Osmanlı Devleti’nde toplum, sosyal hayatın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi için iki büyük sınıfa ayrılmıştır. Birincisi; saltanat beratı ile padişahın dini ya da idari yetki tanıdığı kişilerden oluşan yönetenler yani askeri sınıftır. İkincisi; idareye katılmayan muhtelif din ve soylara mensup zümrelerden oluşan yönetilenler yani reayadır.
Reayanın görevi, üretim yapmak ve vergi vermek suretiyle askeri sınıfı desteklemektir. Padişah başta olmak üzere askeri sınıfın görevi ise Osmanlı hukukunu uygulayarak ülkede adaletin hüküm sürmesini ve halkın refahını sağlamaktır. Yönetenler sınıfının Müslüman olma zorunluluğu vardır.
Osmanlı toplumunda yönetenler sınıfı kendi arasında seyfiye, kalemiye ve ilmiye olmak üzere üç sınıfa ayrılmıştır:
- Seyfiye (Kılıç Ehli)= Kılıç ehli, işi askerlik olan savaşma sanatı mensuplarıdır. Askeri bürokrasiyi oluşturan sınıftır. Sadrazam, vezirler, beylerbeyi, eminler ve sancak beyleri, kapıkulu zabitleri, tımarlı sipahiler, deniz askerleri bu sınıfın üyeleridir.
- İlmiye (İlim Ehli)= Din, adalet ve eğtim-öğretim faaliyetlerinde bulunanlar ve bilginlerin oluşturduğu sınıftır. Kısacası; beyaz yakalılardır. İlim faaliyetinde bulunan zihin işi yapanlardır. Bilimsel çalışma üretenlerdir. Şeyhülislam, kadıasker, kadılar, müftüler, müderrisler, imamlar, müezzinler ve medrese öğrencileri bu sınıfın üyeleridir.
- Kalemiye (Kalem Ehli)= Sivil bürokrasiyi oluşturan sınıftır. Kısacası; Osmanlı Bürokrasisidir. Diplomasi, yazışma, atama gibi görev yürütücülerdir. Defterdar, nişancı, reisülküttap ve divan katipleri bu sınıfın üyeleridir.
Osmanlı’da İlim ve İlmiye Sınıfı
Osmanlılarda ilmiye sınıfının başlıca üç görevi vardır:
- Eğitim-öğretimin sürdürülmesi müderrislerce,
- İdari ve adli hizmetlerin görülmesi kadılarca,
- Sosyal, idari ve askeri konularda dinin görüşünün açıklanması müftülerce yapılmıştır.
Ulema, derecelerine uygun medreselerde görev yapmıştır. Kadıların adli görevi yanında idari, beledi, askeri, mali ve noterlik alanlarında da görev ve yetkileri bulunmuştur. Vakıfların denetçisi de olan kadılar; asayiş kuvvetlerinin, belediye hizmetlilerinin ve zabıta görevlilerinin de amiri konumundadır. Kadılar evlenme, boşanma, veraset meselelerinde; merkezden gelen emirlerin tasdiki ve mahkeme kayıtlarının tutulmasında, her türlü akdin kaydedilmesinde, divanın emirlerinin halka bildirilmesinde ve sefer esnasında idaresinde bulunduğu yerde ordunun ihtiyaçlarının görülmesinde sorumlu ve yetkilidir.
Müftüler ve şeyhülislamlar toplumun inanç ve ibadetleriyle ilgili sorunların çözülmesi ve devlette şeriatın uygulanmasından sorumludur. Kanuni Dönemi’nde müftüler de kadılar gibi teşkilatlandırılmış ve şeyhülislamlık makamı ortaya çıkmıştır. Ebu’s-Suud Efendiʼden itibaren Rumeli kazaskerliği yapanlar şeyhülislamlık makamına atanmıştır. Şeyhülislamlar, dini konular dışında zamanla örf, adet ve geleneklerle ilgili hususlarda, kiliselerdeki seçim ihtilaflarını halletme konusunda, mühim devlet işlerinde, savaş ilanında, barış yapılmasında, ıslahatların uygulanmasında fetva makamı olmuştur.
Medreseler ve Tekkeler
Osmanlı’da orta ve yükseköğretim kurumlarının temeli; medreselerdir. Hatta bu nedenle fethedilen yerlere ilk olarak cami ve medrese açılmıştır. Medreseler, İslami ilimleri üst düzeyde öğreterek insanların yararına sunmayı amaçlamıştır.
Medreselerle topluma ve devlete gerekli din, ilim ve eğitim hizmetleri ve devlet idaresinde ihtiyaç duyulan idari ve adli personeller de yetiştirilmiştir. Medreselerde tefsir, hadis, kelam ve fıkıh gibi temel İslami ilimlerin yanında matematik, astronomi, fizik, mantık ve felsefe gibi akli ilimler de okutulmuştur. Medreseler; Osmanlı Devleti’nde alimlerin yetiştirildiği, bilginin üretildiği yerdir.
Osmanlılarda ilk medrese Orhan Bey zamanında İznik’te açılmıştır. Devletin genişlemesi ile diğer padişahlar da Bursa ve Edirne’de çeşitli medreseler yaptırmıştır. Fatih’in yaptırdığı Sahn-ı Seman Medreseleri ve Kanuni Sultan Süleyman döneminin Süleymaniye Medreseleri önemli kurumlardır.
Medreselerden farklı olarak daha çok halkın din eğitimini ve mensuplarının nefs terbiyesini esas alan tekke ve zaviyeler, eğitim ve bilgi üretiminin yapıldığı diğer kurumlardır. İlk tekkenin Ebul Kasım el-Kufi tarafından kurulduğu kabul edilmektedir. Tarikatların kurulması ve yayılması ile tekke ve zaviyeler de artmıştır.
Akşemseddin (?-1459)
Akşemseddin Türk siyasi ve ilim tarihinde önemli bir yere sahiptir. II. Mehmet’in İstanbul’u kuşatması sırasında, padişahın ve ordunun manevi gücünün yükseltilmesini sağlamıştır. Ayasofya’da kılınan ilk cuma namazında hutbeyi okumuştur. Akşemseddin hastalıkları kalıtımsal olan ve mikrop yoluyla geçen şeklinde ikiye ayrılmıştır. Avrupa’daki Louis Pasteur (Pastör) ve Robert Koch (Rabırt Koh) gibi bilginlerin öncüsü olmuştur.
Ali Kuşçu (?-1474)
Ünlü Türk sultanı ve bilim adamı Uluğ Bey’in “Doğancı Başısı” olduğu için ailesi “Kuşçu” lakabıyla tanınmıştır. Matematik ve gök bilimine ilgi duyan Ali Kuşçu, Semerkand’da devrin en büyük bilim adamları olan Kadızade-i Rumi, Gıyaseddin Cemşid el Kaşi ve Uluğ Bey’den matematik ve gökbilimi dersleri almıştır. Ali Kuşçu’yla beraber İstanbul medreselerinde, özellikle gök bilimi ve matematik alanında büyük gelişmeler başlamıştır. Osmanlı Devleti’nde Hoca Sinan Paşa, Molla Lütfi ve Mehmet (Mirim) Çelebi gibi kıymetli gök bilimcilerinin yetişmesini sağlamıştır.
Uluğ Bey (1394-1449)
Asıl adı Muhammed Turgay olan Uluğ Bey Timur’un torunudur. Devlet adamlığından ziyade, bilimsel çalışmalarıyla tanınmıştır. Matematik ve gök bilimine ilgi gösteren Uluğ Bey, Semerkand Medresesi’ni kurmuş; devrin en büyük rasathanesi olan Semerkand Gözlemevi’ni de yaptırmıştır. “Zic-i Uluğ Bey” adlı eseri, günümüze kadar konumsal gök biliminin temel kitabı olarak kullanılmıştır.