1960 Sonrası Türkiye’de Yaşanan Siyasi, Ekonomik ve Sosyal Gelişmeler

📅 30 Ocak 2023|21 Ocak 2023
1960 Sonrası Türkiye’de Yaşanan Siyasi, Ekonomik ve Sosyal Gelişmeler

Konu Özeti

1960 sonrası Türkiye'de askeri darbeler yapılarak demokrasiye engel olunmuştur. Ekonomi politikası tamamen değişmiş ve bu yönde adımlar atılmıştır. Sosyal devlet anlayışı çerçevesinde değişimler ve gelişimler yaşanmış, kültürel hayat farklı bir boyut kazanmıştır.

Bu konuda
  • Türkiye'de yaşanan askeri darbelerin nedenlerini ve sonuçlarını
  • 1961 ve 1982 Anayasalarının benzerliklerini ve farklılıklarını
  • Göçlerin ekonomiye ve sosyal hayata etkilerini
  • Ekonomide yaşanan gelişmeleri ve izlenilen politikaları
öğreneceksiniz.
Instagram Logo
Bikifi Instagram'da

Askeri Darbeler

Türkiye Cumhuriyeti; milli egemenlik anlayışına dayanmaktadır. Milli egemenliği esas alan bir devlette yöneticiler seçimle işbaşına gelmekte ve yine seçimle görevlerini bırakmaktadırlar. Yöneticiler ve kamu görevlileri, görev süreleri içinde görevlerini anayasanın belirlediği sınırlar içinde yapmaktadırlar. Bu tarz işleyen yönetim ise demokratik bir yönetimdir.

1923’te cumhuriyetin ilanı ile Türkiye Cumhuriyeti, bu demokratik esasa dayanarak kurulmuştur. Türkiye Cumhuriyeti milli egemenliğe dayanmış olsa da yakın tarihlerde milli egemenliğe aykırı olan müdahaleler yaşamıştır. Bu müdahaleler tarihe askeri darbe adını alarak geçmiştir. Askeri darbeler Türk demokrasisinin gelişimine ve Türk Silahlı Kuvvetlerini siyasi alana çekerek silahlı kuvvetlerin tarihi geleneğine ve işleyişine zarar vermiştir.

📚EK BİLGİ:Darbe; bir ülkede seçilmiş hükümeti baskı kurarak veya zor kullanarak demokratik olmayan bir yolla istifa ettirme ya da devirme eylemine verilen addır.

II. Dünya Savaşı’ndan sonra Türkiye’de çok partili demokratik hayat başlamış ve 1950 seçimini kazanarak iktidara Demokrat Parti geçmiştir. 1954 ve 1957 seçimlerini kazanan DP; 1955’ten sonra ekonomik büyümenin durması ve DP iktidarının halkın belli kesimlerine verdiği sözleri tutamamış olması, ülkede bunalım ortamı yaratmıştır.

Bu bunalım için alınan önlemleri; kimileri DP’nin otoriterleşmeye başlaması olarak değerlendirmiştir. Bu ortamda iktidarın seçimle değil, kuvvet yoluyla el değiştirmesi amacıyla Türk Silahlı Kuvvetleri içinde kurulan bir cunta, antidemokratik ve hukuka aykırı bir uygulamayla 27 Mayıs 1960’ta yönetime el koymuştur. Demokrat Parti kapatılmış ve parti yöneticileri Yassıada’da kurulan bir mahkemeyle yargılanmıştır. Mahkeme sonucunda Başbakan Adnan Menderes, bakanlardan Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan idam edilmiştir. 27 Mayıs Askeri Darbesi, tüm darbeler gibi, antidemokratik ve hukuka aykırı bir harekettir. 1960 darbesini 1971 Askeri Muhtırası takip etmiştir.

1961 Anayasası sonrasında yeni anayasanın sağladığı ortamda farklı siyasi hareketler gelişme göstermiştir. Siyasal örgütlenmeler serbestçe yapılabilmiştir. Temsili demokrasinin getirilmesiyle toplumun her kesimi mecliste temsil edilebilir hale gelmiştir. Özellikle, aşırı politik gruplar yaygın bir şekilde örgütlenmiştir.

Artan politik gerilim yeni bir askeri darbeyi de getirmiştir. 12 Mart 1971’de Genel Kurmay Başkanı ve dört kuvvet komutanının imzaladıkları bir muhtıra ile ortaya çıkan darbe, Türk siyasi tarihinde 12 Mart Muhtırası olarak adlandırılmıştır.

27 Mayıs Askeri Darbesi’nden farklı olarak bu sefer yönetime el konulmamış ve parlamento kapatılmamıştır. Fakat askeri komuta heyeti, antidemokratik bir yöntemle, hükümeti ve Meclis’i muhtıradaki şartları yerine getirilmediği takdirde TBMM’yi kapatacaklarını söyleyerek tehdit etmiştir. Muhtıradaki ilk istek; görevdeki hükümetin istifa etmesi olmuştur. Seçimle göreve gelmiş olan Adalet Partisi Hükümeti ve Başbakan Süleyman Demirel istifa etmiştir. Böylece adı ‘ara rejim’ olarak konulan 12 Mart Dönemi başlamıştır.

1970’lerin ikinci yarısından itibaren Türkiye’de siyasi gerilim sokaklara taşmıştır. Görev başına gelen hükümetler genelde kısa süreli koalisyon hükümetleri olduğundan ülkede yaşanan siyasi ve ekonomik sorunlara köklü çözümler getirememişlerdir. Artan politik gerilim ve ekonomik darboğaz durumu gerekçe gösterilerek Türk Silahlı Kuvvetleri; komuta kademesi demokrasi dışı bir yöntemle 12 Eylül 1980’de mevcut hükümete askeri darbe yapmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde seçilmiş demokratik yönetime karşı yapılan üçüncü açık, antidemokratik müdahale olmuştur. 12 Eylül askeri yönetimi tarafından hükümet görevden alınmış, TBMM lağvedilmiş, partiler kapatılmış ve anayasa askıya alınmıştır. Siyasi parti liderleri önce askeri üslerde gözetim altında tutulmuş, yargılanmış ve siyasetle ilgilenmeleri yasaklanmıştır. Yaşananlar Türkiye’nin demokratikleşmesinin önünde yeni bir engel oluşturmuştur.

1961 ve 1982 Anayasaları

Türk tarihinde anayasa deneyimi; 1876 Kanun-i Esasi ile başlamıştır. Cumhuriyet ile birlikte ise anayasa anlayışı daha da güçlenmiştir. Türk tarihinde yapılan tüm anayasalar, yazıldığı dönemin siyasi ve sosyal ihtiyaçlarına göre şekillenmiştir.

1921 Anayasası, Milli Mücadele Dönemi’nin ihtiyaçlarını yansıtan daha genel bir metin halinde hazırlanmıştır. 1924 Anayasası ise yeni kurulan Cumhuriyet Türkiye’sinin yapılandırılmasını hedeflemiştir. 27 Mayıs 1960’da iktidardaki Demokrat Partinin askeri bir darbe ile devrilmesi, milli iradenin demokratik olmayan bir biçimde engellenmesi anlamına gelmektedir. Bu bakımdan Türk demokrasisi açısından olumsuz bir gelişme yaşanmıştır.

Bu süreçten sonra Türk demokrasi tarihinde yer alan 1961 ve 1982 Anayasaları aynı olumsuz şartların oluşturduğu anayasa metinleridir.. 27 Mayıs 1960 Darbesi’nden sonra kabul edilen 1961 Anayasası ile 12 Eylül 1980 darbesinden sonra kabul edilen 1982 Anayasası oluşma şartları bakımından benzer özellikler göstermekle beraber içerik olarak farklılıklara sahiptir.

1961 ve 1982 Anayasalarının benzer yönleri;

  • Her iki anayasa da askeri darbe ile oluşturulmuştur.
  • Her iki anayasa da yürürlüğe girmeden önce halkoyuna sunulmuştur.
  • Her iki anayasa da bir askeri, bir sivil kanadın oluşturduğu kurallar aracılığıyla yapılmıştır.

Bu benzerliklerin yanı sıra 1961 ve 1982 Anayasaları yapı bakımından temel farklılıklara da sahiptir.

Bu yapı farklılıkları;

  • 1961 Anayasası ile temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması, yargısal denetime tabii kılınarak önemli bir gelişme sağlanmıştır. Oysa 1982 Anayasası ile devlet otoritesinin ağırlığı artmıştır. Kamu yararının, kişilerin yararından önce geldiği düşüncesi ve toplumsal kaygılar sebebiyle hak ve hürriyetlerde sınırlamalara gidilmiştir.
  • 1961 Anayasası’na göre devletin temel görevi, sosyal devlet görevini yerine getirmektir. 1982 Anayasası ise güçlü devlet, otoriter idare kavramlarını ön plana çıkarmıştır.
  • 1961 Anayasası’na göre 1982 Anayasası, yürütmede cumhurbaşkanının ve başbakanın yetkilerini daha çok güçlendirmiştir.
  • 1961 Anayasası’nda yasama yetkisi, Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu olarak iki meclis arasında bölüşülmüştür. Parlamenter sistem uygulanmış ama iki meclis sistemi getirilmiştir. 1982 Anayasası’nda ise Cumhuriyet Senatosu kaldırılmıştır.
  • 1961 Anayasası’nda çoğulcu bir yapı oluşturulmuş, siyasi partiler güvenceli bir hukuki statüye kavuşturulmuştur. Genel idare içinde özerk yönetimle, kendi kendilerini yönetme yetkisine sahip kuruluşların yapılanmasına izin verilmiştir. 1982 Anayasası’ndaysa siyasi partiler, dernekler, kamu kuruluşlarına getirilen yasaklarla daha az katılımcı demokrasi anlayışı benimsenmiştir. Özerk yönetimle, kendi kendilerini yönetme yetkisine sahip kuruluşların yapılanmasına izin verilmemiştir.
  • 1961 Anayasası’nda Türkiye Cumhuriyeti’nin niteliğini tanımlanırken kullanılan “insan haklarına dayalı” ifadesinin yerine 1982 Anayasası’nda “insan haklarına saygılı” ifadesi kullanılmıştır.
  • 1982 Anayasası, 1961 Anayasası’na göre daha ayrıntılı maddeler içermektedir ve hükümler detaylandırılmıştır.

Göçler ve Sosyal Hayat

Türkiye’de 1960 sonrasında sosyal hayattaki değişiminin en başta gelen unsuru yaşanan iç göçler olmuştur. Daha çok, köyden kente doğru yaşanan bu göçler, hem kent hayatını hem de köy hayatını derinden etkilemiştir. 1950’lerde Türkiye’de yaşanan bu göçler daha çok ekonomik ve beşeri bir zeminde gelişmiştir.

⭐İç göçlerin yaşanmasına etki eden unsurlar;

  • Hızlı nüfus artışı,
  • Köylerde toprakların kalabalıklaşan nüfusa yetmemesi,
  • Modern tarım yöntemlerinin gelişmesiyle köylerde iş gücüne duyulan ihtiyacın azalması,
  • Köylerde yaşayanların kentlerdeki gelişmiş eğitim, sağlık ve kamu hizmetlerinden yararlanmak istemesi,
  • Gelişen ulaşım ağının, köy nüfusunun kentlere hareketini kolaylaştırmasıdır.

Bu nedenlerden dolayı köy nüfusu, kırsalda kente doğru göç etmiştir. Bu göçler ekonomik ve sosyal sorunları ise beraberinde getirmiştir. Göç veren yerlerde tarım alanları boşalmış, tarımsal üretim azalmış ve hayvancılık geri kalmıştır. Göç alan yerlerde ise; çevre kirliliği, gecekondulaşma ve çarpık kentleşme, eğitim, sağlık ve altyapı hizmetlerinin yetersiz kalması ve suç oranının arttığı görülmüştür.

Köy ve kent nüfusları arasındaki dengesizlik, siyasi ve kültürel hayata da yansımış; özellikle gecekondu mahallelerinde altyapı sorunları ve ekonomik imkansızlıklar içinde yaşayan genç nüfusta oluşan sosyal gerilim, dünyadaki gençlik hareketleri ile birleşince 1960’lı yıllarda Türkiye’de aşırı uç politik eğilimler ortaya çıkmıştır. 68 kuşağı olarak adlandırılan gençlik hareketleri bu durumun en somut örneğidir.

🚀 DETAY BİLGİ: 1968, dünya gençliğinin demokrasi adına başkaldırı yılı olmuştur. Gençlik hareketleri, Batı Avrupa’yı, Kuzey Amerika’yı, Orta Doğu’yu, bazı Asya ülkelerini ve hatta Doğu Bloku ülkesi olan Çekoslovakya’yı etkilemiştir. Dünya ölçeğindeki bu hareketlilik Türkiye’de daha önceki yıllarda başlamış olan gençlik hareketlerine ivme kazandırmış; özellikle üniversite gençliğinin eylemleri hızla tırmanışa geçmiştir.

Kent nüfusunun artmasıyla doğru orantılı olarak işçi sayısının artması da sendikal faaliyetlerin yoğunlaşmasını beraberinde getirmiştir. Yaşanan siyasal gelişmeler kültür ve sanat faaliyetlerine de yansımıştır. Özellikle 1960’lı yıllardan itibaren edebiyatta toplumculuk yaklaşımı boy göstermiştir. 1970’lerden itibaren toplumdaki politikleşmenin hızlanması, çarpık kentleşmenin meydana çıkardığı sorunlar ve işsizliğe bağlı dış göç, edebiyatın başlıca konularını oluşturmuştur.

Türk sineması da toplumsal sorunlara ağırlık vererek gelişmiştir. Türk sineması, 1963’te “Susuz Yaz” filmi, Berlin Film Festivali’nde “Altın Ayı” ödülünü kazanarak uluslararası alanda önemli bir ödülün sahibi olmuştur. Türk sinemasının gelişme göstermesiyle ilk kez 1964’te Antalya Film Festivali düzenlenmeye başlanmıştır. Televizyonun Türk toplum yaşamına girmesiyle, sinema ikinci plana itilmiştir.

Aynı zamanda köyden kente göçle oluşan durum beraberinde “arabesk” adı verilen yeni bir müzik anlayışını ortaya çıkarmıştır. Bunun yanında 1960’ların sonunda Batı’da ortaya çıkan Rock’n Roll müzik anlayışı ve yerli folklorun birleştirilmesiyle Anadolu Rock adı altında yeni bir müzik tarzı da oluşmuştur.

Türkiye’de yaşanan bir diğer sosyal değişim de yurt dışına yapılan göçler olmuştur. Bu göçler, Almanya başta olmak üzere çeşitli Avrupa ülkeleriyle Libya ve Suudi Arabistan gibi Orta Doğu ülkelerine olmuştur. Yurt dışı göçlerinin başını çeken Almanya’ya yapılan göçler, 1958’de başlamış, 1960’lı yıllarda hızlanmıştır. Almanya, Türkiye’den işçi talep eden de ilk ülke olmuştur. Yurt dışına göçün iki temel nedeni; Türkiye’de nüfusun hızla artmasıyla iş gücü fazlalığı oluşması ve sanayileşen Avrupa’daki iş gücü ihtiyacının artmasıdır.

Yurt dışına olan göçler 1974’e kadar artarak devam etmiş, fakat 1974’te Batı Avrupa ülkelerinin yabancı iş gücüne ihtiyacının kalmaması nedeniyle göçler durmuştur. Yurt dışına yapılan göçlerin sosyal hayata birtakım etkileri olmuştur. Özellikle Türkiye’nin nitelikli iş gücünün yabancı ülkeler için kullanılması ekonomik ve sosyal bir olumsuzluk oluşturmuştur. Yurt dışındaki Türk işçilerinin Türkiye ekonomisine ise katkıları olumlu olmuştur.

Türkiye’den sanayileşmiş ülkelere yapılan bir başka göç hareketi de beyin göçüdür. Doktor, mühendis, ekonomist, sanatçı vb. çeşitli mesleklerde iyi yetişmiş, yetenekli ve başarılı insanların yurt dışına göç etmesi Türkiye için büyük kayıp olmuştur.

Ekonomide Yaşanan Gelişmeler

Türkiye’nin 1950-1960 yılları arasındaki ekonomi politikası; devletçi ekonomik politikalardan liberal ekonomik politikalara geçiştir. Liberal ekonomiye geçiş; sanayileşmenin özel sektör öncülüğünde gerçekleştirilmesi, serbest piyasa ekonomisi uygulanması, özelleştirmelerin desteklenmesi ve ithalat yasaklarının kaldırılmasıdır.

Uzun bir dönem tek parti yönetiminde yaşayan halk; demokratik haklarını talep etme, ekonomik olarak hayat standartlarını yükseltme ve bunu sağlayacak yolları arama çabasına girmiştir. Ekonomik ve siyasi alanda liberalizmi savunan Demokrat Partinin amacı hızlı büyümedir. Bu amaç doğrultusunda DP Dönemi’nde devletin ekonomideki yeri küçültülerek kamu yatırımları ve özel girişimler geliştirilmeye çalışılmıştır.

Demokrat Parti ülkedeki her türlü yokluğun, kıtlığın ve yoksulluğun nedenini “Devletçilik” olarak göstermiştir. Bu nedenle yoksul halkın umudu olmuştur. Demokrat Parti; ekonomi ve maliye alanında büyük değişiklikler yaparak işsizliği azaltmayı, bazı vergileri kaldırmayı, emekçilerin yaşam koşullarını iyileştirmeyi, işçilere grev hakkı vermeyi, köylülere üretim aracı ve ucuz kredi sağlamayı, boş devlet topraklarını dağıtmayı ve siyasi alanda özgürlükleri genişletmeyi vadetmiştir.

1950’de iktidar olan Demokrat Parti Dönemi’nde dışa kapalı ve korumacı iktisat politikaları hızla terk edilmiş ve serbest dış ticaret rejimi benimsenerek ithalat yasağı kaldırılarak dış pazarlara yönelik bir kalkınma anlayışı izlenmiştir.

1954’ten itibaren Demokrat Parti, dış ticarette ve tarım sektöründe meydana gelen tıkanmalar sonucunda tarıma ve dış ticarete dayalı sanayileşme politikasını terk etmiş ve özelleştirmeye dayalı sanayileşmeye öncelik vermiştir. Böylece enflasyon oranını düşürmeyi, döviz bağımlılığını azaltmayı ve dış ticaret açığını kapatmayı hedeflemiştir. Fakat özelleştirmek istenen kamu kuruluşlarına özel sektörün az fiyat teklif etmesi ya da devletten kredi talep etmesi üzerine bu adımlar da sonuçsuz kalmıştır.

Bu nedenle liberal ekonomi anlayışının tam aksine, Kamu İktisadi Teşekkülleri (KİT) adı verilen devlete ait işletmeler kurulmuştur. 1950-1960 döneminde Türkiye’nin ortalama büyüme hızı %6,3 oranında gerçekleşmiştir. 1960’dan sonra anayasada yer alan sosyal devlet anlayışı doğrultusunda hareket edilmiş ve planlı ekonomiye tekrar geçilmiştir. Fakat dış ticaret açığının kapatılamaması, enflasyon ve bütçe açıkları 1970’li yılların sonunda ekonomiyi işlemez hale gelmiştir. Buna bağlı olarak 24 Ocak 1980’de ekonomiye yön verecek bazı kararlar alınmıştır.

Bu kararların temel hedefleri;

  • Enflasyonun aşağıya çekilmesi,
  • Serbest piyasa ekonomisinin harekete geçirilmesi,
  • Ekonomiyi dışa açarak döviz gelirlerinin artırılmasıdır.

Alınan kararlar doğrultusunda Türkiye ekonomisinde köklü bir liberalleşme süreci başlamıştır. Böylece 1977’de durgunluğa giren ekonomi, yükselmeye başlamıştır.

Türkiye ekonomisinde bu dönemde önemli rol oynayan bir kurum da Uluslararası Para Fonu (International Monetary Fund: IMF) olmuştur. Türkiye, II. Dünya Savaşı sonrası Batı Bloku’na yakınlaşmış ve ABD’nin tasarladığı yeni ekonomik sistemle bütünleşme sürecine girmiştir. Buna uygun olarak 1947’de IMF ve Dünya Bankasına üye olmuştur. ABD ile ilişkilerini stratejik ortaklık düzeyine taşıyan Türkiye, bu kuruluşlardan aldığı krediler ve danışmanlık destekleriyle yeni uluslararası ekonomik düzene ve para sistemine dahil olmuştur.

Türkiye, ilk defa 1950’de Dünya Bankasından ve 1961’de IMF’den kredi almıştır. Daha sonraki dönemlerde danışmanlık yardımı da alan Türkiye, IMF ile kredi ve borçlanma ilişkileri içine girmiştir. Özellikle 1980 sonrasında ekonomik yapılanma ve reform maksadıyla IMF ve Dünya Bankasından danışmanlık desteği ve yüksek meblağlarda kredi temin eden Türkiye, 2008 küresel krizi öncesinde dünyada bu kuruluşlardan en yüksek miktarda kredi alan ülkeler arasına girmiştir. Bu doğrultuda 1994’te Türkiye’deki ekonomik krizin etkilerini yumuşatmak için IMF’nin isteği doğrultusunda yürürlüğe konan program çerçevesinde “5 Nisan” kararları alınmıştır.

11 Mart 1947’de Türkiye’nin üye olduğu IMF ile toplam 19 stand-by anlaşması yapılmıştır. Stand-By Antlaşması, genellikle ödemeler dengesi sorunuyla karşı karşıya kalan ülkelerin IMF (Uluslararası Para Fonu) ile yaptıkları anlaşmaya verilen isimdir. Bu antlaşmayı imzalayan devletler, IMF’den belirli bir parasal destek sağlar ve bunun karşılığında ülkenin mali yapısındaki aksaklıkları gidermek üzere yükümlülük altına girer. 2008 yılında Türkiye, IMF’den borç alma dönemini kapatmıştır. Türkiye, IMF’ye olan borcunun son taksitini 14 Mayıs 2008’de ödemiştir. 422,1 milyon dolar tutarındaki bu ödeme ile Türkiye’nin IMF´ye borcu sıfırlanmıştır.

Türkiye’de ekonomide yaşanan önemli gelişmelerden birisi de KDV uygulaması olmuştur. Böylece ihtisaslaşmanın teşviki, fiyatların genel seviyesinin kontrolü, enflasyonist kaynakların dağılımında uygunluk sağlanması, vergi adaletinin sağlanması, vergi hasılatının artması, vergi kaçakçılığının azaltılması, sanayi üzerindeki vergi yükünün azaltılması sağlanması için 1985 yılında, katma değer vergisi (KDV) yürürlüğe konmuştur. Böylece harcamalar üzerinden alınan KDV vergisi ile yapılan harcamaların tümü vergilendirilmiştir.

1960’lardan İtibaren Türkiye’de Meydana Gelen Sosyo-Kültürel Gelişmeler

Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda ülkeyi kalkındırmak amacıyla yabancıların elindeki demir yolu işletmeleri satın alınarak millileştirilmiştir. TCDD’nin kurulmasıyla da dönemin şartları doğrultusunda devlet, demir yolu yapımına ağırlık vermiştir.

Yine Türkiye’de deniz yolu ile yük ve yolcu taşımacılığı da 1 Temmuz 1926’da Kabotaj Kanunu’nun çıkarılmasıyla gelişmeye başlamıştır. 1950’den sonraki yıllarda ise kara yolları, demir yoluna göre ön plana çıkmıştır. Türkiye’de otomotiv sanayisinin, montaj yoluyla da olsa, kurulması kara yolu taşımacılığının hızla gelişmesine neden olmuştur.

1970’li yılların ikinci yarısından itibaren petrol fiyatlarının artması ve çıkan krizle birlikte petrole dayalı ulaşımda zorluklar yaşanmıştır. Ama 1950’li yıllardan beri uygulanan kara yolu ulaşım politikalarına ağırlık verilmeye devam edilmiştir. Gelişmişliğin göstergelerinden biri kabul edilen otoyolları Türkiye’de ilk defa 1973 yılında hizmete açılmıştır. 1950 sonrası Türkiye’de kara yollarının gelişmesi sonucu yerli otomobil yapma ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Görevin, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demir Yolları (TCDD) işletmesine verilmesi üzerine 23 mühendis “Devrim Arabası” projesine başlanılmıştır.

Türk mühendisler, TCDD’nin Eskişehir’deki fabrikasında, 129 günde tamamıyla yerli üretim olan üç araç yapmıştır. 1988 Devrim Arabası, 29 Ekim 1961’de Cumhuriyetin kuruluş yıl dönümünde gerçekleştirilen sürüş testiyle kamuoyuna takdim edilmiştir. Fakat dönemin şartları içinde bu projeye yeterince sahip çıkılmadığı için yerli otomobil üretimi süreci başarıyla gerçekleştirilememiştir. 1980 sonrası dönemde ise otoyol yapımına hız verilmiş ve kara yoluna yapılan yatırımlar öncelik kazanmıştır.

1927’de İstanbul Radyosu kurulmuştur. 1960 sonrasında dünyadaki gelişmelere uygun olarak Türkiye’de iletişim teknolojisi gelişmiştir.1964 yılında Türkiye Radyo Televizyon Kurumu (TRT) kurulmuştur. 1968’de TRT tarafından televizyon yayını yapılmaya başlanmıştır. 1973’te teleks, 1979’da uydu teknolojisi Türkiye’de kullanılmaya başlanmıştır. Özellikle 1983’ten sonra iletişimde otomatik santrallerinin kullanılması telefonu yaygınlaştırmıştır. Türkiye; 1986 yılında çağrı cihazları, 1994 yılındaysa Mobil İletişim İçin Küresel Sistem teknolojisiyle tanışmıştır. Türkiye’de ilk kez 12 Nisan 1993’te kullanılmaya başlanan internet, GSM ve modern teknoloji araçlarıyla birlikte kullanılarak hızla yaygınlaşmıştır.

✍ Ders Notları
8 Ders Saati📂 12. Sınıf Tarih
Bu Yazıda Geçen Terimler
Sistememizde bu yazıda bahsi geçen kişilere ait bir biyografi bulunamamıştır.
Benzer İçerikler
1990 Sonrası Türkiye’deki Gelişmeler
Tarih

1990 Sonrası Türkiye’deki Gelişmeler

İçeriğe Git>
1960 Sonrası Türk Dış Politikasını Etkileyen Gelişmeler
Tarih

1960 Sonrası Türk Dış Politikasını Etkileyen Gelişmeler

İçeriğe Git>
Atatürk Dönemi Türk Dış Politikası (1923-1938)
Tarih

Atatürk Dönemi Türk Dış Politikası (1923-1938)

İçeriğe Git>
İhtilaller Çağı
Tarih

İhtilaller Çağı

İçeriğe Git>
Osmanlı Topraklarını Paylaşma Mücadelesi
Tarih

Osmanlı Topraklarını Paylaşma Mücadelesi

İçeriğe Git>
1960 Sonrası Dünyadaki Gelişmeler
Tarih

1960 Sonrası Dünyadaki Gelişmeler

İçeriğe Git>
Copyright © 2024 Bikifi
Star Logo
tiktok Logo
Pinterest Logo
Instagram Logo
Twitter Logo