Toplumlar her çağda bilim, teknik, sosyal ve kültürel alanlarda gelişmeler kaydetmişlerdir. Bu gelişmelere ayak uyduran toplumlara; çağdaş toplumlar denilmiştir. Gelişmelere uyum sağlayamayan toplumlar çağdaşlaşmak için kendilerinin ilerleme fırsatı vermeyen engellerden kurtulmaya çalışmışlardır. Toplumların çağdaş olarak tanımlanan toplumların seviyesine ulaşabilmek için bilimsel, sosyal, ekonomik, kültürel ya da siyasi alanlarda yaptıkları düzenlemelerle veya getirdikleri yeniliklerle kalkınma çabalarına “çağdaşlaşma” denilmektedir.
XIX. yüzyıldan itibaren Türk toplumu çağın getirdiği yeniliklerden ve gelişmelerden uzak kalmıştır. Osmanlı Devleti de XIX. ve XX. yüzyılda çağdaş milletlerden geri kalmamak için çeşitli adımlar atmış, kanunlar çıkarılmış ve “ıslahat” denilen birçok yenilikler yapılmıştır fakat başarılı olunamamıştır.
Islahatların başarılı olmama nedenlerinin ilki; eskiyen siyasi, sosyal ve kültürel kurumlarla ıslahatlara uygun olarak yenilenen kurumların bir arada yaşatılmaya çalışılmasıdır. Bu durumda sosyal ve siyasal alanda bir ikilik baş göstermiş ve yüzeyde kalan ıslahatlar istenilen sonuçları verememiştir.
XX. yüzyılda, Atatürk önderliğinde birçok alanda yeni kurumlar oluşturulmuştur. Çağın gereklerine uymayan eski kurumlar yenilenmiştir. Türk milletinin tarihi birikimleri esas alınarak yapılan tüm bu çağdaşlaşma çabalarına “Türk inkılabı” denilmektedir. Türk inkılabının esasları Atatürkçü düşünce sistemini oluşturur ve Atatürk ilkeleri şeklinde somutlaşmıştır.