Düzenli Ordunun Kurulması
Mondros Ateşkes Anlaşması’ndan sonra İtilaf devletlerinin çeşitli bölgeleri işgal etmesi ve devletin bu işgallere sessiz kalması nedeniyle Türk halkı direniş mücadeleleri başlatmıştır. Direniş mücadeleleri içinse Kuvay-ı Milliye (milli güçler) adı altında silahlı birlikler kurmuşlardır. Bu birlikler isyanların bastırılmasında ve özellikle Ege Bölgesi’ndeki Yunan ilerleyişinin durdurulması etkili olmuştur.
Ancak bu birliklerin, subay emir ve komutasında hareket eden ordular karşısında kesin sonuçlar alması mümkün değildir. Çünkü Kuvay-ı Milliye birlikleri, ihtiyaçlarını karşılamak için bölge halkından zorla silah, yiyecek ve para toplamışlar, keyfi biçimde halka cezalar vererek yargı gücünü kullanmışlardır. Bu davranışlar halkın bir kısmının Kuvay-ı Milliye’ye bakışında olumsuzluklar yaratmış ve İstanbul Hükümeti’nin kötüleme propagandalarına araç olmuştur.
Mustafa Kemal, düzensiz halk güçlerinden oluşan bu birliklerin organize edilmesi ve birlikte hareket etmelerini istemiştir. Bu amaçla Sivas Kongresi’nde, Batı Anadolu Kuvay-ı Milliye Komutanlığı kurularak başına Ali Fuat Paşa atanmıştır. Fakat bu önlemlerden istenilen sonuç elde edilememiş ve 14 Ekim 1920’de Yunan kuvvetlerine karşı yapılan Gediz saldırısı yenilgi ile sonuçlanmıştır. Kuvay-ı Seyyare Komutanı Ethem, bu başarısızlığın sorumluluğunu Ali Fuat Paşa’nın komutasında oluşturulan birliklere yıkmaya çalışmıştır.
Bu gelişmelerden sonra BMM, Kuvay-ı Millîye birliklerinin yerine düzenli ordu kurulması kararı almıştır. 9 Kasım 1920’de Batı Cephesi ikiye bölünmüş; Güney bölümü Refet Bey’in, Batı bölümü ise İsmet Bey’in komutasına verilmiştir. Düzenli ordu birliklerine katılmak istemeyen Ethem ve kardeşleri ile Demirci Mehmet Efe ise isyan etmiştir. Düzenli ordu birlikleri bu isyanları bastırmıştır. öylece düzenli ordu kurulmasının önündeki en büyük engel ortadan kaldırılmıştır.
I. İnönü Muharebesi (6-10 Ocak 1921)
BMM’nin düzenli ordu kurmasına karar vermesi nedeniyle isyanlar çıkmıştır. Bu durumdan yararlanmak isteyen Yunan orduları ise Eskişehir’e doğru harekete geçmiştir. Yunan ordusunun amaçları; Eskişehir’e giden demiryolunu ele geçirmek ve Ankara’ya doğru ilerleyerek millî hareketi ortadan kaldırmaktır.
6 Ocak 1921’de Yunan kuvvetleri Bozöyük üzerinden saldırıya geçerek İnönü yakınlarına kadar gelmiştir. Bu gelişme üzerine İsmet Bey, Ethem’in üzerine yolladığı kuvvetlerin büyük bölümünü geri çekmiş ve Yunanların üzerine göndermiştir. Türk ordusu kendisinden sayıca üst ün Yunan ordusunun ilerleyişini durdurmayı başararak onları geri çekilmek zorunda bırakmıştır. Böylece I. İnönü Muharebesi zaferle sonuçlanmıştır.
Bu başarıdan sonra kuvvetler Ethem üzerine yürüyerek isyancı kuvvetler dağıtmıştır. I. İnönü Muharebesi, BMM’nin kurduğu düzenli ordunun Batı Cephesi’nde kazandığı ilk askeri zaferdir.
⭐Bu zaferin ardından;
- Büyük Millet Meclisi’ne ve Türk ordusuna halkın güveni artmıştır.
- İsmet Bey’in rütbesi generalliğe yükseltilmiştir.
- Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun (1921 Anayasası) ve İstiklal Marşı’nın kabulü I. İnönü Zaferi’nin iç politikadaki etkileridir.
- Londra Konferansı’nın toplanması, Türk-Afgan Dostluk Antlaşması ve Moskova Antlaşması’nın imzalanması I. İnönü Zaferi’nin dış politikadaki önemli sonuçlarıdır.
Teşkilat-ı Esasiye Kanunu [1921 Anayasası (20 Ocak 1921)]
I. İnönü Muharebesi’nin kazanılmasının getirdiği güvenle, Türkiye’nin ilk anayasası olan Teşkilat-ı Esasiye Kanunu kabul edilmiştir. Anayasa, 23 madde ve 1 ek maddeden oluşturulmuştur. Ulusal egemenlik ve yönetim esaslarıyla ilgili maddeler içeren bu anayasada; kişi hak ve özgürlükleriyle ilgili maddelerde Osmanlı anayasasının (Kanun-i Esasi) hükümleri geçerli olacaktır.
⭐ Bu anayasanın önemli maddeleri;
- Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.
- Yürütme ve yasama yetkisi BMM’nindir.
- Türkiye Devleti, Büyük Millet Meclisi tarafından yönetilir ve hükümet BMM Hükümeti adını alır.
- Din buyruklarının yerine getirilmesi, kanun konması, barış yapılması, savaş kararı verilmesi gibi esas haklar BMM’ye aittir.
İstiklal Marşı’nın Kabulü (12 Mart 1921)
I. İnönü Muharebesi’nin kazanılması sonrasında bir bağımsızlık marşı yazılmasına karar verilmiştir. Açılan yarışmaya 724 şiir gönderilmiş, fakat bu şiirler istenilen duyguları yaratmadığı gerekçesi ile beğenilmemiştir. Yarışmanın ödülü para olduğu için Mehmet Akif Ersoy bu yarışmaya katılmamıştır.
Mehmet Akif Ersoy, Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Bey’in ricası ve 500 liralık ödülün istediği yardım kuruluşlarına bağışlanacağını söylemesi üzerine ikna olmuştur. 12 Mart 1921 tarihinde Mehmet Akif’in yazdığı şiir, milli marş olarak Meclis’te kabul edilmiştir. İstiklal Marşı’nın günümüzde kullanılan bestesi ise 1930 yılında Osman Zeki Üngör tarafından yapılmıştır.
Londra Konferansı (21 Şubat-12 Mart 1921)
I. İnönü Muharebesi’nde Yunanların yenilmesi, İtilaf devletlerine BMM’nin yok sayılmaması gerektiğini göstermiştir. Aynı zamanda BMM’yi yok sayarak Sevr Antlaşması’nı uygulamanın mümkün olmayacağı anlaşılmıştır. Bunun üzerine Sevr Antlaşması üzerinde değişiklikler yaparak antlaşmayı Türklere kabul ettirmek için İtilaf devletleri Londra’da bir konferans düzenleme kararı almışlardır. Bu konferansa Yunanistan da çağrılmıştır. Fakat konferansa Türkleri temsilen İstanbul Hükümeti çağrılmıştır. BMM bu duruma itiraz etmiş, İtalya duruma el koyarak BMM’nin de katılmasını istemiştir. Böylece iki hükümet de konferansa davet edilmiştir.
Konferansta İstanbul Hükümeti’ni Tevfik Paşa; BMM Hükümeti’ni ise Bekir Sami Bey temsil etmiştir. İtilaf devletlerinin iki hükümeti de çağırmasındaki amaçları; iki hükümet arasındaki görüş ayrılıklarından yararlanmaktır. Konferansta, Türk tarafı adına Tevfik Paşa’ya söz verildiğinde o, “Milletin gerçek temsilcileri BMM Hükümeti temsilcileridir.” diyerek sözü Bekir Sami Bey’e bırakmıştır. Bekir Sami Bey ise, Türk Devleti’nin amaçlarını ve barışın koşullarını açıklayarak Misak-ı Milli’yi tüm dünyaya duyurmuştur.
Fakat İtilaf Devletleri’nin amacı; Sevr Antlaşması’nın şartlarında küçük değişikler yaparak bunları Türk tarafına kabul ettirmektir. Bu nedenle Misak-ı Milli’yi dikkate almamışlar ve bir sonuç alınamadan konferans dağıtılmıştır. Bekir Sami Bey İngiliz, Fransız ve İtalyan temsilcilerle ayrı ayrı görüşmüş; askeri, iktisadi ve idari hükümler içeren ikili antlaşmalar imzalanmıştır. Bu antlaşma devletlerin eşitliği ilkesine ve bağımsızlığa aykırı görülerek, BMM tarafından ise onaylanmamıştır.
⭐ Tüm bunlara rağmen Londra Konferansı’nın önemli siyasi sonuçları olmuştur;
- BMM, İtilaf Devletleri’ne varlığını hukuken ve resmen tanıtmıştır.
- Misak-ı Milli ve Türk milletinin haklı davası dünya kamuoyuna duyurulmuştur.
- Türklerin barış yanlısı olmadığı propagandaları da çürütülmüştür.
- Türk tarafına Sevr’i kabul ettiremeyen İtilaf Devletleri, Yunanistan’ı yeniden harekete geçirmiştir.
- Bu durum II. İnönü Muharebesi’ne yol açmıştır.
Türk-Afgan Dostluk Antlaşması (1 Mart 1921)
TBMM Hükümeti, I. İnönü Muharebesi’nden sonra Sovyet Rusya ile ilişkileri geliştirmek amacıyla Moskova’ya bir heyet göndermiştir. Bu sırada Moskova’da bulunan Afgan heyeti ile Türk heyeti arasında 1 Mart 1921’de bir dostluk antlaşması imzalanmıştır.
⭐ Bu antlaşmaya göre;
- Her iki devlet birbirinin bağımsızlığını tanıyacaktır.
- Emperyalist devletlerin, her iki taraftan birine saldırması durumunda birlikte mücadele edilecektir.
- Türkiye, Afganistan’a kültürel yönden yardımda bulunacak, öğretmen ve subay gönderecektir.
Bu antlaşmadan sonra Afganistan Hükümeti, Ankara’ya elçi göndererek TBMM Hükümeti’nin yanında olduğunu göstermiştir. Afganistan TBMM’yi tanıyan ilk Müslüman devlettir.
Moskova Antlaşması (16 Mart 1921)
1917’de Rusya’da, Çarlık rejimi yıkılmış, yerine Sovyet yönetimi kurulmuştur. Sosyalizmin yayılmasını istemeyen Batılı devletler ise bu süreçte Çarlık yanlılarını desteklemişlerdir. İtilaf devletlerinin Sevr Antlaşması’na dayanarak İstanbul ve Çanakkale Boğazlarıyla birlikte Anadolu’nun çeşitli yerlerini işgal etmeleri Sovyetler Birliği’nin güney sınırlarının güvenliğini tehlikeye düşürmüştür. Bu nedenlerden dolayı Sovyet Birliği, TBMM Hükümeti ile yakınlaşmış ve TBMM’sini siyasi ve ekonomik açıdan destekleme kararı almışlardır. Sovyet Rusya ve TBMM arasında bir antlaşma imzalanmıştır.
⭐ Bu antlaşmanın önemli maddeleri;
- Her iki taraftan birinin tanımadığı devletler arası bir antlaşmayı diğeri de tanımayacaktır.
- Sovyet Rusya, Misak-ı Milli’yi tanıyacaktır.
- Sovyet Rusya kapitülasyonlardan vazgeçmiştir.
- Boğazların geleceğine Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerin katılacağı konferansta karar verilecektir.
- Batum, Gürcistan’a bırakılacaktır.
- Osmanlı Devleti ile Çarlık Rusyası arasında yapılmış olan antlaşmalar geçersiz sayılacaktır.
Bu antlaşmayla Sovyet Rusya, Sevr Antlaşması’nı reddederek Misak-ı Milli’yi tanımıştır. Batum’un Gürcistan’a bırakılmasıyla Misak-ı Milli’den ilk ödün verilmiştir.
II. İnönü Muharebesi (23 Mart-1 Nisan 1921)
İngiltere; Londra Konferansı’ndaki barış önerilerinin TBMM Hükûmeti tarafından kabul edilmemesi üzerine Yunan ordusundan yeni bir saldırı yapmasını istemiştir. Yunanlar da hem I. İnönü yenilgisinin olumsuz etkilerini gidermek hem de Eskişehir ve Kütahya’yı alarak demiryolu ulaşımını ele geçirmek, oradan da Ankara’ya ilerleyip TBMM’ye Sevr Antlaşması’nı kabul ettirmek amacı ile harekete geçmiştir.
Aynı sıralarda TBMM, Koçgiri Ayaklanması ve Pontus çeteleriyle uğraşmaktadır. Bu kargaşayı da fırsat bilen Yunan orduları, Eskişehir ve Afyon üzerinden İnönü önlerine gelmişlerdir. II. İnönü Muharebesi’nde İsmet Paşa komutasındaki Türk ordusu, sayıca az olmalarına rağmen Yunanları ikinci kez İnönü mevkisinde durdurmayı başarmıştır.
Bu zafer TBMM’ye olan güvenini artırırken; İtilaf Devletleri arasında Yunanlara duyulan güven azalmıştır. İtilaf devletleri ise bu konuda görüş ayrılıkları yaşamıştır. Fransa, TBMM ile anlaşma zemini aramaya başlarken İtalyanlar da Anadolu’da işgal ettikleri bazı yerleri boşaltmaya başlamıştır.
Kütahya-Eskişehir Muharebeleri (10-24 Temmuz 1921)
Yunanlar İnönü Muhaberelerinde yenilince ve Türk direnişini de kırmak için daha büyük bir hazırlığa başlamışlardır. Yunanistan’dan yeni askeri birlikler gelmişlerdir. Yunan Kralı da 13 Haziran 1921’de İzmir’e gelmiştir.
Büyük Ankara Seferi adını verdikleri plana göre sadece İnönü mevzilerine saldırılmayacak ve geniş bir kuşatma hareketi yapılacaktır. Bu muharebede bir Yunan kolu, İnönü yönünden saldırırken; daha güçlü bir Yunan kolu Afyon üzerinden Eskişehir’in doğusuna varacak ve Ankara yolunu kesecektir. Bu geniş kuşatma hareketiyle Türk ordusu ya toptan yok edilecek, ya da tutsak alınacaktır. Bu amaçlarla Yunan ordusu 10 Temmuz 1921’de saldırıya geçmiştir.
Yunanlar sayıca ve sahip oldukları askeri donanımlar ile Türk ordusundan üstün durumdadır. Bu nedenle öncelikle Eskişehir’i, Afyon’u ve Kütahya’yı işgal etmişlerdir. Bunun üzerine Mustafa Kemal, Karacahisar’da bulunan Batı Cephesi Karargahına gitmiş ve durum değerlendirmesi yapmıştır. En sonunda Türk ordusunun Sakarya Irmağı’nın doğusuna çekilmesi kararı alınmıştır.
Sakarya’nın doğusuna çekilmiş Türk ordusu; hem yeni oluşturulan orduyu yıpratmamış hem de Yunan birliklerini Anadolu’nun içlerine çekerek hareket üstlerinden uzaklaştırmıştır. Bu durum Türk ordusuna yeni bir savaşa hazırlanmak için az da olsa zaman kazandırmıştır. Fakat Türk ordusu yenilmiştir.
Bu yenilgi iç ve dış politikada önemli gelişmelere yok açmıştır. İtalya asker çekmeyi durdurmuş, Fransa ise TBMM ile yaptığı barış görüşmelerine ara vermiştir. İç politikada sorunlar daha büyük olmuştur. Büyük bir toprak parçasının kaybı, halkı üzüntüye ve endişeye sürüklemiştir. Muhalefet ise Mustafa Kemal’e karşı şiddetlenmiştir. Bu sırada Kafkasya’da olan Enver Paşa ve yanlıları Anadolu’ya girmek için fırsat beklemişlerdir. Meclisin Kayseri’ye taşınması için tartışmalar yaşanmıştır. Tartışmaların sonucunda Ankara’nın savunulmasına ve Mustafa Kemal Paşa’nın ordunun başına geçmesine karar verilmiştir. Bu nedenlerle 5 Ağustos 1921’de, TBMM’de bütün yetki ve sorumluluğu tek elde toplamak amacıyla “Başkomutanlık Yasası” oy birliği ile kabul edilmiştir. Bu yasa ile TBMM; üç ay süre ile bütün yetkileri Başkomutan olarak seçilen Mustafa Kemal’e devretmiştir. Bu sayede Mustafa Kemal çabuk karar verme ve uygulama imkanına kavuşmuştur.
Maarif (Eğitim) Kongresi (16-21 Temmuz 1921)
TBMM kurulduktan sonra Maarif Nezareti (Eğitim Bakanlığı); öğretmenlere bir genelge göndermiştir. Bu genelgede dış düşmanların vatanı bölüp parçalamak için isyanlar çıkarttığı belirtilmiştir. Bu nedenle öğretmenlerin halkı uyarıp aydınlatmaları istenmiştir. Mustafa Kemal ve Kazım Karabekir de milli kurtuluşun azim ve heyecanının öğrenciler tarafından da özümsenmesi için sık sık okulları ziyaret etmişlerdir.
Tüm bu amaçlar doğrultusunda Ankara’da bir Maarif Kongresi düzenlenmesine karar verilmiştir. Bu kongreye 250’e yakın öğretmen bir araya gelmiştir. Mustafa Kemal de cepheden gelerek kongreye katılmış ve açılış konuşmasını yapmıştır. Bu konuşmasında Türkiye’de milli bir eğitimin kurulması gerektiğini vurgulamıştır. Fakat savaş nedeniyle kongre çalışmaları sonuca ulaşamamıştır.
❗ Yunan ordusunun Ankara’ya çok yaklaştığı buhranlı bir dönemde Maarif Kongresi’nin toplanması eğitime verilen önemin somut bir örneğidir. Maarif Kongresi’nin toplanması, Millî Mücadele’nin yalnızca savaş meydanlarında değil eğitim alanında da yapıldığının göstergesidir.
Tekalif-i Milliye (Milli Yükümlülükler) Emirleri
Başkomutanlık görevini üstlenen Mustafa Kemal, ordunun ihtiyaçlarını karşılamak için 7-8 Ağustos 1921’de, Tekalif-i Milliye Emirleri’ni yayınlamıştır.
⭐ Tekalif-i Milliye Emirleri;
- Oluşturulacak komisyonlar halkın ve tüccarın elinde bulunan, askerin ihtiyaçlarına yarayacak malların yüzde kırkına, bedeli sonradan ödenmek üzere el koyacaktır.
- Taşıt sahipleri, ayda bir defa olmak üzere, 100 kilometrelik mesafeye ücretsiz askeri malzeme taşıyacaktır.
- Her çeşit araba ve hayvanın yüzde yirmisi alınacaktır.
- Ülkenin bütün sahipsiz mallarına el konulacaktır.
- Halk, elindeki silah ve cephaneyi üç gün içinde komisyonlara verecektir.
- Her aile birer kat çamaşır, birer çift çorap ve çarık verecektir.
- Demirci, marangoz, dökümcü, saraç ve araba yapan esnaf, ordu emrine alınacak ve askeri malzeme üretiminde çalışacaktır.
Ordu ihtiyaçlarının karşılanmasında başka ülkelerden sağlanan yardımlar da önemli yer tutmuştur. Bu yardımların bir kısmı para olarak, önemli bir kısmı ise silah ve cephane olarak yapılmıştır. İslam halifeliğinin merkezi olan İstanbul’un, Hristiyan ordularınca işgal edilmesi ve Yunanların İzmir yöresinde halka yaptıkları zulüm ve baskı, Müslüman dış dünyada tepkiler uyandırmıştır. En büyük yardımı ise İngiliz sömürüsü altında yaşayan Hint Müslümanları yapmıştır. Toplanan bağışlar Kızılay (Hilal-i Ahmer) yoluyla Türkiye’ye yollanmıştır.
Sakarya Meydan Muharebesi (23 Ağustos–13 Eylül 1921)
23 Ağustos 1921 sabahı Yunan ordusunun saldırısı ile Sakarya Meydan Muharebesi başlamıştır. Bütün cephe boyunca çok şiddetli savaşlar olmuştur. Yunan süvari öncü birlikleri de Polatlı’ya kadar ilerlemiştir.
Bunun üzerine Başkomutan Mustafa Kemal, orduya şu emri vermiştir: “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh, bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça, terkedilemez…” Bu emir ve strateji ile kaybedilen her hattın gerisinde yeni bir savunma hattı oluşturulmuş, düşmanın ilerleyişi yavaşlatılmış ve durdurulmuştur. 13 Eylül 1921’de Türk ordusunun zaferi ile sonuçlanmıştır.
Mustafa Kemal bu savaşı “Sakarya Melhame-i Kübrası” olarak nitelendirmiştir. Çünkü bu savaşta küçük rütbeliden büyük rütbeliye kadar herkesin payı bulunmaktadır. Aynı zamanda bu savaşta askerlerine cesaret vermek için ön saflarda vuruşan 350 subay şehit düşmüştür. Bu nedenle Sakarya Meydan Muharebesi’ne “Subay Savaşı” da denilmektedir.
Yunanlar bu savaşın sonunda saldırı güçlerini kaybetmiş ve savunmaya çekilmiştir. Böylece Türklerin 1683’te Viyana önlerinden başlayan geri çekiliş dönemi de son bulmuştur. 19 Eylül 1921’de TBMM tarafından Başkomutan Mustafa Kemal’e, kanunla “Mareşal” rütbesi ve “Gazi” unvanı verilmiştir.
Sakarya Zaferi’nin dış politikada da çok önemli sonuçları olmuş, Kafkas Cumhuriyetleri ile Kars Antlaşması yapılırken Fransızlarla da Ankara Antlaşması imzalanmıştır.
Kars Antlaşması (13 Ekim 1921)
Sovyet Rusya’nın öncülüğünde, Sovyetler Birliği’ne bağlı Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan devletlerinin temsilcileri Kars’ta bir araya gelerek konferans düzenlemişlerdir. TBMM Hükümeti heyetinin başkanlığını Kazım Karabekir yapmıştır. Bu konferansın sonunda, 13 Ekim 1921’de Kars Antlaşması imzalanmıştır.
⭐Bu Antlaşma ile;
- Taraflar birbirlerinin varlığını tanımıştır.
- Sınırlar konusu son şeklini almıştır.
- Türkiye’nin doğu sınırı kesinleşmiştir.
- Doğu sınırları kesinleştiği için de bu bölgedeki askeri birlikler ve silahlar, Batı Cephesi’ne kaydırılmıştır.
Ankara Antlaşması (20 Ekim 1921)
Sakarya Meydan Muharebesi’nin Türkler tarafından kazanılması üzerine Fransızlar TBMM Hükümeti ile temaslara başlamıştır. 0 Ekim 1921’de Ankara Antlaşması imzalanmıştır.
⭐ Bu antlaşma ile;
- Fransa Türkiye’yi tanımıştır.
- Güney cephesi kapanmıştır.
- TBMM’yi ilk tanıyan devlet Fransa olmuştur.
- Fransa, Çukurova ve Güneydoğu Anadolu’da işgal ettiği yerleri boşaltmıştır.
- Suriye’de kalan “Süleyman Şah Mezarı”nın bulunduğu Caber Kalesi de Türk toprağı sayılmıştır.
- İskenderun ve Antakya (Hatay) yöresi Fransız mandasındaki Suriye sınırları içinde kalacaktır, fakat burada özel bir yönetim kurulacak ve resmi dil Türkçe olacaktır.
İtilaf Devletleri’nin Ateşkes Önerileri ve İç Politika Gelişmeleri
Yunan ordusunun başarısızlığı ve geri çekilişi sonrasında İtilaf Devletleri, Türk ve Yunan kuvvetleri arasında arabulucu rolünü üstlenmişlerdir. Bu nedenle İzmir ve Trakya’yı içeren yeni barış projelerini 22-26 Mart 1921 tarihinde TBMM’ye sunmuşlardır. Bu önerileri Mustafa Kemal, Türk milletinin bağımsızlığına aykırı hükümler taşıdığı için reddetmiştir.
Sakarya Meydan Muharebesi’nden sonra Yunanlar, Batı Anadolu’yu işgal altında tutmaya devam etmişlerdir. Hatta Batı Anadolu’da Yunanistan’a bağlı ve özerk yönetimler kurmayı istemişlerdir. Bu amaç doğrultusunda ve İngilizlerin de yardımı ile Batı Anadolu’da Türk ordusunun saldırılarına karşı savunma hattı düzenlemişlerdir.
Bu sırada Türkler ise Yunan ordusuna karşı hazırlıkları sürdürmüşlerdir. Başta İstanbul olmak üzere birçok yerdeki İtilaf devletlerinin silah depolarından Anadolu’ya silah kaçırmışlardır. Kapanan Doğu ve Güney cephesinden Batı cephesine asker ve silah nakletmişlerdir. Rusya, İtalya ve Fransa’dan satın alınan askeri malzemeler cepheye ulaştırılmıştır. Meclis’te ise muhalefet şiddetlenmiştir. Sakarya Zaferi’nden sonra aylar geçtiği halde, ordunun saldırıya geçmemesi eleştirilmiştir. Mustafa Kemal’in: “…Yarım hazırlıkla, yarım tedbirlerle yapılacak taarruz, hiç taarruz etmemekten daha kötüdür.” açıklamalarına rağmen Meclis, süresi dolan Başkomutanlık yetkisini ve süresini uzatmamıştır. Fakat Mustafa Kemal’in ordunun başsız bırakılamayacağını ve bu yüzden görevini bırakmayacağını söylemesi üzerine oylama yapılmış ve Başkomutanlık Kanunu’nun süresi uzatılmıştır.
Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Muharebesi (26-30 Ağustos 1922)
Büyük Taarruz, 26 Ağustos 1922 yılında topçuların ateşi ile başlamıştır. Mustafa Kemal savaşı Kocatepe’den yönetmiştir. Ani bir baskınla başlayan bu savaşa hazırlıksız yakalanan Yunanlar geri çekilmeye başlamıştır. Böylece 27 Ağustos’ta Türk ordusu Afyon’a girmiştir. Yunan ordusu ise Dumlupınar mevzilerine çekilmiştir.
30 Ağustos’ta 200 bin kişilik Yunan ordusu Dumlupınar’da kuşatılmış, savaşın komutasını Başkomutan Mustafa Kemal almıştır ve Yunan ordusu, Türk ordusu tarafından imha edilmiştir. Bu nedenle Dumlupınar’da yapılan bu savaşa “Başkomutanlık Meydan Muharebesi” adı verilmiştir.
Yenilen Yunan ordusu İzmir’e doğru çekilmeye başlamıştır. fakat kaçarlarken Türk köyleri ve kasabalarını yakmışlar ve insanlarını öldürmüşlerdir. Mustafa Kemal, karargahını kurduğu Çal köyünde ordu komutanlarıyla durumu değerlendirmiş ve 1 Eylül’de tarihe geçen ünlü buyruğunu vermiştir: “Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir, İleri!”
Türk askerleri 9 Eylül 1922 sabahı İzmir’e girmiştir. 11 Eylül’de Bursa kurtarılmış,18 Eylül’de Batı Anadolu düşmandan tamamen temizlenmiştir. Başkomutan Mustafa Kemal’in teklifi üzerine, üstün hizmetlerinden dolayı Fevzi Paşa’ya da Mareşallik rütbesi verilmiştir.