Beylik Dönemi’nde Osmanlı Askeri Yapısı

📅 22 Ocak 2025|22 Ocak 2025
Güncel
Beylik Dönemi’nde Osmanlı Askeri Yapısı

Konu Özeti

Osmanlı Beyliği’nin kuruluşunda alplar ve gaziler etrafında şekillenen askerî yapı, zamanla Ahilik ve gaza ruhuyla güçlendi. Aşiret kuvvetleriyle başlayan fetih hareketleri, Orhan Gazi döneminde yaya ve müsellemler adıyla ilk düzenli orduyu oluşturdu; böylece Osmanlı askerî teşkilatı temellendi.

Bu konuda
  • Osmanlı’nın ilk düzensiz kuvvetlerini ve gaza anlayışını
  • Alp ve gazi kavramlarının Türk-İslam tarihindeki yerini
  • Ahilik teşkilatıyla askeri güç arasındaki bağlantıyı
  • Yaya ve müsellem ordusunun kuruluş ve işleyişini
öğreneceksiniz.
Reklamsız Bikifi Mobil Uygulaması!

Osmanlı Devleti’nin ilk yıllarında sürekli ve düzenli orduları yoktur. Fetihler; aşiret kuvvetleri, gönüllüler, alperenler ve akıncılar tarafından yapılmıştır. Sınırların genişlemesi ile bu düzenin yetersiz olduğunu anlayan Osmanlılar düzenli ordu kurmak için harekete geçmiştir. Osmanlı askeri teşkilatının temelini Türkmen savaşçılar oluşturmuştur.

Osmanlı Beyliği’nin ilk savaşçı sınıfını; Osman Gazi’nin etrafında gaza ve ganimet amaçlı toplanan alplar ve gaziler oluşturmuştur. Ertuğrul Gazi ve Osman Gazi’nin silah arkadaşları olarak geçen Akça Koca, Konur Alp, Abdurrahman Gazi, Samsa Çavuş, Turgut Alp, Saltuk Alp, Hasan Alp gibi şahsiyetlerin kendilerine bağlı küçük kuvvetleri vardır. Anadolu’nun uç bölgelerinde toplanan Türkmenler doğuda Moğollara; batıda Bizanslılara karşı gaza hareketinin ön safında mücadele etmiştir.

Aşıkpaşazade, Osmanlı Devleti’nin kuruluş sürecinde önemli rol oynayan dört farklı topluluktan söz eder. Bu grupları; Gaziyân-i Rûm, Ahiyân-i Rûm, kadınların oluşturduğu Bâciyân-i Rûm ve dervişlerden oluşan Abdalân-ı Rûm şeklinde sıralar. Söz konusu topluluklar, sahip oldukları kuvvetlerle seferlere destek vermişlerdir.

Alplar ve Gaziler

Alplar (Alp) ve Gaziler (Gazi), Türk-İslam tarihinin önemli iki kavramıdır. Her ikisi de savaşçı karakteri öne çıkan, toplumun savunmasında ve genişlemesinde rol oynayan kahramanları ifade eder.

“Alp” kelimesi, Türk kültüründe “cesur, kahraman, yiğit” anlamlarına gelir. İlk olarak Orta Asya bozkırlarında, Türk boyları arasında görülür. Alp; yiğit, kahraman, cesur ve bahadır anlamlarına gelen bir unvandır. Alplar, yalnızca savaş alanında değil, sosyal hayatta da öncü konumdadır. Gerek toplumu korumak, gerekse adalet sağlamak ve liderlik etmek gibi görevler üstlenirler. Alplık geleneği, Orta Asya’dan Anadolu’ya dek uzanan coğrafyada kahramanlık ve erdemi temsil etmesiyle Türk kültüründe önemli bir yere sahiptir. Alp karakteri, destanlarda ve halk hikayelerinde sıklıkla işlenmiştir.

Alplık müessesesinin nasıl meydana geldiği veya kim tarafından kurulduğu bilinmemektedir. Alp olmanın kesin kuralları ve ayrıcalıkları yoktur. Kahramanlık yapanlar, itibarlı olanlar alp unvanına kavuşmuşlardır. Tarihte alp unvanı ile bilinen ilk hükümdar Saka Türklerinin hükümdarı Alp Er Tunga’dır. Hunlar, Kök Türkler ve Uygurlar da alp unvanını kullanmışlardır. Selçuklu hükümdarlarından Alp Arslan da isminin önünde alp
unvanını kullanmıştır çünkü Alp Arslan da bir alp ve bir kahramandır.

Türk devletlerinin kuruluşunda etkili olan alplar, İslami dönem Türk devletlerinde alp gaziler olmuştur. Alplar;Osmanlı Devleti’nin kurulmasında ve genişlemesinde önemli rol oynamışlardır. Bunlar daha çok devletin sınırlarında ve uç bölgelerinde yaşamışlardır. Karamürsel Alp, Konur Alp, Gündüz Alp, Akçakoca, Samsa Çavuş gibi alplar en tanınmışlarındandır.

📚EK BİLGİ:

Ahilik

Ahilik, 13. yüzyılda Anadolu’da ortaya çıkan bir esnaf ve sanatkar örgütlenmesi olup aynı zamanda toplumsal dayanışmayı, ahlaki ve manevi değerleri ön planda tutan bir teşkilattır. Temelinde, İslamiyet’in etik prensipleri ve Türk töresi yer alır. Ahi kurumunun kurucusu olarak Ahi Evran (Şeyh Nasreddin Mahmud El-Hoyî) kabul edilir.

Ahilik, üyelerinin dürüstlüğünü, çalışkanlığını, yardımseverliğini ve mesleki ehliyetini esas alan bir sistemdir. Ahilerin bir araya gelerek oluşturduğu bu cemiyete “fütüvvet” adı verilirdi. Kişisel menfaatten ziyade toplumsal faydayı gözetmek, Ahiliğin en önemli prensiplerindendir. Ahilikte, genç bir çırak mesleğin inceliklerini öğrenirken aynı zamanda ahlaki ve manevi eğitim de alır. Ustalık ve kalfalık mertebelerine geçiş için yeterlilik sınavları, törenler ve ritüeller düzenlenir. Zor durumda olan üyeleri desteklemek, ihtiyaç sahiplerine yardımda bulunmak ve sosyal adaleti gözetmek Ahiliğin temel görevlerinden biridir. Bu yardım ve dayanışma kültürü, Anadolu’da huzurlu ve güvenli bir toplumsal yapının gelişmesine katkıda bulunmuştur. Esnaf ve sanatkarlar arasındaki dayanışmayı ve haksız rekabeti önleyen kurallarıyla toplumsal düzeni sağlamıştır. Fiyatlandırma, kalite kontrol ve müşteri memnuniyeti gibi konularda da sıkı denetim mekanizmaları getirmiştir.

13. yüzyıldan itibaren Anadolu’da siyasi istikrarsızlık yaşandığı dönemlerde Ahilik, ekonomik ve toplumsal denge unsuru olmuştur. Osmanlı Devleti’nin kuruluş sürecinde, Ahilik mensupları hem toplumsal dokunun güçlenmesinde hem de ticaret ve zanaatın gelişmesinde önemli rol oynamıştır.

Sonuç olarak, Ahilik; yalnızca bir esnaf örgütlenmesi değil, aynı zamanda topluma ahlak, dayanışma ve yardımlaşma temelinde düzen getiren, üyesine mesleki ve manevi eğitim veren, Anadolu kültürünün şekillenmesinde büyük pay sahibi bir teşkilattır.

Selçuklular döneminde kök salan Ahilik, Anadolu’nun ilk fethedildiği yıllarda Rum gazileri, alplar ve alperenler gibi örgütlü sosyal yapılar arasında önemli bir konuma sahipti. Güvenliği sağlamak ve düzeni korumak amacıyla askeri ve siyasi bir güç odağı olan Ahilik teşkilatında yetişen gençlere, atıcılık, binicilik ve kılıç kullanma gibi temel askerî beceriler kazandırılırdı. Bu yönüyle Ahilik, ülkenin savunmasında ve toplumsal düzenin tesisinde alplık teşkilatıyla sıkı bir ilişki kurmuştu. Böylece Ahiler, alplık ruhuyla erenliği birleştiren bir hayat tarzını benimseyerek hem manevî hem de askeri yönü güçlü bir oluşum haline gelmişlerdi.

📚EK BİLGİ:

Gaza

Gaza, İslam kültüründe din uğruna yapılan savaş veya sefer anlamına gelir. Kavram, tarih boyunca özellikle Türk-İslam devletlerinde hem dini hem de siyasi bakımdan önemli bir itici güç olmuştur. “Gaza”, Arapça kökenli bir kelime olup “düşmanla savaşmak, sefere çıkmak” gibi anlamlar taşır. İslam tarihinde “cihad” kavramıyla yakından ilişkilidir. Ancak genellikle “gaza” kelimesi, askeri seferin bizzat fiili uygulamasını ifade eder.

İslamiyet’te kutsal değerleri, vatanı ve inancı koruma amacıyla yapılan mücadeleler dini bir vecibe olarak kabul edilir. Bu bağlamda gaza, sadece askeri bir faaliyet değil, aynı zamanda dini ve ahlaki bir sorumluluk olarak görülür. Karahanlılar, Gazneliler gibi ilk Türk-İslam devletlerinden itibaren “gaza” fikri, fetihleri meşrulaştırıcı ve motive edici bir unsur olmuştur. Anadolu’nun fethi sürecinde Rumlara karşı yapılan mücadeleler “gaza” ruhu ile şekillenmiş, bu ruh halk arasında büyük kabul görmüştür.

Osman Gazi ve çevresindeki uç beyleri, fetihlerini “gaza” anlayışıyla temellendirerek meşruiyet kazandı. “Gazi” unvanı, hem dini hem de askeri başarının simgesi oldu. Osmanlılar, özellikle kuruluş ve yükselme dönemlerinde gaza fikrini, hem iç birliği sağlamak hem de dışarıya karşı fetihçi politikalarını haklı göstermek için kullandı. Gazi unvanına sahip olan sultan veya beyler, halkın nazarında kahramanlık ve dini önderlik mertebesine yükselirdi. Gaza, sadece askeri bir hareket değil, kültürel, sosyal ve dini bir bütünlüğü de ifade ederdi.

Gaza seferlerinden zaferle dönenler “gazi” unvanı alarak toplumda saygın bir konuma yerleşirdi. Bu kimlik, dönemin destan ve hikayelerinde de önemli ölçüde yüceltilmiştir. Uç bölgelerde bulunan gaziler, hem askeri hem de sosyal anlamda örgütlenmiş yapılara sahipti (örneğin, ahiler, alpler, dervişler gibi). Bu sayede fethedilen topraklarda İslam’ın yayılması ve korunması kolaylaşıyordu. Gaza seferleri, ganimet kazanımı yoluyla devletin gelirlerini artırdığı gibi yeni fethedilen bölgelerde iskan ve imar faaliyetlerini de teşvik etti. Gaza, bir yandan coğrafi yayılmayı ve askeri başarıyı hedefleyen pratik bir strateji, öte yandan dini ve milli bir heyecan kaynağıdır. Osmanlı örneğinde görüldüğü üzere, “gaza” fikri, devletin ideolojik bütünlüğünü sağlamış, halkın fetihlere desteğini artırmış ve Anadolu’daki toplumsal-kültürel dokunun şekillenmesinde büyük rol oynamıştır.

Sonuç olarak, gaza hem askeri bir seferi hem de dini bir sorumluluğu ifade ederek Türk-İslam tarihinde merkezi bir yere oturmuş; Anadolu’da devletleşme süreçlerine ve toplumun kültürel-ahlaki değer yargılarına güçlü bir etki yapmıştır.

“Gazi” unvanı, İslam inancını yaymak veya korumak amacıyla yapılan savaşlarda üstün kahramanlık gösteren kişilere verilen addır. Gaziler; alpın daha çok İslamiyet döneminde gaza ile kaynaşmış halini anlatmaktadır. Osmanlı Beyliği’nin kurucusu Osman Gazi ve çevresindeki savaşçılar, “gazi” kavramını benimseyerek fetihlerini dini bir motivasyonla gerçekleştirmişlerdir. Bu “gaza” ideolojisi, Osmanlı’nın yayılmasında ve meşruiyet kazanmasında önemli rol oynamıştır. Gaziler, seferlere katılarak yeni toprakların fethini sağlamış, aynı zamanda fethedilen bölgelerde İslam’ın yayılması ve korunması için çalışmışlardır. Böylece askeri başarının yanı sıra manevi bir önderlik de üstlenmişlerdir.

Özetle, Alplar daha çok Türk kültüründe köklü bir kahramanlık ve cesaret timsalini ifade ederken, Gaziler İslam dini uğruna savaşan ve bu inancı yayma veya koruma amacıyla hareket eden kahramanlardır. Bu iki kavram, özellikle Osmanlı Beyliği’nin kuruluş devrinde iç içe geçmiş ve hem askeri hem de manevi yönden devletin gelişiminde büyük rol oynamıştır.

Osmanlı’nın İlk Düzenli Askeri Teşkilatı: Yaya ve Müsellemler

Yaya ve Müsellemler, Orhan Bey zamanında Vezir Alaeddin Paşa ve Bursa Kadısı Çandarlı Kara Halil’in teklifleri doğrultusunda oluşturulmuştur. Bu birliğin oluşturulmasında Bursa’nın fethi de etkili olmuştur.

Düzenli birliklerin atsız askerine “yaya”, atlı askerine de “müsellem” denilmiştir. Halktan ayırt edilebilmeleri için ise askerlerin başına “ak börk” giydirilmiştir. Biner kişilik gruplar halinde teşkilatlanmışlardır. Askerleri ise Vezir Çandarlı Kara Halil Türkler arasından seçmiştir. Yaya denilen piyade sınıfında her on kişiye bir onbaşı, her yüz kişiye bir yüzbaşı tayin edilmiştir. Müsellem adı verilen atlı birliklerde ise her otuz kişi bir ocağı meydana getirmiştir.

Yaya ve müsellemlere savaş olmadığı zaman ziraat yapmaları için toprak tahsis edilmiş ve vergilerden de muaf tutulmuştur. Yaya ve müsellemler, Orhan Bey zamanında Hassa Ordusu sayılmıştır.

Orhan Gazi’nin kurmuş olduğu, yaya ve müsellemlerden sonra mesleği tamamen askerlik olan Azeb teşkilatı kurulmuştur.

XV. yüzyılın ortalarına kadar fiilen silahlı hizmette bulunmuş olan yaya ve müsellemler, Kapıkulu Ocaklarının gelişmesiyle yerlerini onlara bırakmıştır.

Bu yazıda bulunan terimler ayrıca anlatılmamıştır. Bu yazıdaki bir terimin ayrıca anlatılmasını istiyorsanız aşağıdaki yorum kısmından bize ulaşabilirsiniz.
Sistememizde bu yazıda bahsi geçen kişilere ait bir biyografi bulunamamıştır.
Benzer İçerikler
Devletleşme Sürecinde Osmanlı-Bizans İlişkileri
Tarih

Devletleşme Sürecinde Osmanlı-Bizans İlişkileri

İçeriğe Git>
Osmanlı Devleti’nin Rumeli’deki İskan ve İstimalet Politikası
Tarih

Osmanlı Devleti’nin Rumeli’deki İskan ve İstimalet Politikası

İçeriğe Git>
Anadolu’da Türk Siyasi Birliğini Sağlama Çabaları
Tarih

Anadolu’da Türk Siyasi Birliğini Sağlama Çabaları

İçeriğe Git>
Orta Çağ’daki Siyasi ve Askeri Gelişmeler
Tarih

Orta Çağ’daki Siyasi ve Askeri Gelişmeler

İçeriğe Git>
Anadolu’nun İlk Siyasi Teşekkülleri
Tarih

Anadolu’nun İlk Siyasi Teşekkülleri

İçeriğe Git>
I. Dünya Savaşı (1914-1918)
Tarih

I. Dünya Savaşı (1914-1918)

İçeriğe Git>
Copyright © 2025 Bikifi
Star Logo
tiktok Logo
Pinterest Logo
Instagram Logo
Twitter Logo