MS 2. yüzyıldan MS 15. yüzyıla kadar olan dönemdeki felsefe, inanca odaklanan bir yaklaşımı benimsemiştir. Bu dönemde, Hristiyan felsefesine katkıda bulunan pek çok düşünür aynı zamanda din görevlisi olarak da faaliyet göstermiştir. Öte yandan, İslam felsefesi düşünürleri arasında böyle bir ayrım yapmak doğru olmaz. İslam dünyasında felsefi çalışmalar sadece din adamları tarafından değil, aynı zamanda diğer düşünürler tarafından da yürütülmüştür.
Yaklaşık MS 2. yüzyılda, Antik Yunan medeniyetinde çeşitli felsefi akımlara dayanan okulların kurulmasıyla felsefe, daha geniş bir kitleye ulaşmış ve sistemli bir yapı kazanmıştır. Hristiyanlığın ve sonrasında İslamiyet’in ortaya çıkışı ve yayılmasıyla felsefe, bu ilahi dinlerle etkileşime geçmiş ve zaman içinde yeni bir perspektif geliştirmiştir. MS 2’den 15. yüzyıla uzanan bu dönemdeki felsefe, o dönemin tüm düşünsel konularında etkisini göstermiş ve Antik Yunan felsefesinden ayrı, kendine has bir yön izlemiştir.
Antik Yunan felsefeleri arasında Platon, Aristoteles, Epiküros ve Yeni-Platonculuk, MS 2 ile MS 15. yüzyıllar arasındaki felsefi düşüncenin şekillenmesinde etkili olmuştur. Bu dönemde felsefe, genellikle ya inancı güçlendirmek amacıyla kullanılmış ya da inanca zarar verebileceği endişesiyle dışlanmıştır. Felsefe bu süreçte teoloji (ilahiyat) ile daha yakın bir ilişki kurmuş, çoğu zaman onun bir uzantısı olarak kabul edilmiş ve inanç meselelerinin mantıksal olarak açıklanmasında bir araç olarak görülmüştür.
Platon, insan ruhunun ahlaki evrimini kendi felsefi sisteminin merkezine yerleştirerek ilk olarak Hristiyan filozofların dikkatini çekmiştir. Onun düşünceleri, Hristiyanlığın savunulması ve yayılmasında etkili bir şekilde kullanılmıştır. Ruhun ölümsüzlüğü ve yeniden diriliş ile ilgili görüşleri, Hristiyanlığın diriliş anlayışını destekleyerek bu yaklaşımın benimsenmesine yol açmıştır. Öte yandan, Aristoteles’in etkisi daha ziyade İslam felsefesinde görülmüş ve onun geliştirdiği mantık sistemi, Tanrı’nın varlığını akılcı bir şekilde ispatlamada kullanılmış ve çeşitli tartışmalarda metodoloji olarak kabul edilmiştir.
Stoa felsefesi, etik ve irade konularında Hristiyan felsefesine büyük etkiler bırakan önemli bir düşünce akımıdır. Bu felsefe, insanlar arasında hiçbir ayrım olmadığını; sosyal statü, zenginlik ya da fakirlik gibi faktörlerin insanların eşitliğini etkileyemeyeceğini savunur. Stoa düşünürleri, insan kontrolünün ötesinde faktörlerin olduğunu ve insanın, üstün bir varlık olan Tanrı’nın düzenine uyum sağlayarak mutluluk bulabileceğini öne sürer. Bu düşünceler, Hristiyan filozoflar tarafından da benimsenmiş ve savunulmuştur.
MS 2-MS 15. yüzyıl felsefesini etkileyen diğer önemli felsefeler arasında Epikürosçuluk ve Yeni-Platonculuk yer almaktadır. Epikürosçuluk, mutluluğun dünyevi hazlardan kaçınılarak elde edilebileceği fikrini savunurken, Yeni-Platonculuk ise “Tanrı” ve “ruh” kavramları üzerindeki düşünceleriyle bilim ve felsefe alanındaki tartışmaları etkilemiştir.
⭐ Hristiyan ve İslam felsefesi, önceki felsefelerin bir devamı olarak değil, kendi özgün ve benzersiz felsefi geleneklere sahiptirler. MS 2-15. yüzyıl felsefesi, genellikle kendi içinde dönemsel ve coğrafi farklılıklar taşıyan birçok farklı yaklaşımı içermektedir, bu nedenle tek bir bütün oluşturmaktan ziyade çeşitli ve zengin bir felsefi mozaik sunar.