SSCB’nin Dağılması
Doğu Bloku ve SSCB, XX. yüzyıl son çeyreğinde siyasi ve ekonomik sorunlar yaşamaya başlamıştır. Bu sorunların nedeni; Batı Bloku ile küresel siyaset sahasında girişilen güç yarışıdır. Bu yarış, Sovyet sistemini işlemez hale getirmiştir. Nükleer silahlanma ve Yıldız Savaşları adı verilen uzay çalışmaları ise SSCB ekonomisini olumsuz etkilemiştir. Doğu Bloku ve SSCB, Soğuk Savaş’ın taraflarından olmuştur ve bu süreç iki taraf arasındaki rekabet sıcak bir savaşa dönüşmemiştir. Ancak iki taraf arasında sürekli gerilim olmuştur.
SSCB sisteminin çıkmaza girmesi, Doğu Bloku’nun diğer ülkelerine de yansımıştır. Ekonomik ve sistemsel sorunlar, SSCB’nin diğer Doğu Bloku ülkeleri üzerinde kurduğu siyasi ve askeri otoriteyi zayıflatmıştır. Bu durum, SSCB’nin uydu devletleri olarak kabul edilen diğer sosyalist ülkelerin halkında daha fazla özgürlük taleplerine yol açmıştır. SSCB’nin çöküşü; Doğu Bloku’nun diğer ülkelerinde de benzer sosyal, ekonomik ve politik değişikliklerin yaşanmasına neden olmuştur. Bu değişiklikler ise ülkelerin sosyalist rejimlerini terk etmelerine ve Batı modeline doğru bir evrim geçirmelerine neden olmuştur.
SSCB yönetimi, 1987 yılında Devlet Başkanı Gorbaçov tarafından açıklanan Glasnost ve Perestroika programları ile Sovyet sisteminde şeffaflık ve yeniden yapılanma hedeflenmiştir. Bu adımlar, totaliter yapının demokratik uygulamalarla gevşetilmesi ve toplumsal hareketlerin yatıştırılması amacıyla atılmıştır. Ayrıca, devlet denetimindeki sosyalist ekonomi anlayışı yumuşatılıp ekonominin canlandırılması hedeflenmiştir. Böylece, Sovyet sistemindeki sorunların aşılabileceği ve uluslararası sahada ABD ile rekabetin sürdürülebileceği öngörülmüştür. Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov, Perestroika düşüncesiyle tıkanan siyasi sistemi ve devlet teşkilatını yeniden düzenlemeyi hedeflemiştir. Ancak, SSCB’yi oluşturan cumhuriyetlerde SSCB’den ayrılmaya yönelik eğilimler güçlenmiştir.
Gorbaçov, SSCB’den ayrılmaya yönelik eğilimleri azaltmayı ve SSCB’yi oluşturan devletler arasında daha sıkı bir yapı kurmayı amaçlamıştır. Bu amaçla, 1990 yılında “Egemen Devletler Birliği Antlaşması” imzalanmıştır. Ancak, bu adımı SSCB’nin geleceği açısından olumlu görmeyen bazı ordu komutanları, Gorbaçov’a karşı bir darbe yapmıştır. SSCB’nin en büyük cumhuriyeti olan Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Boris Yeltsin, darbe yapanlara karşı halkı direnmeye çağırmış ve halk da Yeltsin’in çağrısıyla darbecilere karşı koymuştur. Ayrıca, Batılı devletler de Yeltsin’e destek vermiş ve darbe yapanlar kısa süre sonra dağılmak zorunda kalmıştır.
Darbenin hemen ardından, SSCB yapısı içinde yer alan devletlerin tamamına yakını bağımsızlıklarını ilan etmiştir. Bu gelişme, 19 Ağustos 1991 tarihinde Kremlin Sarayı’na SSCB bayrağının Çarlık Dönemi’nde kullanılan Rus bayrağıyla değiştirilmesi ve Sovyet Komünist Partisinin faaliyetlerine son verilmesiyle resmen tamamlanmıştır Bu olaylarla birlikte, SSCB resmen dağılmış ve Rusya Federasyonu, SSCB’nin en büyük ve güçlü devleti olarak bağımsızlığını ilan etmiştir.
Orta Asya Cumhuriyetleri ve Türkiye
25 Aralık 1991 tarihinde, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte Orta Asya ve Kafkasya’da birçok devlet bağımsızlığını kazanmıştır. Türkiye, bu süreçte bağımsızlığına kavuşan Türk Cumhuriyetleri’ni tanıyan ilk ülke olmuştur. Bu devletler arasında Kazakistan, Türkmenistan, Özbekistan, Azerbaycan ve Kırgızistan bulunmaktadır. Türkiye ile bu devletler arasında ortak bir dil, ortak bir hafıza ve ortak bir kültür olması, ikili ve bölgesel ilişkilerin güçlenmesine zemin hazırlamıştır. Bu nedenle, Türkiye ile bu devletler arasındaki ilişkiler daha da güçlenmiş ve bu devletlerle olan ekonomik ve sosyal bağlar da artmıştır.
Türkiye, SSCB’nin dağılmasının ardından Orta Asya’da bağımsızlıklarını kazanan ülkelerdeki Türkler için sosyal, ekonomik ve kültürel alanda birçok çalışma yapmayı gerekli görmüştür. Öncelikle, bu ülkelere kısa vadeli yardımlar yapılmıştır. Daha sonra, yapılan yardımların zaman içinde uzun dönemli projelere ve kalkınma merkezli iş birliği çalışmalarına dönüştürülmesi planlanmıştır. Bu amaçla, bölgede yapılacak tüm faaliyetleri ve dış politika önceliklerini uygulayacak ve koordine edecek organizasyonlar kurulmuştur. Bu organizasyonlar, resmi ve sivil kuruluşlar olmak üzere, bu faaliyetlerin sürdürülmesini sağlamıştır. Bu çalışmalar sayesinde, Türkiye ile Orta Asya’daki Türk Cumhuriyetleri arasındaki ilişkiler güçlenmiş ve bu ülkelerle olan ekonomik ve sosyal bağlar da artmıştır.
Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA)
Türkiye, SSCB’nin dağılmasının ardından Orta Asya ve Kafkasya’da yapılacak faaliyetleri ve dış politika önceliklerini uygulayacak ve koordine edecek bir organizasyon ihtiyacını karşılamak amacıyla, 1992 yılında Dışişleri Bakanlığına bağlı olarak Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA) kurulmuştur. TİKA, 1999 yılında başbakanlığa bağlanarak faaliyetlerine devam etmiştir. Bu organizasyon, Türkiye’nin Orta Asya ve Kafkasya’daki faaliyetlerini yönetmek ve koordine etmek amacıyla kurulmuştur. TİKA, bu bölgelerde yapılan ekonomik, sosyal ve kültürel faaliyetleri yönetir ve bu ülkelerle olan ilişkileri geliştirir. Ayrıca, TİKA aynı zamanda bu bölgelerde yapılan yardım ve destek faaliyetlerini de yönetir.
Aynı zamanda SSCB’nin dağılmasının ardından TİKA’nın Türk Cumhuriyetleri’nde hedefi; bu ülkelerin kendi sosyal yapısını kurmaları, kendi kimliğini sağlıklı bir şekilde inşa etmeleri, kültürel ve siyasi haklarını geliştirmeleri ve teknik altyapı konusunda eksiklerini gidermeleri konularında destek vermek olmuştur. Bu amaçla, TİKA tarafından eğitim, sağlık, yenileme, tarımsal kalkınma, maliye, turizm ve sanayi gibi alanlarda birçok proje ve faaliyet gerçekleştirilmiştir. Bu projeler ve faaliyetler sayesinde, Türk Cumhuriyetleri’nde ekonomik, sosyal ve kültürel gelişme sağlanmış ve bu ülkelerle olan ilişkiler güçlenmiştir.
1995 yılına kadar, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’nde ekonomik, sosyal ve kültürel faaliyetler yürüten TİKA, o tarihten itibaren eğitim ve kültürel iş birliği çalışmalarına ağırlık vermiştir. Bu çalışmalar kapsamında, okullar, kütüphaneler, laboratuvarlar inşa edilmiş ve üniversitelere teknik donanım yardımları yapılmıştır. 2000’li yılların başından itibaren, TİKA, dünyadaki gelişmeler doğrultusunda faaliyet coğrafyasını genişletmiştir. Türkiye’nin izlediği aktif ve ilkeli dış politikaya bağlı olarak, TİKA’nın çalıştığı ülkelerin sayısı her geçen gün artmıştır. Bu sayede, TİKA, daha fazla ülkede ekonomik, sosyal ve kültürel faaliyetler gerçekleştirme fırsatı bulmuş ve Türkiye’nin ilişkileri daha da güçlenmiştir.
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı
6 Nisan 2010 tarihinde, Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı kurulmuştur. Bu kurum, başbakanlığa bağlı müsteşarlık düzeyinde bir kamu kurumudur ve yurt dışındaki Türk vatandaşlarının, kardeş toplulukların ve Türkiye’de öğrenim gören uluslararası burslu öğrencilerin çalışmalarını koordine etmeyi ve bu alanlarda verilen hizmetleri ve yapılan faaliyetleri geliştirmeyi hedeflemektedir. Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’nın çalışmaları sayesinde, yurt dışında yaşayan Türk vatandaşlarıyla ve kardeş topluluklarla ilişkiler güçlendirilmiştir. Bu ilişkilerin sağlamlaştırılmasında, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlar ön plana çıkarılmıştır.
Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı (TÜRKSOY)
Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı (TÜRKSOY), 1993 yılında Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Türkiye’nin Kültür Bakanları tarafından imzalanan bir antlaşma ile kurulmuştur. TÜRKSOY’un amacı; Türk halklarının gönül birlikteliğini ve kardeşliğini güçlendirmek, ortak Türk kültürünü gelecek nesillere aktarmak ve dünyaya tanıtmaktır. TÜRKSOY, 6 kurucu üye ile birlikte 8 gözlemci üye de barındırmaktadır. Bu ülkeler arasında kültürel işbirliği ve dayanışmayı sağlamaya yönelik faaliyetler gerçekleştirilmektedir.
Nevruz kutlamaları, Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı (TÜRKSOY) tarafından her yıl düzenlenen geleneksel etkinliklerin başında gelmektedir. Bu etkinlikler kapsamında Türk dünyasından fotoğrafçılar, ressamlar, opera sanatçıları, şairler, medya mensupları, tiyatro grupları, dans ve müzik toplulukları TÜRKSOY tarafından bir araya getirilmektedir. Bu etkinlikler sayesinde Türk dünyasındaki sanatsal buluşmalar arttırılmakta ve kültürel işbirliği ve dayanışma sağlanmaktadır.
Yunus Emre Enstitüsü
Yunus Emre Vakfı, 2007 yılında Türkiye Cumhuriyeti tarafından kurulmuş bir kamu vakfıdır. Vakfın amacı; Türkiye’yi, Türk dilini, tarihini, kültürünü ve sanatını dünyaya tanıtmak, bununla ilgili bilgi ve belgeleri dünyanın istifadesine sunmak ve Türk dili, kültürü ve sanatı alanlarında eğitim almak isteyenler için yurt dışında hizmet vermektir. Yunus Emre Vakfı tarafından 2007 yılında yasa ile kurulan ve 2009 yılında faaliyetlerine başlayan Yunus Emre Enstitüsü, yurt dışında 40’tan fazla kültür merkeziyle hizmet vermektedir.
TÜRKSOY ve Yunus Emre Vakfı, Türkiye’nin SSCB sonrası dönemde Orta Asya ve Kafkasya’daki Türk kültürünün tanıtımı ve geliştirilmesine yönelik önemli faaliyetler yürütmektedir. TÜRKSOY, Türk dünyasındaki kültürel buluşmaları ve Nevruz kutlamalarını düzenlerken, Yunus Emre Vakfı ise yurt dışında Türkçe eğitim vermekte ve Türk kültürünü tanıtmak amacıyla birçok etkinlik düzenlemektedir. Bu kurumlar sayesinde, Türkiye’nin Orta Asya ve Kafkasya’daki Türk kültürü ile ilgili faaliyetleri koordine edilmekte ve bu alandaki işbirliği güçlendirilmektedir.