Hizmet Sektörünün Türkiye Ekonomisine Etkileri
Tarım, sanayi ve hizmet sektörleri; dünyada ekonomiye yön veren temel sektörlerdir. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde tarım ve sanayi sektörlerine göre hizmet sektörünün gayrisafi milli hasıla içindeki payı daha fazladır. Aynı zamanda hizmet sektörü, en çok istihdam sağlayan sektörlerden biridir.
Hizmet sektörünün Türkiye ekonomisine etkisi, gayrisafi milli hasılaya katkısı %70’dır. Bu nedenle hizmet sektörü, Türkiye için ülke ekonomisinin temelini oluşturmaktadır.
Hizmet sektörü önem kazandıkça sınıflandırılmaya tabii tutulmuştur. Farklı kriterlere göre yapılan sınıflamalardan en fazla kabul gören sınıflandırma, Hizmet Ticareti Genel Anlaşması (GATS) kapsamında, Dünya Ticaret Örgütünün oluşturduğu sınıflandırmadır. Bu sınıflandırmada 12 hizmet alt sektörü yer almaktadır:
- Mesleki hizmetler
- Haberleşme hizmetleri
- Müteahhitlik ve ilgili mühendislik hizmetleri
- Dağıtım hizmetleri
- Eğitim hizmetleri
- Çevre hizmetleri
- Mali hizmetler
- Sağlıkla ilgili ve sosyal hizmetler
- Turizm ve seyahat ile ilgili hizmetler
- Eğlence, kültür ve spor hizmetleri
- Ulaştırma hizmetleri
- Başka yere dahil edilmemiş diğer hizmetler
Cumhuriyet’in ilk yıllarında ülke ekonomisinin temelini tarım sektörü oluşturmuştur. Fakat sonrasında gerçekleştirilen iktisat kongreleri ve ekonomik sistemlerin değişmesi ile tarımdan sanayi ve hizmet sektörlerine geçiş artmıştır.
Hizmet sektörünün ön plana çıkmasında gelişen teknolojiler sayesinde insan ihtiyaçları artması ve ihtiyaçların farklılaşması neden olmuştur. Türkiye de 84 milyonluk nüfusu ile çok önemli bir pazara hakimdir. Hizmet sektörü, bu büyüklükte bir nüfusun ihtiyaçlarını karşılamak üzere bankacılıktan eğitime, sağlıktan inşaata, turizmden konaklamayakadar yüzlerce alanda faaliyet göstermektedir.
Tarım sektörü 80 yılda GSYH’nin %50’si seviyesinden ortalama %8 düzeyine gerilememiştir. Dolayısıyla Türkiye’de ekonomik dinamikler değişmiştir. Aynı dönemde hizmet sektöründe çalışanların GSYH içindeki payı %47’den %67’e ulaşmıştır.
Hizmet sektörü, GSYH’deki artan payının yanı sıra istihdam olanakları açısından da ekonomik kalkınmaya destek olmaktadır. Türkiye’de istihdam açısından en çok çalışanın yer aldığı sektör, hizmet sektörüdür.
Hizmet sektörünün gelecekte Türkiye’ye olan en önemli katkısı, katma değer üretiminde olacaktır. Hizmet sektörü sayesinde sanayi sektörünün ortaya çıkardığı bir ürünün AR-GE çalışmasının, reklamının yapılması ve pazarlama faaliyetleri o ürünün daha değerli hale gelmesini sağlar.
Ulaşım Sektörünün Ekonomiye Katkısı
Ulaşım; bir ülkenin iç ve dış ticaretinin gelişmesi için çok büyük önem arz etmektedir. Ulaşım sektörü, mal üreten ve tek başına gelişen bir sektör değildir. Ulaştırma ancak diğer sektörlerin üretkenliği üzerinde etkili ve de gerekli bir sektördür. En önemli özelliği ise üretimin ayağını oluşturan dağıtımın ulaşım ile sağlanmasıdır. Türkiye’de kalkınmayı hızlandıracak en önemli etken, ulaştırma sektöründeki yatırımların dengeli ve planlı bir şekilde yapılmasıdır.
⭐ Türkiye’nin milli gelirinde %7 civarında bir paya sahip olan ulaştırma sektörünün ekonomi üzerindeki etkileri;
- Günümüzün iş ve hayat düzeni, ulaştırma hizmetlerinin aksamadan işlemesine bağlıdır.
- Ulaştırma hizmetlerinin geliştirilmesi, üretim faktörlerinin hareketliliğini ve verimini artırır.
- Gelir dağılımının düzenlenmesine fayda sağlar.
- Ulaştırma sektörü 1 milyondan fazla kişiye istihdam sağlar.
Ulaşım sektörünün amacı; daha güvenli ve düşük maliyetle daha kısa sürede uzak mesafelere ticari malların ve insanların ulaşımının sağlanabilmesidir. Ticaretin yanı sıra turizm gibi kültürel etkinlikler için de ulaşım önem arz etmektedir. Bu nedenle gelişmiş ulaşım ağı olmayan ülkeler yavaş gelişmektedir.
Günümüzde sanayi bölgelerinin oluşmasında da ulaşım imkanlarının gelişmesi etkili olmuştur. Örneğin; Türkiye’de İstanbul, Kocaeli, Bursa, Zonguldak, İskenderun gibi şehirlerin ulaşım ağlarının gelişmiş olması sanayi faaliyetlerini de geliştirmiştir.
Ticaret Sektörünün Ekonomiye Katkısı
Ticaret; üreticiden tüketiciye kadar giden taşıma, depolama ve ambalajlama gibi birçok işlemi kapsayan sistemli yapıya denir. Diğer bir deyişle ticaret; kazanç amacı taşıyan bütün faaliyetlerdir. Ticaretin amacı para kazanmaktır.
Ticaret; iç ve dış ticaret olmak üzere ikiye ayrılır. İç ticaret; kar amacıyla sadece ham maddeler ve mamul maddelerin satış faaliyetleridir. Dış ticaret ise malların ve sermayenin ülke dışı aktarımıdır. Dış ticaret, ithalat (dış alım) ve ihracat (dış satım) olmak üzere ikiye ayrılır.
Türkiye, Dünya Bankası raporlarına göre 2019 yılında satın alma kapasitesi dünyanın 13. Avrupa’nın ise 5. büyük ekonomisine sahip ülkedir. Özellikle Gümrük Birliği Anlaşması’ndan sonra ülkemizin Avrupa ülkeleri olan ticari münasebetlerinde ciddi artış meydana gelmiştir.
Turizm Sektörünün Ekonomiye Katkısı
Sanayinin gelişmesi, insanların refah düzeylerinin yükselmesi ve dinlenme, gezme ve keşfetme gibi ihtiyaçlarının artması turizm sektörünün gelişmesini sağlamıştır. Bu nedenle turizm sektörü, gelişmiş veya gelişmekte olan ülkeler tarafından ilgi gösterilen bir sektör durumundadır. Gelişmiş ülkeler turizm sektörünün gelir yaratırken gelişmekte olan veya az gelişmiş ülkeler ise henüz bu sektörü yeni iş sahası olarak görmektedir. Aynı zamanda turizm işsizlik sorunun çözümüne de katkı sağlamaktadır. Hizmet üreten bir sektör olduğu için istihdamı da fazlalaştırmaktadır.
Türkiye; coğrafi konumunun etkisi ile turizm potansiyeline sahip bir ülkedir. Yer şekilleri, iklim çeşitliliği, tarihi ve kültürel değerleri ile golf, dağcılık ve kültür turizm gibi alanlara çok uygundur. Türkiye’nin 2018 yılında elde ettiği turizm geliri, 29.5 milyar dolardır. Türkiye’deki turizm gelirinin en yüksek olduğu yerler; deniz turizmi ile Akdeniz ve Ege kıyılarıdır.
⭐Turizm ile;
- İnsanlar üretici ve tüketici sıfatları ile ilgilenir.
- Sağladığı döviz gelirleri ile dış ticaret bilançolarının düzeltilmesini sağlar.
- Ekonominin itici ve sürekli bir elemanı sağlanır.
- Doğal ve kültürel çevre korunur.
Ulaşımı Etkileyen Faktörler
Ulaşım; mal ve hizmetlerin bir yerden başka bir yere taşınmasına verilen addır. Ulaşım sistemlerini etkileyen faktörler; doğal ve beşeri faktörler olarak ikiye ayrılmaktadır.
Doğal Faktörler
Coğrafi Konum
Ülkelerin ekonomik, sosyal ve siyasi özelliklerini belirlemede en önemli faktör; coğrafi konumdur. Ulaşımın geliştiği yerler genel olarak önemli ticaret yolları üzerinde bulunan, iklim ve yer şekil koşulları uygun ve denize kıyısı olan ülkelerdir.
Türkiye; Asya ve Avrupa kıtaları arasında ve Afrika kıtasına da yakın bir ülke olmasından dolayı ulaşımın geliştiği ülkeler arasındadır. Özellikle Anadolu’da kervan yollarının olması, kıyı şehir devletlerinin ortaya çıkması, demir yolları, kara yolları, hava yolları ve boru hatları ile önemli bir konumdur.
Yeryüzü Şekilleri
Yeryüzü şekilleri, fiziksel çevrenin ulaşım faaliyetleri üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Bu etki teknolojik gelişmelerle bile giderilememiştir. Yeryüzü şekilleri, en çok kara yollarını etkilemektedir. Fakat hava ulaşımında da gerek hava alanlarının gerekse ekonomik uçuş yollarının belirlenmesinde yeryüzü şekilleri dikkate alınmaktadır. Yine demir yolları için de sarp ve eğimli arazilerde güzergahın düz bir hale getirilmesi için yer yer köprüler ve tüneller yapılmakta ya da bazı yerler doldurularak ulaşım sağlanmaktadır.
Türkiye’nin kuzeyinde Kuzey Anadolu Dağları’nın, güneyinde Torosların kıyıya paralel uzanması; doğu batı yönünde uzanan bu dağların Doğu Anadolu Bölgesi’ne doğru birbirine yaklaşması, sıkışarak
yükselmesi ulaşımı ve ulaşım hatlarını etkilemiştir. Dağ sıralarının uzanışı nedeniyle kıyı ile iç kesimler arasındaki ulaşım, geçitler sayesinde yapılmaktadır.
İklim
Ulaşım sistemleri, bulundukları bölgenin iklim koşullarına uygun olacak şekilde yapılmaktadır. Fakat buz tutması, sağanak yağışlar, sis ile görüş mesafesinin azlığı büyük kazalara yol açarak ulaşımı olumsuz yönde etkiler. Türkiye’de özellikle karasal iklimin hakim olduğu Doğu Anadolu Bölgesi’nde yoğun kar yağışı, tipi ve çığ nedeniyle yollar zaman zaman kapanmaktadır.
Beşeri Faktörler
Ulaşımı etkileyen en önemli beşeri faaliyetler; nüfus ve ekonomik faaliyetlerdir. Gelişmiş ülkelerde ulaşım ve haberleşme faaliyetlerinde çalışanların nüfustaki oranı %7 ile %10 arasındadır. Bunun nedeni; her şeyden önce ulaşıma, ticarete, bunlara bağlı olarak da üretim ve tüketim faaliyetlerine bağlıdır.
Tarımsal ürünlerin ya da madenlerin işlenmek için fabrikalara, işlenmiş maddelerin de tüketileceği yerlere gönderilmesi ancak geniş ve düzenli ulaşım sistemleriyle mümkün olmaktadır.
Ayrıca teknolojide meydana gelen gelişmeler ulaşım sistemlerini iyileştirmiş, bu durum da yolcu taşımacılığında güvenlik, konfor ve hız gibi özellikleri beraberinde getirmiştir.
Ulaşım Sistemlerinin Yerleşme ve Ekonomik Faaliyetlere Etkisi
Ulaştırma sistemleri ve hizmetleri, modern ekonomilerin ve toplumsal gelişmenin temel ögelerinden birisidir. Yerleşmeler ile ulaşım faaliyetleri arasında sıkı bir ilişki bulunmaktadır. Ulaşım faaliyetleri sanayi, tarım, ticaret, turizm ve güvenlik gibi alanların alt yapısını oluşturur. Bu nedenle kent yerleşmeleri için önemlidir.
Ticaret ve sanayi faaliyetlerinin yoğun olduğu yerlerin; genellikle kara, demir ve deniz yolları bakımından önemli bir noktada olduğunu gözlemleriz. Bir yerleşmenin ulaşım imkanları rahat ve kolaysa o yerleşmede ticaret de gelişmiştir. Örneğin; İpek Yolu ve Baharat Yolu gibi önemli yollar üzerinde birçok şehir kurulmuş ve ticaret gelişmiştir.
Bir bölgenin ulaşım sistemlerinin gelişmesinde; diğer bölgelere ve sanayi kuruluşlarına göre konumu da önemli olmaktadır. Kısacası, bölgenin çevresindeki ekonomik faaliyetler o bölgenin ticaret yolları üzerinde olmasını sağlayabilmektedir. Bu durum da bölgenin ekonomik açıdan gelişmesini sağlamaktadır. Örneğin; Afyon tarım ve hayvancılık ile geçinen diğer şehirlere göre daha çok gelişmiştir. Çünkü Ege, Akdeniz ve İç Anadolu’nun batısını birbirine bağlayan önemli ulaşım yolları Afyon’dan geçmektedir. Aynı şekilde Doğu Karadeniz ile Doğu Anadolu arasındaki önemli geçiş yollarının kavşağında bulunan Erzurum da gelişmiş şehirlerden biridir. Türkiye’de ulaşım sistemlerinin geliştiği bölgelerde ekonomik faaliyetlerin ve yerleşmelerin yoğunlaştığı görülmektedir.
Dağıtım, ekonomik faaliyetlerin temel süreçlerinden biridir ve ulaşım sistemleri ile arasında sıkı bir ilişki bulunmaktadır. Dolayısıyla bir bölgede ulaşım sistemlerinin gelişmiş olması, ekonomik faaliyetlerin de gelişeceği anlamına gelmektedir.
Kocaeli
Kocaeli, ulaşım imkanlarının fazlalığı ve konumu itibariyle ekonomik faaliyetlerin çeşitli olduğu bir şehirdir. Kocaeli’nin sanayileşmesinde en önemli etken; tüm ulaşım imkanlarına sahip olmasıdır.
Kara ve demir yolu ağları ile yapılan taşımacılık, özellikle Avrupa ve Orta Doğu’ya yapılmaktadır. Limanlar ile yapılan deniz taşımacılığı da önemli bir boyuttadır. İstanbul ve Bursa gibi önemli ticaret ve sanayi merkezlerine yakınlığı da ekonomik faaliyetler için Kocaeli’yi ön plana çıkarmaktadır. İstanbul’un batı yakasında bulunan Atatürk Havalimanı ve doğusunda faaliyet gösteren Sabiha Gökçen Havalimanı ile hava yolu ulaşımı için de Kocaeli tercih edilmektedir. Aynı zamanda Kocaeli, Ankara’ya da TEM otoyolu ile de bağlıdır. 5 kamu limanı (Derince ve Yarımca) ve 35 özel iskele ile deniz ulaşımı imkanları açısından tüm Anadolu’nun en iç noktasındadır. Ulaşım sistemlerinin gelişmiş olması Kocaeli’ni, Türkiye’nin en önemli sanayi kenti haline getirmiştir.
Kocaeli’nin imalat sanayisi açısından ülke içinde ve dış ticaretteki payı ise %13’tür. Sahip olduğu sanayi kolları; kimya, metal eşya, otomotiv ve makine sanayisinin yanında taş ile toprağa dayalı sanayi olarak sayılabilir. Genel bütçe ve vergi gelirlerine katkı bakımından da Kocaeli %17,41 ile Türkiye sıralamasında ikinci sırada yer almaktadır.
Ekonomik faaliyetlerin çeşitli olması, Kocaeli’nde yüksek iş gücü talebine neden olmaktadır. Ulaşım ve ekonomik faaliyetleri gelişmiş olan Kocaeli; sürekli göç almakta, bu durum nüfusun artmasına ve yerleşme alanlarının genişlemesine yol açmaktadır.
Çanakkale
Bursa, İstanbul, Kocaeli gibi ticaret için önemli şehirlere yakın olmasına rağmen ulaşım olanaklarının kısıtlı olması nedeniyle Çanakkale’de ekonomik faaliyetler yetersiz ve nüfus yoğunluğu seyrektir. Çanakkale, uluslararası transit deniz ticaretinin geçiş güzergahı üzerinde önemli bir boğaza sahiptir. Ancak arka bölgesindeki ulaşım yollarının sapa kalması, ulaşım sistemlerinin gelişmesine engel olmaktadır.
Tarım, Çanakkale’deki en önemli faaliyettir. Yetiştirilen tarım ürünleri arasında en önemli yeri oransal olarak sebze; ekim sahası olarak da hububat almaktadır. Çanakkale’nin önemli geçim kaynaklarının başında ise hayvancılık gelmektedir. Son yıllarda tarıma dayalı sanayi kolları gelişme gösterse de ulaşım yollarının yetersizliği nedeniyle istenen seviyeye ulaşılamamıştır.
Çanakkale, Çanakkale 1915 Köprüsü ile yeni bir ulaşım yoluna sahip olmuştur. Kınalı-Tekirdağ-Çanakkale-Savaştepe otoyolu, İstanbul-Edirne otoyolunun Kınalı Kavşağı bölgesinden başlayıp Bolayır ve Gelibolu’nun kuzeyinden geçerek Sütlüce-Şekerkaya arasında 1915 Çanakkale Köprüsü’ne ulaşacaktır.
Türkiye’de Ulaşım Sistemlerinin Gelişimi
Türkiye, tarih boyunca dünya üzerinde bulunduğu coğrafi konum ile birçok medeniyete ev sahipliği yapması ve önemli bir jeopolitik konuma sahip olması nedeniyle ulaşım konusunda oldukça zengin tarihsel izler barındırmaktadır. İpek Yolu, Baharat Yolu ve Kral Yolu gibi önemli ticaret yollarının rotası üzerinde olması bunun göstergesidir.
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de tarihsel süreç içerisinde teknolojinin gelişimiyle orantılı olarak
ulaşım sistemlerinde büyük değişimler ve gelişmeler meydana gelmiştir.
Kara Yolları
Kara yolu ulaşımının en büyük özelliği; nüfusun ve ekonomik faaliyetlerin yer aldığı bütün yerlere erişim imkanı vermesi ve ulaşım sistemleri arası geçişlere uygun olmasıdır. Bu nedenle kara yolu taşımacılığı tarihin en eski dönemlerinde bile ön plana çıkmış, toplumların gelişmesine en büyük katkıyı sağlamıştır.
Türkiye’de kara yolu ulaşımı çok eskiye dayanmaktadır. Osmanlı Devleti’nin Yükseliş Dönemi’nde kara yolu ağının geliştirildiği görülmektedir. Fakat son dönemlerindeki savaşlardan dolayı yollar yeniliklere karşı geliştirilememiştir. Cumhuriyet sonrası yapılan sanayi faaliyetleri ulaşım sektörünün de gelişmesini zorunlu kılmıştır. Bu dönemde ulusal sınırlar içerisinde toplam 18.350 km’lik kara yolu bulunmaktadır.
Türkiye’de 1946 yılında makineli yol yapımına geçilmiş ve 4 olan bölge müdürlüğünün sayısı 10’a çıkarılmıştır. 1950 yılında ise Karayolları Genel Müdürlüğü kurularak ülke çapında yol planlama, etüt ve proje çalışmalarına başlanmıştır. 1970 yılına gelindiğinde kara yolunu kullanan motorlu taşıt sayısı giderek artmış, trafiğin yoğun olduğu ana yollarda ve büyükşehirlerin çevrelerinde çok şeritli otoyolların yapımı önem kazanmıştır.
1970 yılında yapımına başlanan, 30 Ekim 1973 tarihinde tamamlanarak hizmete açılan eski adı ile Boğaziçi Köprüsü yeni adı ile 15 Temmuz Şehitler (Boğaziçi) Köprüsü ile çevre yolu Avrupa ve Asya arasındaki ilk sabit bağlantı olarak Türkiye ulaşım ağının önemli bir adımı olmuştur. 1980 yılından sonra otoban yolların yapımına önem verilmiş ve artık birçok bağlantı yollarının çift yönlü olmasıyla daha kolay bir ulaşım sağlanmıştır. 1985 yılına gelindiğinde asfalt kaplama yol miktarı artarken otoyol çalışmaları önem kazanmıştır. 2000 yılında bölünmüş yol çalışmalarına başlanmıştır.
📚 EK BİLGİ:
- Otoyol: Yüksek trafik kapasiteli yollara denir. Bölünmüş yol tipindedir. Her bir yönde an az iki şerit bulunmaktadır.
- Devlet Yolu: Önemli bölgeleri ve il merkezlerini demir yollarına, havaalanlarına ve limanlara bağlayan yollara denir.
- İl Yolu: İl sınırları içerisinde kalan yollara denir. Şehir, ilçe ve kasabaları birbirlerine bağlar. Aynı zamanda il merkezlerini demir yollarına, havaalanlarına ve limanlara bağlayan yollardır.
Türkiye’de otoyollar; İstanbul, Ankara, Bursa ve Adana gibi büyükşehirlerin çevresinde hizmet veren ve en yoğun trafiğe sahip olan güzergahlar üzerinde bulunmaktadır. Otoyol projelerine önem verilmektedir. Örneğin; İzmir-İstanbul otoyolu ve Osmangazi Köprüsü gibi.
Demir Yolları
19. yüzyılın ilk yarısından itibaren ticarileşen ve yaygınlaşan demir yolları; insanlığı ilgilendiren her konuya etki etmiştir. Örneğin; sanayiyi ve ticareti dönüştürmüş, sanata ve kültüre katkı sağlamıştır.
Türkiye’de demir yolu çalışmalarına 23 Eylül 1856 yılında 130 km’lik İzmir-Aydın demir yolu hattının açılması ile başlanmıştır. Osmanlı Dönemi’nde yapılan toplam 8.619 km uzunluğundaki demir yolu hattının 4136 km’lik bölümü, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde kalmıştır.
Cumhuriyet Dönemi’nin ilk yıllarında demir yolu ağlarına da çok önem verilmiştir. 1923-1933 yılları arasında inşa edilen demir yolunun uzunluğu 1.800 km’yi bulmuştur. Birinci ve İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planları ile demir-çelik, kömür ve makine gibi üretim kollarına önem verilmesi demir yolu güzergahlarını da etkilemiştir. 1950’li yıllardan itibaren karayolları yapımına önem verilmesi demiryolu yapımını oldukça geriletmiştir.
Demir yolunun diğer ulaşım seçeneklerine göre daha güvenilir ve konforlu olması, zamanı daha etkin biçimde kullanmayı sağlaması son dönemde hızlı tren hatlarına ayrı bir önem verilmesine neden olmuştur. Türkiye’de de 2000’li yıllardan itibaren Ankara, Eskişehir, İstanbul, Konya, İzmir, Sivas ve Bursa gibi yolcu potansiyeli ve nüfus açısından büyük kentleri birbirine bağlayacak olan güzergahlara hızlı tren yapılması için çalışma başlatılmıştır. Bu bağlamda Türkiye’nin ilk hızlı tren seferi, 2009 yılında İstanbul-Ankara hızlı tren hattının bir parçası olan Ankara-Eskişehir hattında başlamıştır. Eskişehir-Pendik bölümü, 25 Temmuz 2014’te tamamlanarak İstanbul-Ankara yüksek hızlı tren hattı kesintisiz ulaşıma açılmıştır.
Demir yolu ağları, şehirler arası ulaşımda önemli olduğu kadar büyük kentlerin şehir içi ulaşımında da trafik sorunlarının çözümüne katkı sunar. Örneğin İstanbul’un ulaşım sorunlarına uzun süreli çözümler getirilmesi, Asya-Avrupa kıtalarının deniz altından kesintisiz bir demir yolu sistemi ile birbirine bağlanması, tarihi yarımadadaki araç sayısının azaltılarak tarihi ve kültürel çevrenin korunmasına katkı sağlanması amacıyla Marmaray Projesi hayata geçirilmiştir.
Türkiye’de demiryolları yolcu ve yük taşımacılığında karayollarından sonra ikinci sırada yer alır. Kömür, maden cevheri, şekerpancarı, büyük makineler, tank, top vb. ağır silahlar ağır maddelerin ulaştırılmasında demiryolu ağı kullanılır.
Hava Yolları
Türkiye’nin hava sahası ve havaalanları stratejik ve ekonomik olarak çok önemlidir. Asya-Avrupa arasındaki taşımacılıkta, Asya-Pasifik arasındaki hava taşımacılığında Türkiye, merkez ve geçiş hattı konumundadır.
Anadolu’da ilk havacılık hareketlerinin başlaması Osmanlı Dönemi’ne dayanmaktadır. Sivil havacılık 1933 yılında ‘‘Hava Yolları Devlet İşletmesi”nin kuruluşu ile ve küçük pervaneli uçaklarla başlamıştır. Havayolları Devlet İşletme Dairesi 1938 yılında genel müdürlüğe dönüştürülmüş, 1956 yılında ise Türk Hava Yolları (THY) adını alarak iç ve dış hatlar yolcu, yük ve posta taşıma görevini üstlenmiştir. 1983 yılındaki 2920 sayılı ‘‘Sivil Havacılık Kanunu’’ ile birlikte hava yolu ulaştırmasında belirgin gelişmeler yaşanmaya başlamıştır. Bu tarihe kadar THY, hava yolu taşımacılığında tek liderken bu dönemden sonra özel hava yolu işletmeleri de pazarda yer almaya başlamıştır.
Uçaklar ilk önce askeri ihtiyaçlar için alınmış ve kullanılmıştır. Daha sonra ise yolcu ve yük taşımaya elverişli hale getirilmiştir. İlk ticari uçuşlar İstanbul-Eskişehir-Ankara hattında, ilk yurt dışı seferi ise 1947 yılında Ankara-İstanbul-Atina hattında gerçekleştirilmiştir.
Günümüzde ise havacılık sektörü, özel hava yolu şirketlerinin katılımıyla ve artan yolcu kapasitesiyle büyük bir gelişme göstermektedir. Türkiye’nin önemli havaalanları; Atatürk Havalimanı (İstanbul), Esenboğa (Ankara), Adnan Menderes (İzmir), Antalya, Trabzon, Diyarbakır, Erzurum, Van, Malatya ve Konya’dır. İstanbul limanlarındaki yoğunluk üçüncü hava limanı projesinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. İstanbul 3. havalimanı Türkiye’nin ve Dünya’nın en büyük hava alanı niteliğini taşımaktadır.
Deniz Yolları
Türkiye’nin üç tarafı denizlerle çevrilidir. Aynı zamanda üç kıtanın buluştuğu noktada yer alır. Bu nedenlerle Türkiye’de denizcilik gelişmiştir. Limanlar bir ülkedeki kara yolu ve demir yolu ağının dünyaya açılan kapılarıdır. Limanlardan aktarılan ticari mallar, kara ve demir yolları ile iç bölgelere dağılır.
Türkiye’de denizcilik işletmeciliğinin ilk adımı 1843 yılında kurulan Fevaid-i Osmaniye ile atılmıştır. 1851 yılında bugünkü İstanbul şehir hatları vapurlarının temeli olan Şirket-i Hayriye, Galata Köprüsü’nden Haydarpaşa’ya, Beşiktaş’tan Üsküdar ve Haydarpaşa’ya olmak üzere iki yeni hatla yolcu taşımaya başlamıştır. 1 Temmuz 1926 tarihinde çıkarılan ‘‘Kabotaj Kanunu’’ Türk denizciliği için bir dönüm noktasıdır. ‘‘Kabotaj ve Denizcilik Bayramı’’ olarak da kutlanmaktadır.
⭐Bu kanunla; Türkiye kıyılarında ve iç sularında yapılan tüm faaliyetlerin hakları Türk gemilerine ve Türk vatandaşlarına verilmiştir.
Ayrıca 1935 y ılından itibaren 1 Temmuz Deniz yolları işletmesi, 1937 yılında Denizbank’a; 1939 yılında Devlet Limanları İşletme Umum Müdürlüğü ile Devlet Deniz Yolları ve İşletmeleri Umum Müdürlüklerine; son olarak 1944’te Devlet Deniz Yolları ve Liman İşletmeleri Umum Müdürlüğüne verilmiştir. 1954 yılında Denizcilik Bankası, Türk denizciliğinin planlı ve devlet eliyle geliştirilmesi amacıyla kurulmuştur.
Türkiye’de uluslararası ticaretin yaklaşık %65’si en ucuz taşıma türü olan deniz yolu ile gerçekleştirilmektedir. Bu nedenle ticari işlevi yüksek Haydarpaşa, İskenderun, Bandırma, Derince, Samsun, İzmir ve Mersin limanları oldukça önemlidir. Bu limanların birçoğunun hinterlandının hem kara hem demir yolu ile bağlantısı vardır.
Türk Deniz Ticaret Filosu’nu oluşturan gemilerin çoğunluğunu, kuru yük gemileri oluştururken deniz yollarında taşınan önemli yükler; maden cevherleri, tahıl ürünleri, orman ve sanayi ürünleri gibi dökme kuru yüklerdir. Konteyner taşımacılığında önde gelen limanlar arasında başı %37’lik payla İstanbul Ambarlı çekerken İzmir, Mersin ve İstanbul Haydarpaşa limanları da konteyner taşımacılığında önemlidir.
Boru Hatları
En çok kullanılan enerji kaynakları petrol ve doğal gazın, en hızlı ve güvenli taşıma şekli boru hatlarıdır. Boru hatları ile üretim merkezleri ve tüketim merkezleri birbirlerine bağlanmaktadır.
Tamamı Türkiye’de Yer Alan Ham Petrol Boru Hatları
Türkiye’de ilk boru hattı, 1967 yılında Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) tarafından Batman-Dörtyol (İskenderun Körfezi) arasında döşenmiş ve işletmeye açılmıştır.
Irak-Türkiye Ham Petrol Boru Hattı
1976’da Kerkük’te ve Irak’ın diğer sahalarında üretilen petrolün Ceyhan (Yumurtalık) Terminali’ne taşınması için kurulmuştur. 1987 yılında bir boru hattı daha inşa edilmiştir. Irak-Türkiye boru hattından Ceyhan Terminali’ne yıllık yaklaşık 70 milyon ton petrol gelmektedir.
Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı (BTC)
Azerbaycan ve Hazar Bölgesi’nde üretilecek petrolün Azerbaycan, Gürcistan üzerinden Ceyhan’a taşınması ve buradan da tankerlerle dünya pazarına ulaştırılması hedeflenmiştir. 2006 yılında petrol akışı başlayan boru hattı, 1.796 km uzunluğundadır ve taşıdığı petrol miktarı yıllık 50 milyon tondur. Türkiye’nin gerçekleştirdiği en başarılı boru hattı olarak kabul edilmektedir.
Rusya-Türkiye Doğal Gaz Boru Hattı (Batı Hattı)
Türkiye’ye Bulgaristan sınırından giren boru hattı; Hamitabat, Ambarlı, İstanbul, İzmit, Bursa ve Eskişehir
güzergahını takip ederek Ankara’ya ulaşır ve bu hat 845 km uzunluğundadır.
İran-Türkiye Doğal Gaz Boru Hattı
Proje ile başta İran olmak üzere doğudaki kaynaklardan alınacak doğal gazın boru hattı ile Türkiye’ye taşınması amaçlanmıştır. Yaklaşık 1. 491 km uzunluğundaki hat, Doğubayazıt’tan başlayıp Erzurum, Sivas ve Kayseri üzerinden Ankara’ya ulaşmaktadır. Hattın bir kolu da Kayseri ve Konya üzerinden Seydişehir’e ulaşmaktadır.
Bakü-Tiflis-Erzurum Doğal Gaz Boru Hattı (BTE)
BTE, Azerbaycan’ın Hazar Denizi’nde bulunan Şah Deniz sahasından üretilen gazı Türkiye’ye taşıyan, 690 km uzunluğunda ve 20 milyar metreküp kapasiteye sahip bir hattır. 2005-2007 yılları arasında inşa edilen hat, 2007’den beri faaliyet göstermektedir. Rusya-Türkiye Doğal Gaz Boru Hattı (Mavi Akım) 1997’de BOTAŞ ve Gazexport arasında imzalanan 25 yıllık Doğal Gaz Alım Satım Anlaşması kapsamında doğal gaz, Rusya’dan Karadeniz geçişli bir hat ile Türkiye’ye ulaşmaktadır. Anlaşmaya göre doğal gaz sevkiyatı yıllık 16 milyar metreküp seviyesine ulaşacaktır.
Türkiye’nin Enerji Diplomasisindeki Yeni Hamlesi: TANAP
Trans-Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Projesi (TANAP), Türkiye’nin Gürcistan sınırından başlayarak Yunanistan sınırına uzanacak ve başlangıç olarak Azerbaycan’ın Şahdeniz sahasından üretilecek 16 milyar metreküp doğal gazı taşıyacaktır. Toplam yatırım değeri 10 milyar doların üzerinde olan TANAP, Türkiye’yi yakın coğrafyasında enerji politikalarının merkezi yapabilecek bir potansiyele sahip olmasını sağlayacaktır. Nihai olarak 32 milyar metreküp kapasiteye ulaşması planlanan boru hattı, yaklaşık 2.000 km uzunluğunda olacaktır. TANAP sisteminin inşasına 2015 yılında başlanmış ve Şahdeniz sahasının ikinci aşama üretimine paralel olarak 2018 yılı sonunda Türkiye’ye ve 2020 yılı içerisinde Avrupa’ya gaz akışının başlatılması planlanmaktadır. TANAP’ın potansiyeli sadece Azerbaycan’ın sağlayacağı doğal gaz ile de sınırlı olmayacak, proje diğer Hazar Havzası ülkelerinin de bu sistem üzerinden enerji kaynaklarını Batı ülkelerine pazarlayabilmelerine imkan tanıyabilecektir.