18. ve 19. yüzyıllar, Batı’da bireysel ve toplumsal düzeyde Aydınlanma Çağı olarak bilinen bir dönemi temsil eder. Aydınlanma, temelde bir konuyu derinlemesine düşünerek ve onu aydınlatarak netleştirmek anlamına gelir. Bu dönemin düşünürleri, toplumu aydınlatma çabasında akla büyük önem vermişlerdir. İnsan aklının, tüm sorunların üstesinden gelebileceği ve toplumun kalıcı barışa erişebileceği fikri bu dönemin baskın düşüncesidir. Bu çağ aynı zamanda “Akıl Çağı” olarak da adlandırılır.
18. ve 19. yüzyıl felsefesi; Batı dünyasında yaşanan derin toplumsal dönüşümler, Fransız İhtilali ve Sanayi Devrimi gibi dünya çapında etkiler yaratan olaylarla şekillenen, geleneksel düşüncelere meydan okuyarak aklı serbest bırakma çabasını yansıtan bir felsefi akımdır. Bu dönemi anlamak için, tarihi bağlamını ve temel oluşum unsurlarını kavramak önemlidir. 15. ile 17. yüzyıl felsefesi, 18. ve 19. yüzyıl felsefesini etkilemiş ve bu yeni dönem felsefesi, felsefe, sanat ve bilimdeki ilerlemelerle toplumsal değişimler üzerine inşa edilmiştir.
2 ve 15. yüzyıllar arasında Batı’da, her türlü soruna dair açıklamalar genellikle dini bir bakış açısıyla yapılmıştır. Kilisenin, kendisini dinin temsilcisi olarak görüp akıl kullanımına kısıtlamalar getirmesi ve toplumu kontrol altında tutması, Rönesans’la birlikte azalmaya başlamıştır. İslam dünyasından yapılan çevirilerle başlayan ve coğrafi keşiflerle bilimsel gelişmelerle desteklenen bu yeni düşünce tarzı hızla yayılmıştır. Bu süreç, bilimsel ve felsefi ilerlemeleri hızlandırmış ve din odaklı düşünceden insan odaklı düşünceye geçişe katkı sağlamıştır. Avrupa’da, aklın kullanımını engelleyen baskıcı düşünce yapısı giderek zayıflamıştır.
Hümanizmin yükselişiyle birlikte sanat ve felsefe alanlarında yeni akımlar ortaya çıkmış, bilim alanında ise evrenle ilgili önemli keşifler gerçekleştirilmiştir. Matbaanın bulunması, okuma yazma oranının artmasına ve dolayısıyla dini metinlere erişimin kolaylaşmasına yol açmış, bu durum kilisenin dini konulardaki tek otorite olma durumunu zayıflatmıştır. Bu yeni düşünce yapısı, Katoliklik içinde reform hareketlerinin başlamasına ve Protestanlık gibi yeni dini akımların doğmasına sebep olmuştur.
15. yüzyıl, sanat alanında yaşanan yeniliklerle birlikte bilim ve felsefenin de gelişim gösterdiği bir çağın başlangıcıdır. Rönesans ve reform hareketleri, 17. yüzyılda düşünce dünyasında yeni bir atmosferin oluşmasına zemin hazırlamıştır. Bu dönemde, bilimsel ve teknolojik ilerlemelerle birlikte gerçekleştirilen coğrafi keşifler, Aydınlanma Çağı’nın temellerini atmış ve bu yeni dönemin şekillenmesinde kritik bir rol oynamıştır.
18. ve 19. yüzyıllarda meydana gelen bilimsel ve sanayi devrimleri, insanların doğaya olan bakış açısını temelden değiştirmiştir. Bu dönemde, toplumda yeni yaşam biçimleri ortaya çıkmış ve yeni oluşan sosyal sınıflar arasındaki mücadeleler yoğunlaşmıştır. Bu gelişmeler, bireylerin özgürlüklerini arama çabalarını körüklemiştir. Yaşanan bu dönüşüm, felsefede de yeni yaklaşımların ortaya çıkmasına yol açmış, özellikle insanlık ve toplumsal meseleler üzerine yenilikçi düşünceler geliştirilmiştir.
📚 EK BİLGİ:
- Sanayi Devrimi= İngiltere’de 18. yüzyılın ortalarında netleşen Sanayi Devrimi’nin ilk adımları, pamuk dokumacılığı alanında atılmıştır. Makinelerin devreye girmesi ile pamuğun ipliğe dönüştürülmesi ve dokuma tezgahlarının ilerletilmesi mümkün hale gelmiştir. Buhar gücünün entegrasyonu ile tekstil sektöründe seri üretim hız kazanmış ve bu durum ekonomik anlamda büyümeyi beraberinde getirmiştir.