alanında yapılan inkılaplar; Tevhid-i Tedrisat Kanunu çıkarılması, harf inkılabının gerçekleştirilmesi, tarih kurumlarının kurulması, dil kurumlarının kurulması, üniversitelerin açılması, güzel sanatlar ve spor akademilerinin açılması ile gerçekleştirilmiştir.

Bu konuda
  • Eğitim ve kültür alanındaki inkılapları ve sonuçlarını
öğreneceksiniz.
Reklamsız Bikifi Mobil Uygulaması!

Osmanlı döneminde eğitim kurumu olarak medreseler, mektepler, azınlık okulları ve yabancı okullar bulunmuştur ve her biri farklı öğretim programları uygulanmıştır. Tanzimat döneminde Osmanlı idarecileri eğitim ve öğretimi çağın gereklerine göre yeniden düzenlemişler fakat bu düzenlemeler istenilen sonucu verememiştir. Bu nedenle cumhuriyet döneminde inkılapçı bir tutum ile eğitim meselesi kökten çözülebilmiştir.

Mustafa Kemal, Mart 1922’de Ankara Maarif Kongresi’nde yaptığı konuşmada yeni dönemin eğitim anlayışını özetlemiş ve 1 Mart 1922’de TBMM’nin açılış konuşmasında eğitim-öğretim alanında atılacak somut adımları ve yapılması planlanan yenilikleri açıklamıştır. Mustafa Kemal, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurarak yalnızca devletin idari yapısını değiştirmeyi düşünmemiş, devleti yaşatacak ve milli varlığının bilincinde olan çağdaş bir toplumu da hedeflemiştir.

Tevhid-i Tedrisat Kanunu (3 Mart 1924)

Mustafa Kemal, Milli Mücadele yıllarından itibaren eğitim sorununun çözülmesi için atılması gereken ilk adımın Osmanlı Devleti’nde oluşan öğretim ikiliğini çözmek olacağını belirtmiştir. Çünkü Osmanlı toplumu mektep-medrese ayrılığının zararlarını ve yabancı okulların milli bünyeye yaptıklarının yıkıcı etkilerini görmüştür. Bu nedenle Cumhuriyetin ilanından kısa bir süre sonra 3 Mart 1924’te TBMM, Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nu kabul etmiştir.

Tevhid-i tedrisat kanuna göre;

  • Türkiye Cumhuriyeti’ndeki bütün okulların programlarının ve eğitim sisteminin düzenlenmesi Milli Eğitim Bakanlığına bırakılmıştır.
  • Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile eğitim sistemi çağdaş, laik ve millî bireyler yetiştirecek şekilde düzenlenmiştir.

11 Mart 1924’te medreselerin kapatılmasına genelge ile karar verilmiştir. Bu adım eğitimin laikleşmesi yönünde atılmış büyük bir adım olmuştur. Aynı zamanda azınlıklara ve yabancılara ait okullarda dini ve siyasi propagandalara izin verilmemiş ve bu okullar Milli Eğitim Bakanlığının denetimine bırakılmıştır.

9 Şubat 1926 tarihli bir genelgeyle azınlıklara ve yabancılara ait okullarda Türkçe, tarih ve coğrafya derslerinin Türk öğretmenler tarafından verilmesi zorunluluğu getirilmiştir. Bu şartları kabul etmeyen okullara da Türkiye Cumhuriyeti’nde faaliyet gösterme izni verilmemiştir. Bu adımla laikleşen eğitimin milli olma niteliği de sağlamlaştırılmıştır.

Tevhid-i Tedrisat Kanunu’yla eğitimin planlanması, denetlenmesi ve yürütülmesi Milli Eğitim Bakanlığına verilmiştir. Böylece Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları arasında eğitim ve öğretimde birliği gerçekleştiren Tevhid-i Tedrisat Kanunu, eğitim sisteminde laik, milli, akla dayalı, bilimsel ve çağın sosyal ihtiyaçlarına göre düzenleme yapabilme imkanı tanıdığından Türk inkılabının en önemli adımlarından biri olmuştur.

Harf İnkılabı (1 Kasım 1928)

Türkler tarih boyunca farklı alfabeler kullanmıştır. Orta Asya’da Köktürkler ve Uygurlar zamanında Türk alfabeleri kullanılmış, İslamiyet’in kabulü ile birlikte Arap alfabesi benimsenmiştir. Osmanlı Dönemi’nde XIX. yüzyıldan itibaren Arap harflerine dayalı yazı kullanılmıştır. Fakat dönemin aydınları Arap alfabesinin değişmesi veya yeniden düzenlenmesi hususunda tartışmalar yaşamışlar fakat sonuç alamamışlardır.

Milli Mücadele’den sonra çağdaşlaşmayı hedef alan yeni Türkiye, alfabenin değişmesi meselesini tekrar ele almıştır. Mustafa Kemal ise bütün Batı toplumlarının kullandığı Latin harflerini, çağdaş dünyayla bütünleşmek için kullanılmasını uygun bulmuştur. Bu amaçla çalışmalara başlamıştır. Dil Encümeni, farklı alfabeleri inceleyerek Mustafa Kemal’e bir rapor sunmuştur. Bu rapor üzerine Mustafa Kemal, 8 Ağustos 1928’de İstanbul Gülhane Parkı’nda halka hitap ederek harf inkılabını duyurmuştur.

Mustafa Kemal, bütün yurttaşlara yeni harflerle okuma yazma öğretilmesini istemiştir. Önce Dolmabahçe Sarayı’nda başlayan dersler kısa sürede tüm ülkeyi sarmış, Mustafa Kemal bu dersleri yakından izlemiştir. 1 Kasım 1928’de de yeni harflerin kullanılması bir kanunla resmi hale gelmiştir. 3 Kasım 1928’de yürürlüğe giren kanunla bütün resmi yazışmaların yeni Türk harfleri ile yapılması yasal zorunluluk olmuştur.

Yeni harflerin resmen kabulü ile ülkede okuma yazma seferberliği başlatılmış ve bu doğrultuda 24 Kasım 1928’de Millet Mekteplerinin açılması kararlaştırılmıştır. Bu okullar halkın işlerini aksatmadan onları yeni alfabe ile okuryazar yapmayı hedeflemiştir. Hatta Millet Mekteplerinin merkezlerine ulaşım imkanı bulamayan yurttaşlar için gezici Millet Mektepleri oluşturulmuştur. Gazi Mustafa Kemal, halkçılık ilkesi doğrultusunda kurulan ve kendisine başöğretmenliği teklif edilen Millet Mektepleri’nin başöğretmenliğini kabul etmiştir.

Millet Mektepleri (1 Ocak 1929)

Millet Mektepleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra halkın okuma yazma oranını artırmak ve eğitim seviyesini yükseltmek amacıyla açılan eğitim kurumlarıdır. 1 Ocak 1929’da resmen faaliyete geçen bu mektepler, Harf İnkılabı sonrasında yeni Türk harflerinin öğretilmesi için önemli bir rol oynamıştır.

Millet Mekteplerinin Kuruluş Amacı;

  • Halkın okuma yazma öğrenmesini sağlamak,
  • Yeni Türk alfabesini yaygınlaştırmak,
  • Eğitimi tabana yayarak modern bir toplum oluşturmak,
  • Kadın-erkek herkese eğitim imkanı sunmak,
  • Osmanlı dönemindeki düşük okuryazarlık oranını artırmaktır.

Millet Mekteplerinin ilk etapta 16-45 yaş arasındaki halka eğitim verilmesi planlanmıştır. Eğitim süresi dört ay olarak belirlenmiştir. Okuma yazma öğrenenlere “Millet Mektebi Diploması” verilmiştir. Kadın ve erkekler için ayrı sınıflar oluşturulmuştur. Devlet görevlileri, öğretmenler ve okuma yazma bilen vatandaşlar eğitmen olarak görev yapmıştır.

Mustafa Kemal Atatürk, Millet Mektepleri’nin açılmasını bizzat destekledi ve bu kurumlarda eğitmen olarak görev aldı. 24 Kasım 1928’de “Millet Mektepleri Başöğretmeni” unvanını aldı. Anadolu’nun farklı şehirlerine giderek halkın okuma yazma öğrenmesine öncülük etti.

1936’da Halk Evleri ve Halkevleri gibi yeni eğitim kurumlarının yaygınlaşmasıyla Millet Mektepleri kapatıldı. Ancak okuma yazma seferberliği ve eğitim reformları devam etti.

Millet mekteplerinin sonuçları;

  • Okuma yazma oranı hızla arttı.
  • Yeni Türk alfabesi kısa sürede benimsendi.
  • Kadınların eğitim hayatına katılımı teşvik edildi.
  • Cumhuriyetin eğitim reformları için güçlü bir temel oluşturuldu.
  • Halkın devletle daha iyi iletişim kurmasını sağladı.

Türk Tarih Kurumu (15 Nisan 1931)

Türk inkılabı millet düşüncesini esas almıştır. Türkiye Cumhuriyeti milli devlet felsefesi amacıyla yurttaşları arasında milli bilincin oluşması için yeni bir Türk tarih görüşünün oluşturulmasına önem vermiştir. Atatürk, ortak bir payda oluşturacak milli kimlik inşası için Milli Mücadele sonrasında Türk tarihi çalışmalarına bizzat öncülük etmiştir.

Atatürk’e göre, milli kültürün temelleri esas olarak milli tarihte aranmalıdır. Yeni Türk tarih görüşüne “Türk Tarih Tezi” denilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin tarih görüşü olan Türk Tarih Tezi, hanedan eksenli tarih yerine millet eksenli tarih yazımını esas almıştır.

Türk Tarihi Tetkik Cemiyetinin ana hedefi;

  • Türk milletinin medeniyetin beşiği Orta Asya’dan çıktığını,
  • Türklerin dünyadaki pek çok medeniyetin kurulup gelişmesindeki katkılarını, bilimsel yöntemleri kullanarak kanıtlamaktır.

Bu amaçla oluşturulan Türk Tarih Heyeti “Türk Tarihinin Ana Hatları” adlı bilimsel eseri meydana getirmiştir. Ardından 15 Nisan 1931’de Türk Tarihini Tetkik Cemiyeti (Türk Tarih Kurumu) kurulmuştur. Bu kurumun görevi; Türk tarihini bilimsel yöntemle incelemek, milli ve uluslararası kongrelerde Türk Tarih Tezi’ni açıklamaktır.

Türk Tarih Tezi’nin ortaya konulması ve Türk Tarihi Tetkik Cemiyetinin kurulmasının ardından bizzat Atatürk’ün katılımıyla 2 Temmuz 1932’de I. Türk Tarih Kongresi toplanmıştır. Türk Tarih Tezi çalışmalarına süreklilik getirecek bilim insanı yetiştirmek için de 9 Ocak 1936’da Ankara’da Dil ve Tarih, Coğrafya Fakültesi kurulmuştur. Türk tarihini bilimsel yöntemlerle araştırarak Türk milletinin tarih içerisinde oynadığı olumlu rolü ortaya çıkarmak, Atatürk’ün milliyetçilik ilkesi doğrultusunda atılan bir adım olmuştur.

📚 EK BİLGİ:

AFET İNAN (1908-1985)

Afet İnan, Türkiye’nin ilk kadın tarihçilerinden biri olup, aynı zamanda Mustafa Kemal Atatürk’ün manevi kızıdır. Eğitimci, akademisyen ve tarihçi kimliğiyle tanınan Afet İnan, Türkiye’de modern tarihçiliğin gelişmesine katkı sağlamış ve Türk Tarih Tezi’nin oluşturulmasında önemli bir rol oynamıştır.

1908 yılında Selanik’ten Manisa’ya göç eden bir ailenin çocuğu olarak doğdu. İlk ve orta öğrenimini Eskişehir ve Bursa’da tamamladı. 1925 yılında öğretmen olarak göreve başladı. Atatürk’ün desteğiyle 1929’da İsviçre’ye giderek eğitimine devam etti. Fransa’da Sorbonne Üniversitesi’nde tarih eğitimi aldı. 1939’da Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde doktora yaptı.

Mustafa Kemal Atatürk ile 1925’te İzmir’de tanıştı. Atatürk’ün manevi kızı olarak kabul edildi ve eğitimine destek verildi. Türk Tarih Kurumu’nun kurucuları arasında yer aldı. Türk tarihinin kökenlerini araştıran “Türk Tarih Tezi”nin hazırlanmasına katkı sağladı. Sosyal ve kültürel alanlarda kadın hakları konusunda çalışmalar yaptı.

8 Haziran 1985’te Ankara’da vefat etti. Türk tarihçiliğine yaptığı katkılarla anılmaktadır. Kadın hakları ve eğitim alanında öncülük yaparak gelecek nesillere ilham vermiştir. Afet İnan, sadece bir tarihçi değil, aynı zamanda Türkiye’nin modernleşme sürecinde önemli bir rol oynayan bir akademisyen ve kadın hakları savunucusu olarak hatırlanmaktadır.

Türk Dil Kurumu (12 Temmuz 1932)

Türk dili, tarihi akış içerisinde Arapça ve Farsçadan aldığı kelime ve tamlamalarla özünden uzaklaşmıştır. Bu durum aydınların kullandığı Türkçe ile halkın konuştuğu Türkçe arasında bir kopukluk meydana getirmiştir. Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde bu kopukluğu gidermek için aydınlar arasında dilin sadeleşmesine yönelik bir tartışma başlamıştır. 1911’de Selanik’te çıkarılan “Genç Kalemler” dergisi etrafında toplanan edebiyatçılar, Türkçenin sadeleştirilmesi konusunda bir çalışma başlatmışlarsa da bu çabaları halk arasında yaygınlık kazanamamıştır.

Cumhuriyet Dönemi’ne gelindiğinde milliyetçilik ilkesi doğrultusunda dilin sadeleştirilmesi konusu tekrar ele alınmış ve daha sistemli bir hale getirilmiştir. 26 Eylül-5 Ekim 1932 tarihleri arasında, Atatürk’ün de katılımıyla I. Türk Dili Kurultayı toplanmıştır. Hemen ardından 12 Ekim 1932’de Türk Dili Tektik Cemiyeti (Türk Dil Kurumu) kurulmuştur.

Bu kurumun başlıca faaliyetleri;

  • Türk dilinden yabancı kelimelerin atmak,
  • Aydınların dili ile halk dili arasındaki kopukluğun gidermek,
  • Konuşma dili ile yazı dilini birleştirmek,
  • Halk ağzından derlemeler yapmak,
  • Kitaplardan taramalar yapmaktır.

Türk Dili Tektik Cemiyetinin amacı; milli ve uluslararası kongrelerde Türk dilinin zenginliğini ortaya çıkarmaktır. Türk Dili Tektik Cemiyeti’nin 1936’da ortaya koyduğu “Güneş Dil Teorisi” de bu doğrultuda oluşturulan somut bir örnektir. Türk dilini zenginleştirmek, canlı tutmak ve yabancı kelimelerden kurtarmak için yapılan çalışmalar ve açılan kurumların faaliyetleri Atatürk’ün milliyetçilik ilkesi gereğidir.

Üniversite Reformu (1933)

Cumhuriyet öncesinde Batılı ölçütlerde kurulmuş yükseköğretim kurumlarından birisi; Darülfünun’dur. Darülfünun üç kez kapatılmasına rağmen 1900 yılından itibaren sürekli olarak eğitime geçmiştir. Cumhuriyet dönemi ile birlikte Darülfünun’un Türk inkılabının geliştirilmesinde ve yaygınlaştırılmasında yetkin olmadığı anlaşılmıştır. Bu nedenle Atatürk, 1931 yılında Darülfünun’da yeni bir düzenleme yapılmasına karar vermiştir. Düzenleme için ise yabancı uzmanlardan yardım alınmıştır. 16 Ocak 1932’de Cenevre Üniversitesinden Prof. Dr. Albert Malche gelerek incelemelerde bulunmuş ve hazırladığı raporu Milli Eğitim Bakanlığına sunmuştur.

Prof. Malche’nin raporu ve Atatürk’ün emriyle Milli Eğitim Bakanlığı tarafından düzenlemeler yapılmış ve bu düzenlemeler 31 Mayıs 1932’de TBMM’de kanun haline gelerek yürürlüğe girmiştir. Bu kanunla Darülfünun kapatılmış ve 31 Temmuz 1933 itibariyle İstanbul Üniversitesi kurulmuştur. 1925’te Ankara Hukuk Mektebinin açılmasından sonra ve İstanbul Üniversitesinin kurulmasıyla Türkiye bilimsel çalışmalar yapacak ve bilim insanı yetiştirecek bir yükseköğretim kurumlarına sahip olmuştur.

1936 yılında da Dil ve Tarih, Coğrafya Mektebi açılmıştır. Bu kurum, Atatürk önderliğindeki cumhuriyet yönetiminin bilimsel gelişmelere verdiği önemin somut birer kanıtıdır.

Üniversite Reformu’nun Getirdiği Yenilikler;

  • Üniversitelere ilmi ve idari özerklik verilmiştir.
  • Akademik kariyer sistemi kanunla düzenlenmiştir.
  • Üniversitelerin idaresi katma bütçe ile sağlanmıştır.
  • Bütçeler, eskisiyle kıyaslanmayacak bir düzeye yükseltilmiştir.
  • Her dalda öğretim elemanı yetiştirilmiştir.
  • Öğretim ve araştırma araçları artırılmıştır.

Güzel Sanatlar ve Spor Alanındaki Gelişmeler

Atatürk’e göre sana, bireylerde yüksek bir ruh oluşturmakta ve bir milletin ilerlemesini sağlamaktadır. Atatürk bu konuyu: “Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.” sözü ile ifade etmiştir.

Bu doğrultuda çağdaş sanat kuruluşlar kurulmuş ve bu kuruluşlara süreklilik kazandırılmaya çalışılmıştır. Resim alanında, klasik sanatlar yanında çağdaş Batı resmi ile ilgili çalışmaların yapılmasına zemin hazırlanmıştır. 1926’da açılan Gazi Eğitim Enstitüsünde resim bölümü açılmıştır. 1928’de Osmanlı döneminden kalan Sanayi-i Nefise Mektebi, Güzel Sanatlar Akademisine dönüştürülerek çağdaş bir nitelik kazandırılmıştır. 1937’de İstanbul Resim ve Heykel Müzesi açılmıştır. Güzel Sanatlar Akademisine giremeyen Türk ressamlarından bir kısmı, Müstakil (Bağımsız) Ressamlar Birliğini kurmuşlardır.

Osmanlı Dönemi’nde çalışma yapılmayan heykelcilik, Cumhuriyet Dönemi’nde bir hayli ilerleme göstermiştir. Atatürk’ün, Mimar Sinan’ı kastederek, Türk Tarih Kurumuna söylediği “Sinan’ın heykelini yapınız.” sözü, Türk büyüklerinin heykellerinin yapılması gerekliliğini ortaya koymuştur. Bu çalışmalar çerçevesinde ilk Atatürk heykeli, İstanbul’da Sarayburnu’na dikilmiştir. 1927’de Ankara’ya bir Zafer Anıtı yapılmıştır. 1928 yılında ise İstanbul Taksim Meydanı’nda, Taksim Cumhuriyet Anıtı açılmıştır.

Müzik alanında klasik Türk müziği yanında halk müziği araştırmaları ve çok sesli Batı müziği çalışmalarına yer verilmiştir. 1924’te Musiki Muallim Mektebi (Müzik Öğretmen Okulu) kurulmuştur. 1932’de Cumhurbaşkanlığı Filarmoni Orkestrası kurulmuş, 1934’te Milli Musiki Akademisi, 1936’da Ankara Konservatuvarı açılmıştır.

Tiyatro alanındaysa Osmanlı döneminde faaliyet gösteren Darülbedayi, 1934’te çağın gereklerine göre İstanbul Şehir Tiyatrosuna dönüştürülmüştür.

Aynı zamanda Atatürk Türk milletinin tarih boyunca güreş, ata binme ve cirit gibi spor faaliyetleriyle çevresel şartlara daha dirençli olduklarını vurgulamıştır. Ama bunlarla yetinmemeyi, çağın spor tekniklerine de sahip olmayı Türk milletine işaret etmiştir.

Bu yazıda bulunan terimler ayrıca anlatılmamıştır. Bu yazıdaki bir terimin ayrıca anlatılmasını istiyorsanız aşağıdaki yorum kısmından bize ulaşabilirsiniz.
Sistememizde bu yazıda bahsi geçen kişilere ait bir biyografi bulunamamıştır.
Benzer İçerikler
Mustafa Kemal’in Lider Olarak Yetişmesinde Etkili Koşullar
Tarih

Mustafa Kemal’in Lider Olarak Yetişmesinde Etkili Koşullar

İçeriğe Git>
Milli Mücadele’ye Hazırlık Dönemi
Tarih

Milli Mücadele’ye Hazırlık Dönemi

İçeriğe Git>
Milli Mücadele Dönemi
Tarih

Milli Mücadele Dönemi

İçeriğe Git>
Atatürk Dönemi Türk Dış Politikası
Tarih

Atatürk Dönemi Türk Dış Politikası

İçeriğe Git>
Batı Cephesi ve Bu Cephede Öne Çıkan Şahsiyetler
Tarih

Batı Cephesi ve Bu Cephede Öne Çıkan Şahsiyetler

İçeriğe Git>
Atatürk İlkeleri
Tarih

Atatürk İlkeleri

İçeriğe Git>
Copyright © 2025 Bikifi
Star Logo
tiktok Logo
Pinterest Logo
Instagram Logo
Twitter Logo