Avrupa Birliği (AB) ve Türkiye
Türkiye, 1959 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu’na (AET) ortaklık başvurusunda bulunmuştur. Dönemin başbakanı ve Demokrat Parti lideri Adnan Menderes tarafından yapılan bu başvuru, Türkiye’nin Avrupa’ya ilk adımı olmuştur. Türkiye, Avrupa’nın çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşma yolunda uluslararası gelişmeleri yakından takip etmiş ve OECD (Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü) ve NATO gibi uluslararası teşkilatlara da üye olmuştur.
Türkiye, 1 Ocak 1973’te AET’nin tam üyesi olmuştur. Türkiye’nin AET’ye tam üyeliği, dönemin başbakanı Bülent Ecevit tarafından resmi olarak duyurulmuş ve Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üye olma hedefi olarak kabul edilmiştir. 12 Eylül 1963’te imzalanan ve 1 Aralık 1964’te yürürlüğe giren Ankara Antlaşması, Türkiye ile Avrupa Birliği ilişkilerinin hukuki temelini oluşturmuştur. Bu hedef doğrultusunda Türkiye, bütünleşme süreci içinde uluslararası standartlara uyum sağlamaya çalışmıştır. Bu dönem taraflar arasındaki ekonomik farklılıkları azaltmaya yönelik çalışmalar içerdiği için “Hazırlık Dönemi” olarak adlandırılmıştır. Bu süreçte yapılan reformlar, Türkiye’nin demokratikleşme, hukuk devleti olma ve çağdaş bir toplum olma yolunda ilerlemesine katkıda bulunmuştur. Türkiye, bu süreçte AB’nin çeşitli komite ve gruplarında yer alarak, AB ile işbirliği ve diyalog kurulmasına yardımcı olmuştur.
Türkiye, 1999 yılında AB’ye üyelik müzakerelerine başlamıştır. Bu müzakereler, Türkiye’nin AB’nin 35 üyelik kriterine uyumunu sağlama çalışmalarını içerir. Bu kriterler, demokrasi, insan hakları, özel hukuk normları, ekonomik ve mali kriterler, üye ülkelerle eşitliği ve işbirliği gibi konuları kapsar. Türkiye, 2005 yılında tam üyelik müzakerelerine başlamıştır. Ancak müzakerelerin hızı yavaş olmuş ve bugüne kadar tam üyelik için bir anlaşmaya varılamamıştır. Türkiye, AB ile ilişkilerini geliştirmeyi ve üyelik hedefini sürdürmektedir.
❗ NOT: AET, 1991 Maastricht (Mastrikt) Antlaşması ile resmen Avrupa Birliği (AB) adını almıştır.
Türkiye, adaylık sürecinde AB ile üyelik müzakerelerine başlamış ve bu süreçte siyasi kriterleri karşılayacak şekilde reformlar yapmıştır. Türkiye’nin AB’ye adaylığı 1999 yılında Helsinki Zirvesi’nde resmen onaylanmış ve Türkiye, diğer aday ülkelerle eşit koşullar altında değerlendirilecek şekilde konumlandırılmıştır. 1 Ocak 1996’da yürürlüğe giren Gümrük Birliği, Türkiye ile AB arasındaki ekonomik ilişkilerin güçlenmesine yardımcı olmuştur. Bu süreçte, demokrasi, hukukun üstünlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü, insan hakları gibi alanlarda yapılan reformlar, temel hak ve özgürlüklerin kapsamını genişletmiş ve bu alanlardaki düzenlemeleri güçlendirip güvence altına almıştır.
17 Aralık 2004 tarihli Brüksel Zirvesi’nde, AB-Türkiye ilişkilerinde bir dönüm noktası daha yaşanmış ve zirvede Türkiye’nin siyasi kriterleri yeteri ölçüde karşıladığı belirtilerek 3 Ekim 2005’te üyelik müzakerelerine başlanması kararı alınmıştır. Günümüzde de müzakereler hala devam etmektedir. Bu amaçla Türkiye Cumhuriyeti siyasi sisteminde Avrupa Birliği bakanlığı da kurulmuştur.
Bosna Savaşı ve Balkanlardaki Gelişmeler
Bosna Savaşı, 1 Mart 1992’den 14 Aralık 1995’e kadar süren bir savaştır. Bu savaş, 1945’te Balkanlar’da kurulan Yugoslavya Cumhuriyeti’nin dağılmasının ardından çıkmıştır. Yugoslavya; Sırbistan, Hırvatistan, Bosna-Hersek, Kosova, Slovenya, Makedonya ve Karadağ gibi federal cumhuriyetlerden oluşan bir devlettir. 1980’de Devlet Başkanı Mareşal Tito’nun ölümünden sonra, Yugoslavya’yı oluşturan federal devletler arasındaki ilişkiler bozulmaya başlamış ve bu siyasi gerginlik sonucu 1990’da Slovenya, bağımsızlığını ilan etmiştir. Bu olay, Yugoslavya’nın parçalanma dönemine girdiğini göstermiştir.
Slovenya’nın bağımsızlığını ilan etmesinin ardından, Hırvatistan ve Makedonya da aynı şekilde bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. Bu gelişmeler, Yugoslavya ordusunun saldırılarına yol açmış ve Yugoslavya İç Savaşı başlamıştır. 27 Kasım 1991’de Bosna-Hersek, ülkesinin bütünlüğünü korumak amacıyla bağımsızlığını ilan etmiştir. Ancak, Bosna-Hersek nüfusunun çoğunluğunu oluşturan Boşnaklar ve Hırvatlar bağımsız bir devlet olarak tanınmak isterken, Bosna-Hersek’te yaşayan Sırplar, Batı Sırp Cumhuriyeti’ni ilan etmişler ve Müslüman Boşnaklara karşı saldırılar başlatmışlardır. Bu saldırılar, Bosna Savaşı’nın başlangıcı olmuştur. Mostar şehri, Hırvat güçleri tarafından 9 ay boyunca kuşatma altına alınmış ve şehir, yoğun bombardımana tutulmuştur. Şehrin sembolü olan Osmanlı mirası Mostar Köprüsü, Hırvat topçuları tarafından imha edilmiştir.
Bosna Savaşı’nın başlarında, Sırp kuvvetleri Bosna’nın doğusundaki Srebrenica çevresindeki Boşnak kasabalarına ve köylerine, Sırp köylülerinin de desteğiyle saldırmışlardır. Bu saldırılar sırasında, Sırplar Boşnak yerleşim yerlerinde hakimiyeti ele geçirmiş ve tüm sivilleri toplamışlardır. Bu olaylar üzerine, BM Güvenlik Konseyi, Srebrenica’yı güvenli bölge olarak ilan etmiş ve bölgeye yönelik her türlü silahlı saldırıyı yasaklamıştır. Ancak, bu karar hiçbir şekilde uygulanamamış ve bölgedeki Müslüman Boşnaklar, 1995 yılına kadar Sırplar tarafından abluka altında tutulmuşlardır.
1995 yılında, Radko Miladiç komutasındaki Sırp güçleri sabaha doğru Srebrenica kentini tank ve top ateşiyle bombardımana tutmuşlardır. Srebrenica, BM komutasındaki 400 Hollandalı asker tarafından korunmuş ancak bu askerler, Sırpların gerçekleştirdiği katliamı engellemek bir yana, katliama seyirci kalmışlardır. BM komutasındaki bazı Hollandalı askerler, Sırplar tarafından esir alınmış ve NATO tarafından takviye olarak gönderilen uçaklar da Sırpların katliamlarını durduramamıştır. Bu olay, Bosna Savaşı’nın en önemli suçlarından biri olarak kabul edilmektedir ve Srebrenica Katliamı olarak bilinmektedir.
Sırp milislerin, Srebrenica ve Markale’de sivillere karşı gerçekleştirdiği katliamlar, uluslararası camiada tepkiyle karşılanmıştır ve 1995 yılında yapılan NATO toplantısında, Bosna-Hersek’teki Sırp hareketine müdahale etme kararı çıkmıştır. Bu doğrultuda, NATO hava kuvvetleri, Sırpların ikinci Markale katliamından sonra 30 Ağustos tarihinde, Sırp hedeflerine yönelik büyük bir saldırı başlatmış ve Sırpların tüm askeri altyapısı imha edilmiş. Bu bombardıman, Srebrenica katliamı ve Markale’deki silahsız Boşnaklara karşı gerçekleştirilen saldırı gibi nedenlerle düzenlenmiştir ve Bosna’daki Sırp askeri birliklerine yönelik olmuştur.
5 Eylül 1995’te, ABD’nin girişimiyle savaşan taraflar Cenevre kentinde barış görüşmelerine başlamıştır. Bu görüşmeler sonucu, Bosna-Hersek’teki üç toplumun liderleri olan Aliya İzzetbegoviç, Slobodan Miloseviç ve Franjo Tudjman, ABD’nin Dayton kentinde barış masasına oturmuşlar ve 21 Kasım 1995’te Dayton Barış Antlaşması imzalanmıştır. Bu antlaşma, Bosna Savaşı’nın sona erdirilmesine ve Bosna-Hersek’te üç toplumun yaşamasının düzenlenmesine yönelik önemli bir adım olmuştur.
⭐ Antlaşma ile;
- Bosna-Hersek adı aynı olan ve daha önce tanınan uluslararası sınırlara uygun sınırları olan tek bir devlet olarak kalacaktır.
- Devlet iki birimden, Bosna-Hersek Federasyonu ve Bosna Sırp Cumhuriyeti’nden oluşacaktır.
- Tüm taraflar La Haye’deki savaş suçları mahkemesine yardımcı olacaktır.
Dayton’da imzalanan ön antlaşma, 14 Aralık 1995’te Paris’te tarafların imzasıyla kesinleşmiştir. Böylece Bosna Savaşı resmen sona ermiştir.
⭐ 1992 baharında başlayan ve 1995 yılının aralık ayında Dayton Barış Antlaşması imzalanıncaya kadar devam eden savaşın sonuçları;
- Tahmini olarak 102.622 kişi hayatını yitirdi.
- Ölenlerin %83’i Boşnak, %10’u Sırp, %5’i Hırvat’tı.
- Nüfusun yarıdan fazlası yerinden edildi ve evsiz kaldı.
- Yaklaşık 1,2 milyon kişi mülteci konumuna düştü.
- Mültecilerin yarım milyonu komşu ülkelere, geri kalan 700.000 Bosnalı da Batı Avrupa ülkelerine sığındı.
- Çatışmaların yarattığı ortamda demografik yapı bozuldu. Ülkedeki hiçbir kent ve kasaba savaştan önce sahip olduğu etnik çeşitliliği koruyamadı. Böylece, NATO Barış Uygulama Gücü’nün denetiminde, Dayton Antlaşması’nın aşama aşama uygulanmasıyla, Bosna-Hersek’te barışın oluşmasında ve bölgede yeni bir düzenin kurulmasında önemli gelişmeler sağlandı.
- 21. yüzyıla girerken Müslüman Boşnaklara yapılan zulüm de durmuş oldu.