Cumhuriyetçilik
Cumhuriyetçilik ilkesi; Atatürk düşünce sisteminin en temel ilkesidir. Cumhuriyet; milletin egemenliğini kendi elinde tuttuğu devlet şekline denilmektedir. Cumhuriyet’te egemenlik; tüm halka aittir. Bir kişiye, bir zümreye veya bir sınıfa ait değildir. Cumhuriyet yönetiminin esası; halkın ülke yönetiminde kendisini temsil edecek devlet başkanını, yöneticileri ve temsilcileri, anayasada belirlenen sürelerde, seçim yoluyla işbaşına getirmesine dayanmaktadır. Cumhuriyet düşüncesinin temel felsefesi ise milli egemenlik anlayışıdır.
1919’da başlayan Milli Mücadele; kongrelerde alınan kararlarla, milli iradeyi esas alarak cumhuriyetçilik anlayışı ile yürütülmüştür. 23 Nisan 1920’de TBMM’nin açılmasıyla cumhuriyet yönetimine doğru giden süreç de hızlanmıştır. 29 Ekim 1923’te ise Cumhuriyet ilan edilmiş ve yeni Türkiye Devleti resmi olarak, milli egemenliğe dayalı bir yönetime kavuşmuştur.
Atatürkçü düşüncenin en büyük hedeflerinden birisi; milli egemenliktir.Demokrasi; halkın kendi tercihlerini özgürce yaşayabildiği siyasi sistemdir. Demokrasinin gerçekleşebileceği en ideal sistem ise cumhuriyet yönetimidir. Çünkü cumhuriyet yönetiminde millet söz hakkı sahibidir. Bu anlayışa milli egemenlik adı verilmektedir. Meclis ise milli egemenliğin uygulanmasında rol oynamaktadır.
Mustafa Kemal, tüm mücadelesinde milletin iradesinden başka güç tanımamıştır. Bu nedenle Milli Mücadele sırasında bütün kararlar halkın katılımı ile alınmıştır. En zor günlerde bile TBMM’nin onayı alınmadan hiçbir karar alınmamıştır. Böylelikle Türk milleti kendi milli karakterine uyan cumhuriyet yönetimini benimsemiştir.
Mustafa Kemal’in kongrelere ve TBMM’ye verdiği önem, demokrat bir zihniyete sahip olduğunun göstergesidir. Atatürk, cumhuriyet düşüncesini; “Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir.” sözü ile özetlemiştir. Cumhuriyetle birlikte demokrasi ve milli egemenlik düşüncesi kökleşmiştir. Türk milletinin temel insan hakları ve hürriyeti, dünyadaki çağdaş toplumlarla uyumlu bir biçimde güvenceye alınmıştır.
Milliyetçilik
Atatürkçü düşünce milliyetçiliği esas almaktadır. Bu durum, Atatürkçü düşüncenin milli devleti, milli egemenliği ve milli iradeyi esas almasının doğal sonucudur. Milliyetçilik düşüncesi, toplumlarının ulaştığı en üst aşamayı millet olarak görmektedir. Bu nedenle Atatürk’e göre; Türk milleti en aziz varlıktır. Yine Atatürk’e göre millet, aynı kültüre ve birlikte yaşama arzusuna sahip bir topluluktur.
Kısacası Atatürkçü düşünce; Türk milletinin varoluşunu ortak bir tarihe, dile, kültüre, birlikte yaşama arzusuna ve vatan kavramına dayandırmaktadır. Atatürkçü düşüncenin milliyetçilik ilkesi, ırkçılığı kabul etmemektedir. Atatürk’ün savunduğu Türk milliyetçiliği anlayışı çağdaş, ileriye dönük ve akılcıdır.
Atatürk milliyetçiliğinin temel yaklaşımı; hem Türk milletinin ve diğer milletlerin kendi topraklarında hür, eşit olarak yaşamasıdır. Üstün millet anlayışı ve ırkçılık reddedildiğinden Atatürk milliyetçiliği hukuk, özgürlük ve adalet ile uluslararası barış ve güvenliğin devamını arzulamaktadır. Böylece Atatürk düşüncede milliyetçilik düşüncesi çağdaşlaşmayı ilke edinmektedir.
Milliyetçilik düşüncesinin en büyük kazanımı, Türk milletine milli bir kimlik kazandırılması, birlik ve beraberlik düşüncesini oluşturmasıdır. Cumhuriyet Dönemi’ne gelindiğinde ise milliyetçilik ilkesi doğrultusunda yapılan inkılaplarla sosyal hayatta milli bir kimliğin oluşması sağlanmıştır.
Halkçılık
Halk; aynı ülkede yaşayan, aynı kültürel özellikleri paylaşan, aynı uyruktaki insan topluluğuna denir. Atatürkçü düşüncede halkçılık; herkesin kanun önünde eşitliğine, hiçbir kişi ya da gruba ayrıcalık tanınmamasına denilmektedir. Halkçılık ilkesi, milli iradeyi ve milli egemenliği esas alan Atatürkçü düşüncenin sonucudur.
💣Atatürk: “Bir kelime ile ifade etmek lâzım gelirse diyebiliriz ki yeni Türkiye Devleti, bir halk devletidir, halkın devletidir.” diyerek Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesini özetlemiştir.
Halkçılık ilkesi; siyasi alanda demokrasi düşüncesinin karşılığıdır. Çünkü demokratik yönetimlerde hakimiyet halkın çoğunluk iradesine aittir. Halkçılık ilkesi; sosyal alanda Türkiye Cumhuriyeti’nin bireylerinin mutlu ve refah içinde olmasını hedefler. Sosyal adalet, sosyal güvence ve ekonomik yönden güçsüz kesimlerin korunmasını esas alan sosyal devlet anlayışı halkçılığın gereğidir.
Yine halkçılık ilkesi, toplumdaki sınıf ve gruplara ayrıcalık tanımadığından sınıf mücadelesini reddetmektedir. Böylelikle toplumun hiçbir ayrım gözetmeden karşılıklı dayanışma bilincinin gelişmesine ve ülke bütünlüğünün sağlanmasına katkı vermektedir.
Devletçilik
Atatürkçü düşüncede devletçilik ilkesi, Milli Mücadele yılları sonrası zamanın şartlarına, ortama ve dönemin ihtiyaçlarının getirdiği zorunluluğa dayalı olarak ortaya çıkmış bir düşüncedir. Devletçiliğin esası; başta ekonomi olmak üzere her alanda devletin planlamacı bir tutum takınmasına dayanmaktadır. Planlama tutumunun ana hedefi ise milleti refaha kavuşturmak ve ülkenin kalkınmasını sağlamaktır.
Devletçilik ilkesi, devletin planlama görevinin yanında bireysel faaliyeti ve çalışmayı da kabul etmektedir. Burada devlet ve birey birbirine zıt iki kavram olarak değil, birbirini tamamlayıcı kavramlar olarak kabul edilmektedir.
Atatürkçü düşüncede devletçilik ilkesi daha çok, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda devletin ekonomik alana yönlendirme, yatırımı teşvik etme, yapılanları denetleme ve düzenleme biçiminde hayata geçirilen bir ilke olmuştur. Fakat zamanla devletin milli birlik ve beraberliğin korunması, toplumun çağdaş ve dinamik bir yapıya kavuşturulması için devletin rol oynamasına kadar sınırları genişletilmiştir.
Atatürkçü düşüncede devletçilik ilkesi, bireysel faaliyetleri yani özel sektör çalışmalarını yok saymayan ılımlı bir devletçilik anlayışıdır. Devletçilik ilkesi Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarında ekonomik alanda kalkınmayı, sanayileşmeyi, milli gelirin artmasını ve sosyal adaleti sağlamıştır.
Laiklik
Laiklik; dini olanla dünyevi olanın birbirinden ayrılmasına denilmektedir. Fakat laiklik ilkesi yalnızca din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması da demek değildir. Laik bir devlet; bireyin tüm inanç ve ibadet hakkını tanımaktadır. Aynı zamanda laik devlet, vatandaşlarının inançlarını özgürce yaşaması için gereken tüm tedbirleri de almaktadır. Atatürk bu yaklaşımı: “Türk Devleti laiktir. Her ergin dinini seçmekte serbesttir.” sözü ile özetlemiştir.
Atatürk inkılapları ile siyasal, sosyal, kültürel ve hukuksal alanlarda yapılan tüm düzenlemelerde laiklik düşüncesi esas alınmıştır. Böylelikle tüm bu alanlar ki şi hak ve hürriyetlerini temel alan bir anlayışa göre düzenlenmiştir.
Laiklik ve demokrasi; daha özgür bir din alanının oluşması için yardımcı ögelerdir. Laiklik düşüncesi, inanç özgürlüğü ve demokrasi ile ilgili sorunların bilimin ışığında ve bilimsel yöntemlerle çözümlenmesini öngörür. Atatürk’ün: “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.” sözü bu noktayı vurgulamaktadır. Atatürkçü düşüncenin öngördüğü laiklik anlayışı; Batı’dan gelen dayatmalarla değil, Türk toplumunun tarihsel birikimi temel alınarak tanımlanması gereken bir değerdir.
İnkılapçılık
İnkılap; toplum düzenini ve yapısını daha iyi duruma getirmek için yapılan köklü değişikliklere denilmektedir. Buna bağlı olarak Atatürkçü düşüncede inkılapçılık ilkesi; Türk toplumunu çağın gerisinde bırakan kurumları ortadan kaldırmak veya bu kurumları yeni gelişmelere uygun hale getirmektir.
💣Atatürk bu düşüncesini şöyle dile getirmiştir: “Cumhuriyetçilik ve toplumsal inkılap, laiklik ve yenilik severlik Türk’ün öz malı ve özelliği haline geldiğini görmek, benim için büyük bir bahtiyarlık olacaktır. Onun meydana gelişi çok yaklaşmıştır.”
Bu nedenle Atatürk inkılapları çerçevesinde yapılan her yenilik hareketi, Atatürkçü düşüncenin inkılapçılık ilkesi kapsamında değerlendirilmektedir. İnkılapçılık ilkesinin uygulanması; Cumhuriyet’in ilk yıllarında aydın bir nesil oluşmasına zemin hazırlamıştır. Milletçe maddi ve manevi varlığının yükseltilmesi Türk devletinin dinamik ideali olmuştur. Çünkü amaç, sadece yapılan inkılapları korumak değildir. Daima çağdaş medeniyetin getirdiklerinin üstüne çıkmaktır.