18. Yüzyıl-19. Yüzyıl Filozoflarının Felsefi Görüşlerinin Analizi

📅 17 Eylül 2025|20 Eylül 2025
Bikifi

Bikifi’de aç → Reklamsız, kesintisiz öğren!

Reklamsız, odaklanmış çalışma

Notunu favorilerine kaydet ve kaybetme

Kaldığın yerden otomatik devam et

Not çalışma yüzdeni otomatik takip et

Tamamen ÜCRETSİZ→250 000+ öğrenciye katıl, ders çalış, yorum yap!

Güncel
18. Yüzyıl-19. Yüzyıl Filozoflarının Felsefi Görüşlerinin Analizi

Konu Özeti

18. ve 19. yüzyıl felsefesi, modern düşüncenin temelini attı. Locke’un deneyimci bilgi teorisi, Kant’ın ödev ahlakı ve Hegel’in diyalektik idealizmi, bilgi, ahlak ve gerçeklik üzerine özgün yaklaşımlar sundu. Bu filozoflar, insan aklını ve özgürlüğünü vurgulayarak modern dünyayı şekillendirdi.

Bu konuda
  • John Locke’un deneyimci bilgi teorisi ve beyaz kâğıt metaforunu
  • Immanuel Kant’ın ödev ahlakı ve kesin buyruk ilkesini
  • Friedrich Hegel’in diyalektik yöntemi ve tin kavramını
  • Bilginin deneyim, akıl ve tarihsel süreçlerle oluşumunu
  • ... ve 1 konu daha

öğreneceksiniz.
Reklamsız Bikifi Mobil Uygulaması!

Modern felsefenin şekillendiği 18. ve 19. yüzyıllar, insan düşüncesinin yeniden tanımlandığı bir dönemdir. Bu dönemde yaşamış üç büyük filozof – John Locke, Immanuel Kant ve Friedrich Hegel – bugün bile düşüncelerimizi etkileyen önemli fikirler ortaya koymuşlardır. Her biri farklı bir pencereden bakarak “Bilgi nasıl oluşur?”, “Neyin doğru olduğunu nasıl bileceğiz?” ve “Gerçeklik nedir?” sorularına cevap aramıştır.

Bu derste, öncelikle John Locke’un zihnimizin nasıl çalıştığına dair görüşlerini inceleyeceğiz. Ardından Immanuel Kant’ın ahlak felsefesini ve “doğru davranış nedir?” sorusuna verdiği cevapları ele alacağız. Son olarak da Hegel’in her şeyin sürekli değişim içinde olduğunu savunan diyalektik felsefesini öğreneceğiz. Bu üç filozofun düşünceleri, modern dünyayı anlamamız için temel taşlar niteliğindedir.

John Locke – İdeler Üzerine

John Locke, bilginin nasıl oluştuğunu açıklarken çok basit ama devrimci bir fikir ortaya atmıştır: İnsan zihni doğuştan boştur, tıpkı üzerinde hiçbir şey yazılmamış beyaz bir kağıt gibi. Peki bu boş kağıt nasıl dolmaya başlar? Locke’a göre ide (düşünce, fikir) dediğimiz zihnimizin içeriği tamamen deneyim yoluyla oluşur. Yani doğuştan getirdiğimiz hiçbir bilgi yoktur; her şeyi yaşayarak, görerek, duyarak öğreniriz.

Locke’un felsefesinin merkezinde, bilginin kaynağını açıklama çabası vardır. O dönemde birçok filozof insanların doğuştan bazı fikirlere sahip olduğunu düşünüyordu. Ancak Locke bunun tam tersini savunmuştur. Ona göre bir bebek dünyaya geldiğinde zihni tamamen boştur ve zamanla deneyimlerle dolar. Bu yaklaşım, eğitimin ve çevrenin insan gelişimindeki önemini vurgular.

İdelerin Kaynakları

Locke, idelerin iki temel kaynaktan geldiğini söyler: duyum (sensation) ve düşünüm (reflection). Bu iki kaynak, zihnimizin tüm içeriğini oluşturan yapı taşlarıdır. Duyum ve düşünüm birlikte çalışarak karmaşık düşüncelerimizi, inançlarımızı ve bilgilerimizi meydana getirir.

İdelerin oluşumu bir süreçtir ve bu süreç yaşam boyu devam eder. Her yeni deneyim, zihnimize yeni ideler ekler veya var olan ideleri değiştirir. Bu nedenle Locke’un felsefesi, öğrenmenin ve gelişimin sürekli olduğunu vurgular.

Duyum ve Düşünüm

Duyum, dış dünyadan gelen bilgilerin beş duyumuz aracılığıyla zihne ulaşmasıdır. Örneğin, bir elmayı gördüğümüzde kırmızı rengi, dokunduğumuzda pürüzsüz yüzeyini, ısırdığımızda tatlı tadını algılarız. İşte bu algılar, duyum yoluyla elde ettiğimiz basit idelerdir. Duyum, bizi dış dünyayla bağlayan köprüdür ve bilginin ilk kaynağıdır.

Düşünüm ise zihnimizin kendi işleyişini gözlemlemesidir. Düşünmek, hatırlamak, şüphe etmek, inanmak gibi zihinsel faaliyetlerimizi fark ettiğimizde düşünüm yapmış oluruz. Mesela “Ben şu anda düşünüyorum” dediğimizde, aslında zihnimizin çalışmasını gözlemliyoruz demektir. Bu da bize başka türden ideler verir.

Duyum Nesneleri

Duyum nesneleri, dış dünyada var olan ve duyularımızla algılayabildiğimiz her şeydir. Bunlar şu şekilde sınıflandırılabilir:

  • Birincil nitelikler: Şekil, büyüklük, hareket gibi nesnenin kendisinde olan özellikler
  • İkincil nitelikler: Renk, tat, koku gibi algılayan kişiye göre değişebilen özellikler

Locke’un bu ayrımı çok önemlidir çünkü bazı özelliklerin nesnel (herkeste aynı), bazılarının ise öznel (kişiden kişiye değişen) olduğunu gösterir. Örneğin, bir masanın dikdörtgen olması herkes için aynıdır ama kahverengi görünmesi ışığa ve gözümüze bağlı olarak değişebilir.

Zihnin İşlemleri

Zihnimiz, duyum ve düşünümden gelen basit ideleri alır ve bunları çeşitli şekillerde işler. Bu işlemler şunlardır:

  • Birleştirme: Basit ideleri bir araya getirerek karmaşık ideler oluşturma
  • Karşılaştırma: İdeleri yan yana koyup benzerlik ve farklılıkları görme
  • Soyutlama: Ortak özellikleri alıp genel kavramlar oluşturma

İnsan Zihni Üzerine Bir Deneme

Locke’un en ünlü eseri “İnsan Zihni Üzerine Bir Deneme”dir. Bu kitapta insan zihninin nasıl çalıştığını, bilginin nasıl oluştuğunu ve sınırlarının ne olduğunu inceler. Locke, zihnimizin yeteneklerini anlamadan doğru bilgiye ulaşamayacağımızı savunur.

Bu eser, modern psikoloji ve epistemolojinin (bilgi felsefesinin) temellerini atmıştır. Locke, deneysel yöntemi felsefeye uygulayarak, gözlem ve deneyime dayalı bir bilgi teorisi geliştirmiştir.

Beyaz Kâğıt Metaforu

Locke’un beyaz kâğıt (tabula rasa) metaforu, onun felsefesinin en bilinen yanıdır. Bu metafora göre, doğduğumuzda zihnimiz üzerinde hiçbir şey yazılmamış beyaz bir kâğıt gibidir. Deneyimlerimiz bu kâğıda yazılar yazar, resimler çizer. Her insan farklı deneyimler yaşadığı için herkesin “kâğıdı” farklı şekilde dolar.

Bu düşünce, eğitimin önemini vurgular. Eğer zihin başlangıçta boşsa, doğru eğitim ve deneyimlerle her insan gelişebilir ve öğrenebilir. Bu görüş, modern eğitim anlayışının temelini oluşturmuştur.

Deneyim ve Bilgi

Locke’a göre tüm bilgimiz deneyimden gelir ve deneyimin ötesine geçemeyiz. Deneyimleyemediğimiz şeyler hakkında kesin bilgiye sahip olamayız. Örneğin, hiç görmemiş birisi için renkleri açıklamak imkansızdır çünkü renk deneyimi olmadan renk idesi oluşamaz.

Bilgi üç türlüdür: Sezgisel bilgi (kendiliğinden apaçık olanlar), tanıtlamalı bilgi (mantık yoluyla ulaşılanlar) ve duyusal bilgi (duyularla elde edilenler). Bu sınıflandırma, farklı bilgi türlerinin farklı kesinlik derecelerine sahip olduğunu gösterir.

İdelerin Oluşum Süreci

İdeler bir anda oluşmaz, aksine zaman içinde gelişir ve olgunlaşır. Bu süreç özellikle çocukluk döneminde çok belirgindir. Locke, çocukların nasıl öğrendiğini gözlemleyerek teorisini desteklemiştir.

İdelerin oluşumu şu aşamalardan geçer: Önce basit duyumlar alınır, sonra bunlar zihinde saklanır, daha sonra karşılaştırılır ve birleştirilir, en sonunda da soyut kavramlar oluşturulur. Bu süreç yaşam boyu devam eder.

Çocukluk Dönemi Gözlemleri

Locke, çocukların gelişimini izleyerek teorisini kanıtlamaya çalışmıştır. Bebekler önce basit duyumları (sıcak-soğuk, acı-tatlı) algılar. Zamanla bu duyumları birleştirmeyi öğrenirler. Örneğin, annesinin yüzü, sesi ve kokusu birleşerek “anne” kavramını oluşturur.

Çocuklar büyüdükçe daha karmaşık ideler geliştirir. Sayı kavramı, zaman algısı, neden-sonuç ilişkisi gibi soyut düşünceler ancak yeterli deneyim biriktikten sonra oluşur. Bu gözlemler, Locke’un beyaz kâğıt teorisini destekler.

Algılama ve Anımsama

Algılama, duyumların zihne ulaşması ve fark edilmesidir. Sadece duymak yeterli değildir, aynı zamanda bu duyumu fark etmek gerekir. Örneğin, gürültülü bir ortamda birisi adımızı söylediğinde duymayabiliriz çünkü algımız başka yöndedir.

Anımsama ise geçmiş ideleri yeniden zihne getirme yeteneğidir. Hafıza olmasaydı, her deneyim kaybolur giderdi ve öğrenme mümkün olmazdı. Anımsama sayesinde deneyimlerimizi biriktirip kullanabiliriz.

Uslamlama ve Soyutlama

Uslamlama (akıl yürütme), ideler arasında bağlantılar kurma ve sonuçlar çıkarma işlemidir. Örneğin, “Tüm insanlar ölümlüdür, Sokrates insandır, o halde Sokrates ölümlüdür” şeklindeki mantık yürütme uslamlamadır.

Soyutlama, birçok benzer nesneden ortak özellikleri alıp genel kavramlar oluşturmadır. Mesela farklı köpekleri gördükten sonra “köpek” genel kavramını oluştururuz. Bu yetenek sayesinde her yeni köpeği ayrı ayrı öğrenmek zorunda kalmayız.

Immanuel Kant – Ödev Ahlakı

Immanuel Kant, ahlak felsefesine tamamen yeni bir yaklaşım getirmiştir. Ona göre bir eylemin ahlaki değeri, sonuçlarına değil, hangi niyetle yapıldığına bağlıdır. Kant’ın ödev ahlakı, “Ne yapmalıyım?” sorusuna akıl yoluyla evrensel geçerli cevaplar bulmaya çalışır.

Kant’a göre ahlaki davranış, duygulardan veya çıkarlardan değil, saf akıldan kaynaklanmalıdır. İyi bir insan olmak, doğru olanı yapmakla ilgilidir ve doğru olan şey, herkes için her zaman geçerli olan kurallara uymaktır. Bu yaklaşım, ahlakı kişisel tercihlerden ve kültürel farklılıklardan bağımsız, evrensel bir temele oturtmaya çalışır.

Ahlak Metafiziğinin Temellendirilmesi

Kant, ahlakın sağlam temellere dayanması gerektiğini düşünür. Tıpkı matematik ve mantıkta olduğu gibi, ahlakta da kesin ve değişmez ilkeler olmalıdır. “Ahlak Metafiziğinin Temellendirilmesi” adlı eserinde bu ilkeleri ortaya koyar.

Kant’a göre ahlak yasaları, deneyimden değil saf akıldan gelir. Çünkü deneyim bize sadece olanı gösterir, olması gerekeni göstermez. Ahlaki ilkeler ise “olması gereken”le ilgilidir ve bunlar ancak akıl yoluyla bulunabilir.

İyi İsteme Kavramı

Kant felsefesinin merkezinde iyi isteme (iyi niyet) kavramı vardır. “Dünyada, hatta dünya dışında bile, koşulsuz iyi sayılabilecek tek şey iyi istemedir” der Kant. Zeka, cesaret, zenginlik gibi şeyler kötüye kullanılabilir ama iyi isteme her zaman iyidir.

İyi isteme, ödev duygusundan hareket eden istemedir. Yani doğru olanı, doğru olduğu için yapma iradesidir. Örneğin, birine yardım etmek istiyorsak bunun nedeni acıma duygusu veya ödül beklentisi değil, yardım etmenin doğru olduğunu bilmemiz olmalıdır.

Kendinde İyi Olan

Kant’a göre iyi isteme kendinde iyidir, yani başka hiçbir şeye bağlı olmadan iyidir. Sonuçları ne olursa olsun, iyi niyetle yapılan bir eylem ahlaki değer taşır. Örneğin, boğulan birini kurtarmaya çalışırken başarısız olsak bile, eylemimiz ahlaki açıdan değerlidir.

Bu görüş, sonuçcu ahlak anlayışlarından farklıdır. Sonuçcular bir eylemin iyi veya kötü olduğunu sonuçlarına bakarak değerlendirir. Kant ise niyete bakar. Çünkü sonuçlar kontrolümüz dışında olabilir ama niyetimiz tamamen bize bağlıdır.

Etkilerden Bağımsız Değer

İyi istemenin değeri, yarattığı etkilerden bağımsızdır. Başarılı olup olmadığı, mutluluk getirip getirmediği önemli değildir. Önemli olan, doğru ilkelere göre hareket etme iradesidir.

Bu yaklaşım, ahlakı şans faktöründen kurtarır. Eğer ahlaki değer sonuçlara bağlı olsaydı, aynı niyetle hareket eden iki kişiden biri şanslı olup başarılı olduğunda daha “iyi” sayılırdı. Kant bunun adil olmadığını düşünür.

Ödev ve Zorunluluk

Ödev, Kant’ın ahlak felsefesinin temel kavramıdır. Ödev, ahlak yasasının bize emrettiği şeydir. İnsanlar olarak hem akıl sahibi hem de duygusal varlıklarız. Duygularımız bizi farklı yönlere çekebilir ama aklımız bize doğru olanı gösterir. İşte bu doğru olanı yapma zorunluluğu ödevdir.

Kant üç tür eylem ayırt eder:

  • Ödeve aykırı eylemler (yalan söylemek gibi)
  • Ödeve uygun ama başka nedenlerle yapılan eylemler (çıkar için dürüst olmak gibi)
  • Ödevden dolayı yapılan eylemler (sırf doğru olduğu için dürüst olmak gibi)

Sadece üçüncü tür eylemler gerçek ahlaki değer taşır.

Yasaya Saygı

Kant’a göre ahlaki eylem, ahlak yasasına saygıdan kaynaklanır. Bu yasa, aklın bize gösterdiği evrensel kuraldır. Yasaya saygı, korku veya sevgi gibi duygusal bir şey değil, aklın yasayı tanımasıdır.

Ahlak yasası, doğa yasaları gibi dışarıdan dayatılmaz. Aksine, akıl sahibi varlıklar olarak kendimize koyduğumuz yasadır. Bu nedenle ahlak yasasına uymak aslında özgürlüktür çünkü kendi aklımızın yasasına uyuyoruz.

Ahlaki Eylem

Bir eylemin ahlaki olması için ödevden dolayı yapılması gerekir. Örneğin, bir tüccarın müşterilerine karşı dürüst olması ahlaki bir eylem gibi görünebilir. Ama eğer bu dürüstlük müşteriyi kaybetmemek içinse, ahlaki değer taşımaz. Ancak “dürüstlük ödevdir” diye düşünerek dürüst olan tüccar ahlaki davranmış olur.

Kant’ın verdiği başka bir örnek: İntihar etmemek. Eğer yaşamaya devam ediyorsak çünkü hayattan zevk alıyorsak, bu ahlaki bir eylem değildir. Ama hayat zor olsa bile “yaşamı korumak ödevimdir” diye düşünerek yaşıyorsak, bu ahlaki değer taşır.

Buyruklar Teorisi

Kant, ahlaki ilkeleri buyruk (imperatif) olarak formüle eder. Buyruklar, “yapmalısın” şeklindeki emirlerdir. İki tür buyruk vardır: koşullu buyruklar ve kesin buyruk.

Bu ayrım çok önemlidir çünkü ahlaki olanla pratik olanı birbirinden ayırır. Günlük hayatta çoğu “yapmalısın” ifadesi koşulludur ama ahlaki ödevler kesindir.

Koşullu Buyruklar

Koşullu buyruklar, “Eğer X’i istiyorsan, Y’yi yapmalısın” şeklindedir. Örneğin, “Sağlıklı olmak istiyorsan spor yapmalısın” veya “Zengin olmak istiyorsan çok çalışmalısın”. Bu buyruklar, belirli bir amaca ulaşmak için araçlar gösterir.

Koşullu buyruklar ahlaki değer taşımaz çünkü amaca bağlıdır. Eğer o amacı istemiyorsak, buyruğu da yerine getirmek zorunda değiliz. Ayrıca amaç kötü olabilir; mesela “intikam almak istiyorsan, plan yapmalısın” da koşullu bir buyruktur ama ahlaki değildir.

Kesin Buyruk

Kesin buyruk ise koşulsuz ve mutlaktır: “Y’yi yapmalısın, nokta.” Hiçbir “eğer”e bağlı değildir. Kant’ın formüle ettiği kesin buyruk, tüm ahlaki ödevlerin temelini oluşturur.

Kesin buyruk, herkes için her zaman geçerlidir. Zengin-fakir, mutlu-mutsuz, genç-yaşlı fark etmez; akıl sahibi her varlık için aynı ahlaki ödevler vardır. Bu evrensellik, ahlakı kişisel tercihlerden ve kültürel farklılıklardan bağımsız kılar.

Genel Yasa Formülü

Kesin buyruğun en ünlü formülasyonu şudur: “Öyle davran ki, davranışının ilkesi (maksim) genel bir yasa olabilsin.” Yani bir şey yapmadan önce şunu sormalıyız: “Herkes benim gibi davransa ne olur?”

Örneğin, yalan söylemeyi düşünelim. Eğer herkes yalan söylese, kimse kimseye güvenmez ve iletişim çöker. Bu nedenle yalan söylemek genel yasa olamaz, dolayısıyla ahlaki değildir. Öte yandan, sözünü tutmak genel yasa olabilir çünkü herkes sözünü tutsa toplum daha iyi işler.

Evrenselleştirme İlkesi

Evrenselleştirme ilkesi, bir eylemin ahlaki olup olmadığını test etmenin yoludur. Eyleminizi evrenselleştirdiğinizde çelişki ortaya çıkıyorsa, o eylem yanlıştır.

Kant’ın örneği: Borç para alıp geri ödememeyi düşünün. Eğer herkes böyle yapsa, kimse kimseye borç vermez ve borç alma diye bir şey kalmaz. Yani bu davranış kendi kendini yok eder. Bu nedenle ahlaki değildir.

İnsanlık ve Amaç

Kesin buyruğun ikinci formülasyonu insanın değeriyle ilgilidir: “İnsanlığı, hem kendi kişinde hem de başkalarının kişisinde, her zaman amaç olarak gör, asla sadece araç olarak kullanma.”

Bu ilke, her insanın kendi başına değerli olduğunu söyler. İnsanları sadece kendi amaçlarımız için kullanamayız. Örneğin, birini kandırarak para kazanmak, o kişiyi araç olarak kullanmaktır ve yanlıştır.

Araç ve Amaç Ayrımı

Günlük hayatta birçok şeyi araç olarak kullanırız. Kalemi yazmak için, arabayı gitmek için kullanırız. Bunların değeri, sağladıkları faydadan gelir. Ama insanlar böyle değildir; insanların kendinde değeri vardır.

İnsanları araç olarak kullanmak, onların akıl sahibi varlık olma özelliğini görmezden gelmektir. Örneğin, kölelik insanları araç olarak gördüğü için yanlıştır. İnsanlarla ilişkilerimizde onların da amaçları, istekleri ve hakları olduğunu unutmamalıyız.

Akıl Sahibi Varlık

Kant’a göre insanı özel kılan, akıl sahibi olmasıdır. Akıl sayesinde insan, kendi kurallarını koyabilir ve özgür irade ile hareket edebilir. Bu özellik, insana özel bir değer ve saygınlık kazandırır.

Akıl sahibi varlıklar olarak insanlar, ahlak yasasının hem yaratıcısı hem de öznesidir. Yani ahlak yasasını hem yaparız hem de ona uyarız. Bu durum, insanı mutlak değerli kılar. Hiçbir fiyatı yoktur, başka hiçbir şeyle değiştirilemez.

Friedrich Hegel – Diyalektik İdealizm

Georg Wilhelm Friedrich Hegel, gerçekliği sürekli bir değişim ve gelişim süreci olarak görür. Ona göre evren durağan değil, sürekli hareket halindedir. Diyalektik yöntemi, bu değişimi anlamanın yoludur. Hegel’in felsefesi, her şeyin birbiriyle bağlantılı olduğunu ve Tin‘in (Geist) kendini gerçekleştirme sürecinde olduğunu söyler.

Hegel’e göre gerçeklik, sadece maddi dünyadan ibaret değildir. Düşünceler, fikirler ve tin de gerçekliğin bir parçasıdır. Hatta Hegel için tin, maddi dünyadan daha temeldir. Bu nedenle onun felsefesine “idealizm” denir. Ama bu sıradan bir idealizm değil, diyalektik bir idealizmdir çünkü sürekli değişim ve gelişimi vurgular.

Tinin Fenomenolojisi

“Tinin Fenomenolojisi” Hegel’in en önemli eseridir. Fenomenoloji, bilincin deneyimlerini inceleyen bir yöntemdir. Hegel bu kitapta, insan bilincinin en basit halden en gelişmiş hale nasıl evrildiğini anlatır.

Hegel’e göre bilinç, kendini tanıma yolculuğundadır. Bu yolculuk, basit duyu algısından başlar, çeşitli aşamalardan geçer ve sonunda mutlak bilgiye ulaşır. Her aşama bir öncekinden daha gelişmiştir ama aynı zamanda önceki aşamaları da içinde barındırır.

Tin Kavramı

Tin (Geist), Hegel felsefesinin en önemli kavramıdır. Tin, sadece bireysel zihin değil, evrensel akıl ve bilinçtir. İnsanlık tarihi, kültür, sanat, din, felsefe – hepsi tinin kendini açığa vurma biçimleridir.

Tin, kendini tanımaya çalışan evrensel bilinçtir. Başlangıçta kendinin farkında değildir ama tarih boyunca giderek kendini tanır. İnsan uygarlığının gelişimi, aslında tinin kendini tanıma sürecidir.

Hareket ve Dönüşüm

Hegel’e göre tin sürekli hareket halindedir. Bu hareket, rastgele değil, belirli bir yöne doğrudur: Kendini tam olarak tanımaya doğru. Her yeni aşama, tinin kendini daha iyi anlamasıdır.

Hareket ve dönüşüm, çelişkilerden kaynaklanır. Tin bir durumda kalamaz çünkü her durum kendi içinde çelişkiler barındırır. Bu çelişkiler tini yeni aşamalara iter. Örneğin, özgürlük istemi ile düzen ihtiyacı çelişir ve bu çelişki yeni toplumsal formlar yaratır.

İlerleme ve Gelişim

Hegel’in tarih anlayışında ilerleme vardır. Ama bu düz bir çizgi değil, sarmal bir ilerlemedir. Yani ilerlerken aynı zamanda döneriz ama her dönüş bir öncekinden daha yüksek seviyededir.

İlerleme, tinin özgürlüğünü gerçekleştirmesidir. Tarih boyunca insanlık giderek daha özgür olmuştur. Antik çağda sadece bazıları özgürken, modern çağda herkesin özgür olduğu fikri kabul edilir. Bu, tinin gelişiminin bir göstergesidir.

Diyalektik Süreç

Diyalektik, Hegel’in değişimi açıklama yöntemidir. Her şey karşıtıyla birlikte vardır ve bu karşıtlık yeni bir senteze yol açar. Diyalektik süreç, gerçekliğin temel işleyiş biçimidir.

Diyalektik düşünce, ya siyah ya beyaz şeklindeki katı ayrımları reddeder. Gerçeklik, karşıtların birliğidir. Örneğin, aydınlık ve karanlık birbirinin karşıtı gibi görünür ama aslında birbirini tanımlar. Aydınlık olmadan karanlık, karanlık olmadan aydınlık anlamsızdır.

Tez-Antitez-Sentez

Diyalektik sürecin en bilinen formülü tez-antitez-sentez‘dir. Tez bir durum veya fikirdir. Antitez, tezin karşıtı veya ona meydan okuyan şeydir. Sentez ise ikisini birleştiren ve aşan yeni durumdur.

Örnek verelim: Fransız Devrimi’nde mutlak monarşi (tez) vardı. Devrim bunu yıktı ve cumhuriyet (antitez) kurdu. Ama cumhuriyet de kaosu getirdi. Sonunda Napolyon’la birlikte, hem düzeni hem özgürlüğü birleştiren yeni bir sistem (sentez) ortaya çıktı.

Oluşum ve Değişim

Hegel’e göre her şey oluş halindedir. Hiçbir şey sabit değildir, her şey kendinde varlık‘tan kendi için varlık‘a doğru gelişir. Bu süreç, potansiyelin edimselleşmesidir.

Tohum örneğini düşünün: Tohum potansiyel olarak ağaçtır ama henüz ağaç değildir. Büyüme süreci, bu potansiyeli gerçekleştirmedir. Ama ağaç olunca tohum yok olmaz, ağacın içinde aşılmış olarak devam eder. İşte diyalektik böyle işler.

Sistem Olarak Doğru

Hegel’in ünlü sözü: “Doğru bütündür.” Yani doğru, tek bir önerme veya fikir değil, tüm sistemdir. Parçalar ancak bütün içinde anlam kazanır.

Bir müzik eserini düşünün: Tek bir nota kendi başına anlamsızdır. Ancak tüm eser içinde, diğer notalarla ilişkisi içinde anlam kazanır. Hegel’e göre gerçeklik de böyledir. Her şey, bütünle ilişkisi içinde anlaşılmalıdır.

Özne ve Töz

Hegel, gerçekliği hem töz (substance) hem özne (subject) olarak görür. Töz, var olan şeydir. Özne ise kendinin bilincinde olan, düşünen varlıktır.

Geleneksel felsefe tözü pasif, değişmez görür. Hegel ise tözün aynı zamanda özne olduğunu söyler. Yani gerçeklik sadece var olan değil, aynı zamanda kendini bilen ve yapandır. Evren, kendinin bilincine varan tözdür.

Kendinde ve Kendi İçin Varlık

Kendinde varlık (an sich), bir şeyin henüz gelişmemiş, potansiyel halidir. Kendi için varlık (für sich) ise o şeyin kendinin bilincine varması, ne olduğunu anlamasıdır.

İnsan örneğini alalım: Bebek, insan olma potansiyeline sahiptir (kendinde). Ama henüz insan olduğunun bilincinde değildir. Büyüdükçe, öğrendikçe, kendini tanıdıkça kendi için varlık haline gelir. Bu süreç hiç bitmez, sürekli derinleşir.

Bilim ve Felsefe

Hegel için felsefe, tinin kendini tanıma biçimidir. Bilim doğayı inceler, sanat güzelliği yaratır, din inancı yaşar ama felsefe tüm bunları kavramsal olarak anlar.

Felsefe, çağının ruhunu kavramsal olarak ifade eder. Her çağın kendi felsefesi vardır çünkü tin her çağda farklı bir aşamadadır. Modern felsefe, tinin en gelişmiş halini yansıtır.

Tinin Edimselliği

Tin potansiyel değil, edimsel (wirklich) olmalıdır. Yani sadece düşünce olarak değil, gerçeklikte var olmalıdır. Bu, kurumlar, yasalar, sanat eserleri, kültür olarak somutlaşır.

Örneğin, özgürlük fikri soyut kalmamalı, yasalarda, kurumlarda gerçekleşmelidir. Adalet kavramı, mahkemelerde uygulanmalıdır. Tin, kendini dünyada gerçekleştirerek edimsel olur.

Mutlak Bilgi

Mutlak bilgi, tinin kendini tam olarak tanımasıdır. Bu noktada özne ve nesne, düşünce ve varlık birleşir. Tin, hem bilen hem de bilinen olduğunu anlar.

Mutlak bilgi, her şeyi bilen ansiklopedik bilgi değildir. Aksine, bilginin ve gerçekliğin yapısını, nasıl işlediğini anlamaktır. Felsefe, bu mutlak bilgiye ulaşma çabasıdır.

Metinlerin Karşılaştırmalı Analizi

Bu üç büyük filozof, farklı açılardan da olsa, insan aklının gücüne inanmıştır. Locke deneyimi vurgularken, Kant saf aklı öne çıkarır, Hegel ise ikisini diyalektik süreçte birleştirir. Her biri modern düşünceye farklı katkılar yapmıştır.

Üç filozofun da ortak noktası, dogmatik düşünceyi reddetmeleridir. Locke doğuştan fikirleri reddeder, Kant körü körüne itaati eleştirir, Hegel katı ayrımları aşar. Hepsi, insanın kendi aklını kullanması gerektiğini savunur.

Epistemolojik Yaklaşımlar

Bilgi teorisi açısından bakıldığında, Locke empirist (deneyimci), Kant hem empirist hem rasyonalist, Hegel ise idealisttir. Locke bilginin kaynağını deneyimde görür, Kant deneyim ve aklı birleştirir, Hegel ise tinin kendini tanıma sürecinde görür.

Bu farklı yaklaşımlar, “Bilgi nedir?” sorusuna farklı cevaplar verir:

  • Locke: Bilgi, deneyimden gelen idelerin zihinde işlenmesidir
  • Kant: Bilgi, deneyimin akıl kategorileriyle şekillendirilmesidir
  • Hegel: Bilgi, tinin kendini tanıma sürecidir

Etik Teoriler

Ahlak felsefesi açısından, üç filozofun yaklaşımları çok farklıdır. Locke doğal hakları vurgular, Kant ödev ahlakını geliştirir, Hegel ise ahlakı tarihsel süreç içinde görür.

Kant’ın ödev ahlakı en sistemli olanıdır. Evrensel ahlak yasaları arar. Locke daha pragmatiktir, toplumsal sözleşmeyi önemser. Hegel ise ahlakın tarih içinde geliştiğini, her çağın kendi ahlaki anlayışı olduğunu söyler.

Metafizik Görüşler

Gerçekliğin doğası konusunda da farklı görüşleri vardır:

  • Locke: Maddi dünya gerçektir, zihin onu algılar
  • Kant: Kendinde şeyler bilinemez, sadece görüngüler bilinir
  • Hegel: Tin gerçektir, madde tinin dışa vurumudur

Bu farklı metafizik görüşler, farklı dünya anlayışlarına yol açar. Locke bilimsel dünya görüşünü destekler, Kant bilimin sınırlarını gösterir, Hegel ise her şeyi kapsayan felsefi bir sistem kurar.


Önemli Terimler Özeti

  • İde: Zihnin içeriğini oluşturan düşünce veya fikir. Locke’a göre tüm ideler deneyimden gelir.
  • Duyum: Dış dünyadan beş duyu organımız yoluyla aldığımız bilgiler. Bilginin birincil kaynağıdır.
  • Düşünüm: Zihnimizin kendi işleyişini gözlemlemesi. İkincil bilgi kaynağıdır.
  • Deneyim: Tüm bilgimizin kaynağı. Duyum ve düşünümün birleşimi.
  • Beyaz Kâğıt: Locke’un doğuştan boş olan insan zihni için kullandığı metafor.
  • İyi İsteme: Kant’a göre koşulsuz iyi olan tek şey. Ödev duygusundan hareket eden irade.
  • Ödev: Ahlak yasasının bize emrettiği davranış. Yapılması gereken doğru eylem.
  • Kesin Buyruk: Koşulsuz ahlaki emir. “Öyle davran ki maksimin evrensel yasa olabilsin.”
  • Koşullu Buyruk: Belirli bir amaca ulaşmak için yapılması gerekenler.
  • Maksim: Bir eylemin arkasındaki ilke veya kural.
  • Ahlak Yasası: Akıl tarafından belirlenen evrensel ahlaki kural.
  • Tin: Hegel’de evrensel bilinç ve akıl. Kendini tanımaya çalışan mutlak.
  • Diyalektik: Tez-antitez-sentez yoluyla işleyen değişim ve gelişim süreci.
  • Fenomenoloji: Bilincin deneyimlerini ve gelişimini inceleyen yöntem.
  • Mutlak: Koşulsuz, sınırsız, tam olan. Hegel’de tinin en yüksek aşaması.
  • Edimsel: Potansiyelden çıkıp gerçekleşmiş olan.
  • Töz: Var olan, değişmeyen öz.
  • Kendinde Varlık: Henüz gelişmemiş, potansiyel hal.
  • Kendi İçin Varlık: Kendinin bilincine varmış, gelişmiş hal.
  • Sistem: Hegel’de doğrunun ancak bütün olarak anlaşılabileceği düşüncesi.
  • Sentez: Tez ve antitezin birleşip aşıldığı yeni durum.
👍 2025-2026 Güncel Müfredat
12 Ders Saati📂 11. Sınıf Felsefe
Bu yazıda bulunan terimler ayrıca anlatılmamıştır. Bu yazıdaki bir terimin ayrıca anlatılmasını istiyorsanız aşağıdaki yorum kısmından bize ulaşabilirsiniz.
Sistememizde bu yazıda bahsi geçen kişilere ait bir biyografi bulunamamıştır.
Benzer İçerikler
18. Yüzyıl-19. Yüzyıl Felsefesinin Karakteristik Özellikleri
Felsefe

18. Yüzyıl-19. Yüzyıl Felsefesinin Karakteristik Özellikleri

İçeriğe Git>
20. Yüzyıl Felsefesini Hazırlayan Düşünce Ortamı
Felsefe

20. Yüzyıl Felsefesini Hazırlayan Düşünce Ortamı

İçeriğe Git>
Ahlak Felsefesi
Felsefe

Ahlak Felsefesi

İçeriğe Git>
MÖ 6. Yüzyıl-MS 2. Yüzyıl Filozoflarının Felsefi Görüşlerinin Analizi
Felsefe

MÖ 6. Yüzyıl-MS 2. Yüzyıl Filozoflarının Felsefi Görüşlerinin Analizi

İçeriğe Git>
15. Yüzyıl-17. Yüzyıl Filozoflarının Felsefi Görüşlerinin Analizi
Felsefe

15. Yüzyıl-17. Yüzyıl Filozoflarının Felsefi Görüşlerinin Analizi

İçeriğe Git>
MS 2. Yüzyıl-MS 15. Yüzyıl Filozoflarının Felsefi Görüşlerinin Analizi
Felsefe

MS 2. Yüzyıl-MS 15. Yüzyıl Filozoflarının Felsefi Görüşlerinin Analizi

İçeriğe Git>
Copyright © 2025 Bikifi
Star Logo
tiktok Logo
Pinterest Logo
Instagram Logo
Twitter Logo