MS 2. Yüzyıl-MS 15. Yüzyıl Felsefesinin Örnek Düşünce ve Argümanlarının Değerlendirilmesi

📅 13 Eylül 2025|10 Eylül 2025
Bikifi

Bikifi’de aç → Reklamsız, kesintisiz öğren!

Reklamsız, odaklanmış çalışma

Notunu favorilerine kaydet ve kaybetme

Kaldığın yerden otomatik devam et

Not çalışma yüzdeni otomatik takip et

Tamamen ÜCRETSİZ→250 000+ öğrenciye katıl, ders çalış, yorum yap!

Güncel
MS 2. Yüzyıl-MS 15. Yüzyıl Felsefesinin Örnek Düşünce ve Argümanlarının Değerlendirilmesi

Konu Özeti

MS 2-15. yüzyıl felsefesi, tasavvuf düşüncesiyle zenginleşti. Yûnus Emre, Hacı Bektâş Velî ve Mevlânâ, sevgi, hoşgörü ve İnsan-ı Kâmil anlayışını vurguladı. Clemens’in inanç-akıl dengesi, tasavvufun gönül merkezli bilgeliğiyle örtüşür; bu fikirler modern manevi arayışlara ilham verir.

Bu konuda
  • Yûnus Emre’nin sevgi ve hakiki ilim anlayışını
  • Hacı Bektâş Velî’nin cömertlik mertebeleri ve nefis terbiyesini
  • Mevlânâ’nın ilahi aşk ve toplumsal sorumluluk felsefesini
  • İnsan-ı Kâmil kavramı ve manevi yükseliş basamaklarını
  • ... ve 1 konu daha

öğreneceksiniz.
Reklamsız Bikifi Mobil Uygulaması!

Bu dönem, felsefe tarihinin en zengin ve çeşitli düşünce akımlarının geliştiği bir zaman dilimidir. Özellikle İslam dünyasında ortaya çıkan tasavvuf (İslam mistisizmi) düşüncesi, insanın manevi yönünü keşfetmeye ve Allah’a yakınlaşmanın yollarını aramaya odaklanmıştır. Bu derste, Türk-İslam düşüncesinin üç büyük temsilcisi olan Yûnus Emre, Hacı Bektâş Velî ve Mevlânâ’nın insan ve toplum anlayışlarını inceleyeceğiz.

Tasavvuf felsefesi, kuru bilgiden ziyade yaşanan ve hissedilen bir bilgeliği savunur. Bu düşünce sisteminde insan, sadece akıl ve mantıkla değil, aynı zamanda kalp ve gönül gözüyle de hakikati arayabilir. Günümüzde bile bu düşünürlerin öğretileri, insanların manevi arayışlarına ışık tutmaya devam etmektedir.

Bu derste öğreneceğiniz kavramlar ve düşünceler, sadece tarihi bilgiler olarak kalmayacak, aynı zamanda günlük hayatınızda karşılaştığınız ahlaki ve felsefi sorunlara da farklı bakış açıları kazandıracaktır. Özellikle insanın kendini tanıması, toplumsal sorumlulukları ve manevi gelişimi konularında derinlemesine bir anlayış edineceksiniz.

Tasavvuf Düşüncesi ve İnsan Anlayışı

Tasavvuf, İslam’ın manevi boyutunu temsil eden ve insanın içsel yolculuğuna odaklanan bir düşünce sistemidir. Bu sistemde amaç, İnsan-ı Kâmil (olgun, mükemmel insan) seviyesine ulaşmaktır. İnsan-ı Kâmil, hem dünyevi hem de uhrevi dengeyi kurmuş, Allah’ın ahlakıyla ahlaklanmış kişidir.

Tasavvuf düşüncesinde insan, sadece bedenden ibaret değildir; aynı zamanda bir ruha ve gönül‘e (kalp, manevi merkez) sahiptir. Gönül, Allah’ın tecelli ettiği, sevginin ve hikmetin merkezi olarak görülür. Bu nedenle tasavvufta “gönül kırmamak” en büyük günahlardan biri sayılır.

Yûnus Emre’nin Düşünce Dünyası

Yûnus Emre, 13-14. yüzyılda yaşamış büyük Türk mutasavvıf ve şairidir. Onun düşüncesinde sevgi, hoşgörü ve insan sevgisi merkezi bir yer tutar. “Yaradılanı severim Yaradan’dan ötürü” diyen Yûnus, tüm insanlığı kucaklayan evrensel bir sevgi anlayışı geliştirmiştir.

İlim ve Kendini Bilme

Yûnus Emre’ye göre gerçek ilim (bilgi), insanın kendini tanımasıdır. “İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir” der ve ekler: “Sen kendini bilmezsin, ya nice okumaktır?” Bu sözleriyle, kitaplardan öğrenilen bilginin, insanın kendini tanımadığı sürece eksik kalacağını vurgular.

Hakiki İlmin Tanımı

Hakiki ilim, sadece kitaplardan öğrenilen bilgiler değil, yaşanarak ve hissedilerek edinilen marifet‘tir (içsel, derin bilgi). Bu ilim, insanı kibir ve bencillikten uzaklaştırır, alçakgönüllü yapar. Yûnus’a göre “Bir kez gönül yıktın ise, bu kıldığın namaz değil” sözüyle, ibadetlerin ancak temiz bir kalple değer kazanacağını belirtir.

Okumanın Amacı ve Anlamı

Yûnus Emre için okumak, sadece harfleri tanımak değil, evrendeki ilahi mesajları anlayabilmektir. “Dört kitabın manasını okudum” derken, kutsal kitapların özünün aslında sevgi olduğunu anlatır. Gerçek okuma, insanın kalbini ve ruhunu besleyen, onu olgunlaştıran bir eylemdir.

Kuru Bilgiden Hakiki Bilgiye Geçiş

Kuru bilgi, sadece ezberlenmiş ve yaşanmamış bilgidir. Hakiki bilgi ise, insanın davranışlarına yansıyan, onu değiştiren ve dönüştüren bilgidir. Yûnus, “İlim ilim bilmektir” derken, bilginin ancak insanı iyiliğe ve güzelliğe götürdüğünde anlamlı olduğunu vurgular.

Dünya ve Ahiret Anlayışı

Yûnus Emre’nin düşüncesinde dünya, geçici bir konaklama yeridir. Ancak bu, dünyayı tamamen terk etmek anlamına gelmez. İnsan, dünyada yaşarken ahireti unutmamalı, ahireti düşünürken de dünyevi sorumluluklarını ihmal etmemelidir.

Dünyanın Geçiciliği

“Dünya bir köprüdür, geçip gitmeli” diyen Yûnus, dünyanın faniliğini vurgular. İnsanın asıl yurdu ahirettir ve dünya hayatı, bu ebedi hayata hazırlık sürecidir. Bu nedenle dünyevi mallara, makamlara aşırı bağlanmak insanı hakikatten uzaklaştırır.

Köprü Metaforu

Köprü metaforu, tasavvuf düşüncesinde önemli bir yere sahiptir. Köprü üzerinde ev yapılmaz, sadece geçilir. Dünya da böyle bir köprüdür; üzerinde kalıcı olmaya çalışmak yerine, onu güzelce geçip asıl menzile ulaşmaya odaklanmak gerekir.

Sevgi ve Birlik Felsefesi

Yûnus Emre’nin felsefesinin temelinde sevgi vardır. “Gelin tanış olalım, işi kolay kılalım, sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz” der. Bu sevgi, sadece insanlara değil, tüm yaratılmışlara yöneliktir. Çünkü her varlıkta Allah’ın bir tecellisi vardır.

Gönül ve İbadet İlişkisi

Yûnus Emre’ye göre gerçek ibadet, gönülden yapılan ibadettir. Şekilsel ibadetler, ancak kalp temiz ve samimi olduğunda değer kazanır. “Bir kez gönül yıktın ise, bu kıldığın namaz değil” sözü, bu anlayışın en güzel ifadesidir.

Gönül Yıkmanın Sonuçları

Gönül yıkmak, tasavvufta en büyük günahlardan biridir. Çünkü gönül, Allah’ın evidir. Bir insanın kalbini kırmak, Allah’ın evini yıkmak gibidir. Bu nedenle Yûnus, insanların birbirlerine karşı son derece hassas ve merhametli olmalarını öğütler.

Hakiki İbadetin Şartları

Hakiki ibadet için öncelikle nefis (benlik, ego) terbiye edilmelidir. Nefis, insanı kötülüğe sürükleyen içsel güçtür. Tevazu (alçakgönüllülük) ve sabır (dayanma gücü) ile nefis kontrol altına alınabilir. Ancak bu şekilde yapılan ibadetler Allah katında değer bulur.

Alçakgönüllülük ve Tevazu

Tevazu, tasavvufun temel erdemlerinden biridir. Kendini büyük görmeyen, kibirlenmeyeen insan, hakiki ilme ulaşabilir. Yûnus, “Derviş gönlü taş gerek” der ve dervişin her türlü sıkıntıya katlanması gerektiğini belirtir.

Hacı Bektâş Velî’nin İnsan Görüşü

Hacı Bektâş Velî, 13. yüzyılda yaşamış büyük bir Türk mutasavvıfıdır. Onun öğretileri, Anadolu’nun İslamlaşmasında önemli rol oynamıştır. “İncinsen de incitme” felsefesiyle tanınan Hacı Bektâş, insanın olgunlaşması için geçmesi gereken manevi mertebeleri sistematik olarak açıklamıştır.

Hacı Bektâş’ın düşüncesinde insan, sürekli bir gelişim ve olgunlaşma süreci içindedir. Bu süreçte cömertlik (eli açıklık, paylaşma), edep (terbiye, görgü) ve adalet (hakkaniyet) gibi erdemler kazanılmalıdır.

Cömertlik Mertebeleri

Hacı Bektâş Velî, cömertliği dört mertebeye ayırır. Her mertebe, insanın manevi gelişiminde bir basamağı temsil eder. En alt seviyeden en üst seviyeye doğru bu mertebeler, insanın maddi değerlerden manevi değerlere doğru yükselişini gösterir.

Mal Cömertliği

En basit cömertlik türü mal cömertliğidir. İnsan, sahip olduğu maddi imkanları başkalarıyla paylaşır. Bu, cömertliğin ilk basamağıdır ve herkesin kolayca uygulayabileceği bir erdemdir. Ancak sadece mal vermek yeterli değildir; gönülden ve isteyerek verilmelidir.

Beden Cömertliği

İkinci mertebe beden cömertliğidir. İnsan, fiziksel gücünü ve emeğini başkalarının hizmetine sunar. Hasta ziyaret etmek, yaşlılara yardım etmek, zor durumda olanlara destek olmak bu cömertliğin örnekleridir.

Can Cömertliği

Üçüncü mertebe can cömertliğidir. Bu, vatanı, milleti veya kutsal değerleri için canını feda etmeyi göze almaktır. Şehitlik makamı bu mertebenin en yüce örneğidir. Can cömertliği, cesaret ve fedakarlık gerektirir.

Gönül Cömertliği

En yüksek mertebe gönül cömertliğidir. Bu, kalbini tamamen Allah’a ve insanlığa açmak, herkesi sevmek ve affetmektir. Gönül cömertliği, kin ve nefretten arınmış, sevgiyle dolu bir kalbe sahip olmaktır.

Manevi Yükseliş Basamakları

Hacı Bektâş Velî’ye göre insan, manevi yükseliş için belirli basamaklardan geçmelidir. Bu basamaklar, insanın ham halden olgun hale geçişini sağlar. Her basamak, bir öncekinin üzerine inşa edilir.

Edep ve Korku İlişkisi

“Edep, Allah korkusundan doğar” der Hacı Bektâş. Ancak bu korku, ceza korkusu değil, Allah’ın rızasını kaybetme korkusudur. Edepli insan, davranışlarında ölçülüdür, kimseyi incitmez, herkese saygı gösterir.

Sabır ve Utanma

Sabır, zorluklar karşısında metanetli olmaktır. Utanma ise, yanlış yapmaktan çekinmektir. Bu iki erdem, insanı kötülüklerden korur ve onu doğru yolda tutar. “Utanmayan insandan hayır gelmez” sözü, bu erdemin önemini vurgular.

İlim ve Marifet

İlim, zahiri (dışsal) bilgidir; marifet ise batıni (içsel) bilgidir. İkisi bir araya geldiğinde insan hakikate ulaşır. Hacı Bektâş, “Okunan en büyük kitap insandır” diyerek, insanı tanımanın ve anlamanın önemine dikkat çeker.

Nefis Terbiyesi

Nefis terbiyesi, tasavvufun en önemli konularından biridir. Nefis, insanı kötülüğe sürükleyen içsel güçtür. Hacı Bektâş’a göre nefis terbiye edilmeden manevi yükseliş mümkün değildir.

Nefsin İstek ve Arzuları

Nefis sürekli olarak dünyevi hazları, makamı, şöhreti ister. Bu istekler kontrol edilmezse insan, nefsinin esiri olur. Hacı Bektâş, “Nefsini bilen Rabbini bilir” der ve nefsi tanımanın önemini vurgular.

Manevi Hastalıklar

Kibir, haset, cimrilik, öfke gibi kötü huylar manevi hastalıklardır. Bu hastalıklar, insanın kalbini karartır ve onu hakikatten uzaklaştırır. Tedavisi ise tevazu, kanaat, cömertlik ve sabır gibi erdemlerdir.

Allah Sevgisine Ulaşma Yolları

Allah sevgisine ulaşmak için önce insanı sevmek gerekir. “Yarattığına hizmet, Yaratan’a ibadettir” diyen Hacı Bektâş, insanlığa hizmetin en büyük ibadet olduğunu belirtir. Aşk (ilahi sevgi), insanı olgunlaştıran en güçlü duygudur.

Mevlânâ’nın İnsan ve Toplum Anlayışı

Mevlânâ Celâleddin Rûmî, 13. yüzyılda yaşamış büyük mutasavvıf ve düşünürdür. Onun felsefesi evrensel bir sevgi ve hoşgörü üzerine kuruludur. “Gel, gel, ne olursan ol yine gel” sözüyle tüm insanlığa kucak açar.

Mevlânâ’ya göre insan, Allah’ın en mükemmel yaratışıdır. İnsan hem maddi hem manevi yönleriyle bir bütündür. Bu nedenle sadece ruhani gelişime odaklanmak yeterli değildir; aynı zamanda toplumsal sorumluluklarımızı da yerine getirmeliyiz.

İnsanın Toplumsal Sorumluluğu

Mevlânâ, insanın sadece kendisi için yaşamaması gerektiğini vurgular. “Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol” der ve samimiyetin önemini belirtir. İnsan, topluma faydalı olmalı, başkalarının derdine derman olmalıdır.

Faydalı İnsan Olma

“İki günü eşit olan ziyandadır” diyen Mevlânâ, sürekli gelişimin ve ilerlemenin önemini vurgular. Faydalı insan, bilgisini, tecrübesini ve imkanlarını başkalarıyla paylaşan insandır. “Mum gibi ol, başkalarına ışık verirken kendin eri” der.

Adalet ve İbadet

Adalet, Mevlânâ’nın düşüncesinde merkezi bir kavramdır. “Adaletsiz ibadet, ibadetsiz adaletten değersizdir” der. Çünkü adalet, toplumsal düzenin ve huzurun temelidir. İbadet ise, insanın manevi gelişimini sağlar.

Mazluma Yardım

Mazluma yardım etmek, Mevlânâ’ya göre en büyük ibadetlerden biridir. “Gönül alan gönül yıkmaz” der ve insanların birbirlerine destek olması gerektiğini vurgular. Zulme karşı durmak, her insanın görevidir.

Maddi ve Manevi Değerler

Mevlânâ, maddi ve manevi değerler arasında denge kurulması gerektiğini savunur. Ne tamamen dünyaya dalmalı ne de dünyadan tamamen kopmalıdır. “Ayağın yerde, başın gökte olsun” sözü bu dengeyi güzel ifade eder.

Malın Geçiciliği

“Mal da yalan, mülk de yalan, var biraz da sen oyalan” diyen Mevlânâ, dünyevi zenginliğin geçici olduğunu hatırlatır. Asıl zenginlik, gönül zenginliğidir. Mal, ancak hayır işlerinde kullanıldığında değer kazanır.

Aşk ve Birliktelik

Mevlânâ’nın felsefesinin merkezinde aşk vardır. Bu aşk, hem ilahi aşkı hem de insani aşkı kapsar. “Aşkta ölen diriler, aşksız yaşayan ölülerdendir” der. Aşk, insanı benliğinden kurtarır ve onu evrensel birliğe ulaştırır.

İnsanın Özü ve Hakikati

İnsan, özünde ilahi bir cevherdir. “Sen, sandığından daha büyüksün” diyen Mevlânâ, insanın potansiyelinin sınırsız olduğunu belirtir. İnsan, kendini tanıdıkça bu potansiyeli açığa çıkarır ve İnsan-ı Kâmil mertebesine yaklaşır.

Üç Düşünürün Ortak Temaları

Yûnus Emre, Hacı Bektâş Velî ve Mevlânâ’nın düşüncelerinde birçok ortak tema vardır. Bu temalar, Türk-İslam tasavvuf geleneğinin temel taşlarını oluşturur. Her üç düşünür de insanın manevi gelişimini, sevgiyi ve hoşgörüyü merkeze alır.

Bu düşünürlerin ortak vurgusu, dinin sadece şekilsel ibadetlerden ibaret olmadığı, asıl önemli olanın kalp temizliği ve güzel ahlak olduğudur. Hepsi de insanın sürekli bir gelişim ve olgunlaşma süreci içinde olduğunu kabul eder.

İnsan-ı Kâmil Anlayışı

İnsan-ı Kâmil, her üç düşünürün de idealize ettiği insan modelidir. Bu model, hem zahiri hem batıni ilimlerde yetkin, ahlaken olgun, Allah’a ve insanlara karşı sorumluluklarını bilen insandır. İnsan-ı Kâmil, kendi nefsini terbiye etmiş, kibirden ve bencillikten arınmış kişidir.

Bu anlayışa göre her insan, potansiyel olarak İnsan-ı Kâmil olabilir. Bunun için gerekli olan, sürekli çaba, sabır ve Allah’a yakınlaşma arzusudur. İnsan-ı Kâmil, topluma örnek olan, insanları iyiliğe ve güzelliğe yönlendiren kişidir.

Gönül Merkezli Din Anlayışı

Her üç düşünür de dinin merkezine gönlü koyar. Gönül, Allah’ın tecelli ettiği yerdir. Bu nedenle gönül kırmak, en büyük günahlardan biridir. “Gönül Kabe’den üstündür” anlayışı, bu düşünürlerin ortak vurgusudur.

Gönül merkezli din anlayışında, şekilsel ibadetler ancak samimi bir kalple yapıldığında değer kazanır. Namaz, oruç, hac gibi ibadetler önemlidir, ancak bunlar kalp temizliği olmadan eksik kalır. Asıl ibadet, gönülden yapılan ve insanı Allah’a yaklaştıran ibadettir.

Sevgi ve Hoşgörü Felsefesi

Sevgi ve hoşgörü, bu üç düşünürün felsefesinin temelini oluşturur. “Yaradılanı severim Yaradan’dan ötürü” diyen Yûnus, “İncinsen de incitme” diyen Hacı Bektâş, “Gel, gel, ne olursan ol yine gel” diyen Mevlânâ, hepsi de evrensel bir sevgi ve hoşgörü mesajı verir.

Bu sevgi anlayışında, din, dil, ırk ayrımı yoktur. Tüm insanlar, Allah’ın kulları olarak eşittir ve saygıyı hak eder. Hoşgörü, farklılıkları zenginlik olarak görmek, herkesi olduğu gibi kabul etmektir.

Clemens’in İnanç-Akıl İlişkisi

İskenderiyeli Clemens (MS 150-215), erken dönem Hıristiyan düşünürlerinden biridir. O, inanç ve akıl arasında bir çatışma olmadığını, aksine bu ikisinin birbirini tamamladığını savunur. “Anlamak için inanıyorum” der ve imanın, aklın önünü açtığını belirtir.

Clemens’e göre gerçek bilgi, hem inanç hem de akıl yoluyla elde edilir. Salt akıl, insanı hakikate ulaştırmada yetersizdir; aynı şekilde salt inanç da körü körüne bir bağlılığa yol açar. İkisinin dengeli bir birlikteliği, insanı hakikate götürür.

Anlamak İçin İnanmak Düşüncesi

Clemens’in “Anlamak için inanıyorum” sözü, imanın epistemolojik (bilgisel) bir işlev gördüğünü ifade eder. İman, aklın kavrayamadığı hakikatlere bir kapı açar. Örneğin, evrenin yaratılışı, hayatın anlamı gibi sorular, salt akılla cevaplanamaz.

Bu düşünce, tasavvuftaki marifet anlayışıyla benzerlik gösterir. Nasıl ki tasavvufta hakiki bilgiye ulaşmak için gönül gözü açılmalıysa, Clemens’e göre de hakikati anlamak için önce iman etmek gerekir. İman, aklın ışığını yakan meşaledir.

İmanın Akılla Temellendirmesi

Clemens, körü körüne imanı reddeder. İman, akılla temellendirilmeli ve sorgulanmalıdır. Akıl, imanı güçlendirir ve onu sağlam temellere oturtur. Bu yaklaşım, İslam düşüncesindeki “tefekkür” (düşünme) kavramıyla paralellik gösterir.

Akıl ve imanın birlikteliği, insanı hem dünyevi hem de uhrevi konularda doğru yola götürür. Akıl olmadan iman hurafeleşir, iman olmadan akıl da mekanikleşir ve insanı manevi boşluğa sürükler.


Önemli Terimler Özeti

  • Tasavvuf: İslam’ın manevi boyutu, insanın içsel yolculuğu ve Allah’a yakınlaşma çabası
  • İnsan-ı Kâmil: Manevi ve ahlaki olgunluğa erişmiş, örnek insan modeli
  • Gönül: İnsanın manevi merkezi, Allah’ın tecelli ettiği kalp
  • Marifet: Yaşayarak ve hissederek edinilen derin, içsel bilgi
  • İlim: Öğrenilen bilgi, hem zahiri hem batıni bilgiyi kapsar
  • Nefis: İnsanın benliği, kontrol edilmesi gereken içsel güç
  • Tevazu: Alçakgönüllülük, kibrin zıttı
  • Cömertlik: Mal, beden, can ve gönül olarak paylaşma erdemi
  • Edep: Güzel ahlak, terbiye ve görgü
  • Sabır: Zorluklar karşısında metanet ve dayanma gücü
  • Adalet: Hak ve hukuka uygunluk, dengeli davranış
  • Aşk: İlahi ve beşeri sevginin en yüce hali

👍 2025-2026 Güncel Müfredat
16 Ders Saati📂 11. Sınıf Felsefe
Bu yazıda bulunan terimler ayrıca anlatılmamıştır. Bu yazıdaki bir terimin ayrıca anlatılmasını istiyorsanız aşağıdaki yorum kısmından bize ulaşabilirsiniz.
Sistememizde bu yazıda bahsi geçen kişilere ait bir biyografi bulunamamıştır.
Benzer İçerikler
MÖ 6. Yüzyıl-MS 2. Yüzyıl Felsefesinin Örnek Düşünce ve Argümanlarının Değerlendirilmesi
Felsefe

MÖ 6. Yüzyıl-MS 2. Yüzyıl Felsefesinin Örnek Düşünce ve Argümanlarının Değerlendirilmesi

İçeriğe Git>
MÖ 6. Yüzyıl-MS 2. Yüzyıl Felsefesinin Karakteristik Özellikleri
Felsefe

MÖ 6. Yüzyıl-MS 2. Yüzyıl Felsefesinin Karakteristik Özellikleri

İçeriğe Git>
MS 2. Yüzyıl-MS 15. Yüzyıl Filozoflarının Felsefi Görüşlerinin Analizi
Felsefe

MS 2. Yüzyıl-MS 15. Yüzyıl Filozoflarının Felsefi Görüşlerinin Analizi

İçeriğe Git>
20. Yüzyıl Felsefesinin Karakteristik Özellikleri
Felsefe

20. Yüzyıl Felsefesinin Karakteristik Özellikleri

İçeriğe Git>
MS 2. Yüzyıl-MS 15. Yüzyıl Felsefesinin Karakteristik Özellikleri
Felsefe

MS 2. Yüzyıl-MS 15. Yüzyıl Felsefesinin Karakteristik Özellikleri

İçeriğe Git>
MÖ 6. Yüzyıl-MS 2. Yüzyıl Filozoflarının Felsefi Gör�üşlerinin Analizi
Felsefe

MÖ 6. Yüzyıl-MS 2. Yüzyıl Filozoflarının Felsefi Görüşlerinin Analizi

İçeriğe Git>
Copyright © 2025 Bikifi
Star Logo
tiktok Logo
Pinterest Logo
Instagram Logo
Twitter Logo