Zorunlu Askerlik Sistemi
XIX. yüzyılda ortaya çıkan ulus-devletler imparatorluklara karşı tehdit oluştururken ulusal hareketler de imparatorlukların birliğini tehdit etmeye başlamıştır. Bu nedenle imparatorluklar; ulus devletlerin anayasal sistem, vatandaşlık, zorunlu eğitim ve zorunlu askerlik gibi uygulamalarını kullanarak kendilerini korumaya çalışmışlardır.
❗ NOT: Fransız İhtilali sonrası gelişen Ulus-devlet kavramı zorunlu askerlik sisteminin başlangıcı olmuştur.
1789 Fransız İhtilali sonrasında ortaya çıkan zorunlu askerlik sistemi, ulus devletlerin kurulmasında ve cumhuriyet rejimlerinin ortaya çıkmasında önemli rol oynamıştır. Fransa’da cumhuriyetin ilan edilmesinden sonra “her birey, vatan savunmasından sorumludur ve gerektiğinde millet; ordu olarak görev yapmalıdır” anlayışı ortaya çıkmıştır. 1789 İhtilali’nden sonra birçok cephede Avrupa devletleriyle savaşan Fransa, 1793’te ilan edilen bir anayasa bildirgesi ile askerlik zorunlu hale getirilmiştir.
Avrupa devletleriyle yapılan savaşlara, ülkedeki iç isyanlar da eklenince askere olan ihtiyaç daha da artmıştır. Bu ihtiyacı karşılamak isteyen Fransız Hükümeti, 1793 tarihinde bir seferberlik kararnamesi çıkarmıştır. Bu kanunla Fransa’da 18 ile 25 yaş arasındaki sağlıklı genç erkeklere askerlik zorunlu hale getirilmiştir. Bu kanunla belirli bir bedel ödenerek askerlikten muaf olma hakkı da kaldırılmıştır. Böylece ücret almadan gönüllü yapılması beklenen zorunlu askerlik hizmeti, kanuni bir zorunluluk olarak ulus devlet yapısında gelişme imkanı bulmuştur.
Fransa’da ortaya çıkan zorunlu askerlik uygulaması Avrupa devletlerinde hızla yayılmaya başlamıştır. Askerlik; milliyetçilik ve vatan sevgisi temeline oturtulmuştur. Ulus devletler, zorunlu askerlikle hem güçlü bir ordu meydana getirmiş hem de merkezi yapılarını güçlendirmiştir. Bu sistemle ordu, milletin okulu olarak değerlendirilmiş ve orduya modernleştirme görevi de verilmiştir. Orduda askerlere okuma yazma, devletin resmî dili ve devletin temel değerleri öğretilerek vatandaşlık eğitimi verilmiştir.
🚀 DETAY BİLGİ: Zorunlu askerlik sistemi, ulus devletlerin daimi ordusunun dışında veya bu ordusuna asker sağlamak amacıyla vatandaşları devletin savunmasında belirli bir zaman için görevlendirmesidir.
Osmanlı Ordusunda Modernleşme ve Yeniçerilerin Sonu
Çok uluslu bir yapıya sahip olan Osmanlı Devleti de birliğini korumak ve ulusal hareketleri önlemek için zorunlu askerlik sisteminden yararlanma yolunu seçmiştir. Osmanlı devlet adamları, Avrupa’daki bu yenilikleri takip etmek için büyük çaba göstermiştir. Batı’daki teçhizat ve son model silahlar, ithal edilmeye başlanmıştır. Avrupa’daki kurumların benzerlerini örnek alan ıslahat hareketlerine girişmiştir.
III. Selim ve II. Mahmut Batı tarzı reformlar yapmıştır. III. Selim Dönemi’nde Batı tarzında Nizam-ı Cedit Ordusu kurulmuştur. II. Mahmut Dönemi’nde ise Yeniçeri Ocağı kaldırılarak Asakir-i Mansure-i Muhammediye ordusu oluşturulmuştur. 1843’ten itibaren düzenli ordu anlamına gelen Asakir-i Nizamiye ifadesi kullanılmaya başlanmıştır.
Nizam-ı Cedit Ordusu
Nizam-ı Cedit; III. Selim döneminde Avrupa eğitim yöntemlerine göre kurulan asker ocağıdır. III. Selim’in bu yeni orduyu kurma amacı ise Avrupalı devletler karşısında alınan yenilgiler ve sürekli karşı karşıya kalınan saldırılardır.
III. Selim öncelikli olarak Yeniçeri Ocağı’nı düzenlenmeye çalışmış ve ocağın modernleşmesi için çalışmalar yapmıştır. Ayrıca yapılan bu yeniliklere karşı oluşabilecek tepkileri önlemek için de yeniçerilerin maaşları artırmış ve maaşları tam zamanında ödemiştir. Fakat istediği sonucu alamayan III. Selim, bununla yetinmemiş ve yeni bir ordu oluşturmak da istemiştir. Bu nedenle 1792’de Batı tarzında eğitilen ve teçhizatlandırılan Nizam-ı Cedit Ordusu kurmuştur.
Yeni kurulan ocağın masraflarının karşılanması amacıyla İrad-ı Cedit hazinesi kurulmuştur. Subay ve erlerin maaşları bu hazineden karşılanmıştır. Bu ordunun askerinin yarısı İstanbul’da diğer yarısı ise Anadolu’nun vilayet merkezlerine dağıtılmıştır. Asker ihtiyacı da köylerden temin edilerek görev süresi üç yıl olarak belirlenmiştir. Nizam-ı Cedit Ordusuna asker olarak girebilmenin temel şartlarından biri de Müslüman olmaktır.
Nizam-ı Cedit Ordusu, Filistin’i işgal eden Napoleon’u Akka’da mağlup ederek en önemli başarısını elde etmiştir. Bu durumdan cesaret alan III. Selim, vilayetlerde yeni birlikler kurulması için asker toplamaya girişmiş ve Anadolu’da da yeni kışlalar kurdurmuştur. Bu uygulama, Balkanlarda çok sert direnişle karşılanmıştır. Baskıların artması üzerine III. Selim, ordusunun gücünü kullanamadan Nizam-ı Cedit birliklerini 1807 yılında dağıtmak zorunda kalmıştır.
Yeniçeri Ocağı’nın Kaldırılması
II. Mahmut Dönemi’nde, Alemdar Mustafa Paşa’nın sadrazamlığı sırasında Nizam-ı Cedit Ordusu örnek alınarak Sekban-ı Cedit isimli bir birlik oluşturulmuştur. Ancak kısa süre sonra çıkan isyan sonucu Alemdar Mustafa Paşa öldürülmüş ve Sekban-ı Cedit birlikleri de dağıtılmıştır. Bu olayla birlikte ise yeniçeriler güçlerini bir kez daha artırmıştır. Aynı zamanda yeniçeriler yapılmak istenen bütün yeniliklere karşı çıkmış fakat Sırp ve Yunan İsyanlarını bastırmakta da yetersiz kalmıştır.
II. Mahmut bu durumun önüne geçmek için 1826’da Yeniçeri Ocağı içinde Eşkinci adı verilen talimli tüfekçi birliklerin kurulmasını sağlamıştır. Bu birliğe Yeniçeri Ocağı’nın bir şubesi görüntüsü verilmeye çalışılsa da Eşkinci birliği, talime dayalı bir düzene sahip olduğu için yeni bir askeri teşkilat gibi algılanmıştır. Bu nedenle yeniçeriler 1826’da isyan etmiştir.
Hem halkın hem de ulemanın desteğini alan II. Mahmut, yeniçeri kışlalarını topa tutarak ortadan kaldırmıştır. Osmanlı tarihine “Vaka-i Hayriye” olarak geçen Yeniçeri Ocağı’nın kapatılması, Osmanlı Devleti’nde ordu ve devlet teşkilatındaki modernleşmenin asıl başlangıcı kabul edilmiştir. Bu ocağın yerine Asakir-i Mansure-i Muhammediye adıyla talimli ve düzenli yeni bir ordu kurulmuştur.
Asakir-i Mansure-i Muhammediye Ordusu
Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasını ilan eden fermandan sonra Hz. Muhammed’in adına ithafen, bu yeni orduya Asakir-i Mansure-i Muhammediye (Hz. Muhammed’in Muzaffer Askerleri) ismi verilmiştir. 1843 yılından itibaren bu ismin yerine düzenli ordu manasına gelen Asakir-i Nizamiye kullanılmıştır.
Batı tarzında talim yapan bu yeni ordu, özellikle III. Selim Dönemi’ndeki Nizam-ı Cedit Ordusunun yapısı dikkate alınarak oluşturulmuştur. Ordunun bölük, tabur, alay gibi askeri birlik adları Nizam-ı Cedit ordusu ile aynıdır. Bu orduya on beş ile otuz yaş arasındaki gönüllü askerler seçilmiştir. Asgari hizmet süresi on iki yıl olarak belirlenmiş ve bu süre sonunda askerlere emeklilik hakkı tanınmıştır. Kişinin askerliğini tamamlayıp sivil hayata dönmesi, bir meslekle uğraşması ve evlenmesi için bu sürenin dolması şart koşulmuştur. Bu askerlerin tamamı maaşlıdır ve maaşlarını aydan aya almışlardır. Giderlerini karşılamak için ise Mansure Hazinesi adında yeni bir hazine kurulmuş ve devlet hazinesine yük olmaması sağlanmıştır. Yeni orduya asker alımında Balkanlarda bir direniş olması üzerine II. Mahmut, Anadolu’daki gençleri orduya almaya çalışmıştır.
Asakir-i Mansure-i Muhammediye ordusu yeni bir kurulum olduğu için Osmanlı-Rus savaşlarında istenileni ise verememiştir.
Osmanlı Devleti’nde Zorunlu Askerlik Sistemine Geçiş
II. Mahmut Dönemi’nde, Asakir-i Mansure-i Muhammediye’nin asker sayısı yeterli düzeye ulaşmamıştır. Asker sayısının yeterli düzeye ulaşamamasının nedenleri; zorunlu askerlik uygulamasına geçilememesi, yeni ordunun tam olarak teşkilatlanamaması ve savaşlarda alınan yenilgilerdir. Asakir-i Mansure-i Muhammediye’nin istenileni verememesi ve yetersizlikleri nedeniyle de eyaletlerde Redif-i Asakir-i Mansure Ordusu kurulmuştur.
1839 Tanzimat Fermanı’nda “muhafaza-i vatan” ifadesi yer almıştır. Bu durum askerliğin artık Osmanlı halkının ortak sorumluluğunda olduğunu göstermiştir. 1843 yılında çıkarılan bir kanunla da askerlikte kura usulü getirilmiştir. Bu hareketler ile zorunlu askerlik sistemine geçişin alt yapısı oluşturulmuştur. Tam anlamıyla zorunlu askerlik sistemine geçiş 1909 yılında gerçekleşmiştir.
Osmanlı Devleti’nde 1844’te yapılan bir düzenlemeyle askerlik süresi beş sene olarak belirlenmiştir. 1846’da çıkarılan bir kanunla sadece Müslümanlar askerlikle yükümlü kılınmış, gayrimüslimler zorunlu askerliğin dışında tutulmuştur.
1856 Islahat Fermanı’yla Osmanlı halkının hakta ve görevde eşit olduğu ilan edilmiştir. Fakat gayrimüslimlerin isteksizliği de göz önünde bulundurularak bedel-i askeri (bedel ödeyerek) yoluyla gayrimüslimlere askerlik görevinden muafiyet getirilmiştir. Bu hak, tüm Osmanlı tebaasını kapsamış olsa da Müslümanların ödemesi gereken bedel, gayrimüslimler için öngörülenden fazla olmuştur. Ayrıca peşin olarak ödenmesi şartı da getirilmiştir. 1870 tarihinde yeni bir kanun yayınlayan Osmanlı Devleti, muvazzaf askerlik süresini dört yıla indirmiştir. Ticaret ve esnaflıkla uğraşanlar için bedelli askerlik uygulaması, belirli kurallara bağlanarak sürdürülmüştür.
II. Abdülhamit Dönemi’nde, Almanya’dan gelen Von der Goltz Paşa’nın öncülüğünde 1886 yılında yeni bir askere alma (ahz-ı asker) kanunu çıkarılmıştır. Bu düzenlemeyle beraber bedel-i şahsi olarak bilinen ve askere gitmek istemeyen kişilerin yerine başka birini göndermesi uygulaması da kaldırılmış ve nakdî bedel ödenmesi kuralı getirilmiştir.
1889’da yine Goltz Paşa’nın çalışmaları sonucunda ilk seferberlik nizamnamesi çıkartılmıştır. II. Abdülhamid Dönemi’nde askere alma usulünde yapılan bir diğer önemli düzenleme de Hamidiye Süvari Alayları olmuştur. Bu hafif süvari birlikleri, Doğu Anadolu’daki aşiretlerin Osmanlı ordusuna katılması ile oluşturulmuştur.
İttihat ve Terakki Cemiyeti iktidara geldikten sonra 1909’da gayrimüslimlerin de askere alınması kanunu çıkarılmış ve böylece Osmanlı Devleti’nde zorunlu askerlik sistemine geçilmiştir.