Türkistan’dan Türkiye’ye Türklerde Devlet ve Ordu Teşkilatları

📅 26 Eylül 2025|26 Eylül 2025
Bikifi

Bikifi’de aç → Reklamsız, kesintisiz öğren!

Reklamsız, odaklanmış çalışma

Notunu favorilerine kaydet ve kaybetme

Kaldığın yerden otomatik devam et

Not çalışma yüzdeni otomatik takip et

Tamamen ÜCRETSİZ→250 000+ öğrenciye katıl, ders çalış, yorum yap!

Güncel
Türkistan’dan Türkiye’ye Türklerde Devlet ve Ordu Teşkilatları

Konu Özeti

Türkler, Orta Asya’dan Anadolu’ya uzanan süreçte devlet ve ordu teşkilatlarını geliştirdi. Kut anlayışı, töre kuralları, İslamiyet’le değişen yönetim ve İ’lâ-yı Kelimetullah hedefi öne çıktı. Kurultaydan divana, gulamdan ikta sistemine kadar düzenli bir yapı oluştu.

Bu konuda
  • Türk devlet geleneğinde kut anlayışının önemini ve meşruiyet kaynağı olduğunu
  • Töre kurallarının devlet yönetimindeki rolünü ve sınırlarını
  • İslamiyet’in kabulüyle devlet anlayışındaki değişimleri ve İ’lâ-yı Kelimetullah hedefini
  • Divan-ı A’lâ ve alt divanların işlevlerini
  • ... ve 1 konu daha

öğreneceksiniz.
Reklamsız Bikifi Mobil Uygulaması!

Tarih boyunca Türkler, Orta Asya’dan Anadolu’ya uzanan geniş bir coğrafyada birçok devlet kurmuşlardır. Bu devletlerin yönetim anlayışları, teşkilat yapıları ve askeri sistemleri zaman içinde gelişmiş ve değişmiştir. İlk Türk devletlerinden başlayarak Türkiye Selçuklu Devleti’ne kadar uzanan bu süreçte, hem eski gelenekler korunmuş hem de yeni şartlara uygun düzenlemeler yapılmıştır. Bu derste, Türk devlet geleneğinin temel özelliklerini, İslamiyet’in kabulüyle yaşanan değişimleri ve ordu teşkilatının gelişimini inceleyeceğiz.

Devlet Anlayışı ve Siyasi Yapılar

Türk devlet geleneğinin en temel özelliği, devletin kutsal bir görev olarak görülmesidir. Eski Türkler, devlet yönetimini Tanrı’dan alınan bir yetki olarak kabul etmişlerdir. Bu anlayış, İslamiyet’in kabulünden sonra da farklı bir şekilde devam etmiştir.

İlk Türk Devletlerinde Hâkimiyet Anlayışı

İlk Türk devletlerinde hükümdarlar, yönetme yetkisini doğrudan Tanrı’dan aldıklarına inanıyorlardı. Bu inanış sistemine kut (Tanrı’dan alınan yönetme yetkisi ve gücü) denilmektedir. Nasıl ki bir öğretmenin sınıfı yönetme yetkisi okul müdüründen geliyorsa, Türk hükümdarlarının da devleti yönetme yetkisi Tanrı’dan geliyordu.

Kut Anlayışı ve Meşruiyet

Kut anlayışına göre hükümdar, Tanrı’nın yeryüzündeki temsilcisiydi. Bu anlayış, hükümdara büyük bir güç verse de sınırsız değildi. Hükümdarın bu gücü kullanırken uyması gereken kurallar vardı.

Töre Kuralları ve Sınırlar

Töre (devlet yönetiminde uyulması gereken yazılı olmayan kurallar), hükümdarın yetkilerini sınırlayan en önemli unsurdu. Tıpkı bir futbol maçında hakemin kurallara uyması gerektiği gibi, hükümdar da töre kurallarına uymak zorundaydı. Bu kuralların başında:

  • Halkın refahını sağlamak
  • Adaletli olmak
  • Devletin güvenliğini korumak geliyordu.

Eğer bir hükümdar bu kurallara uymazsa, kut’un kendisinden alınacağına inanılırdı. Yani Tanrı’nın desteğini kaybederdi.

İslamiyet’in Kabulü ve Değişim

Türkler 10. yüzyıldan itibaren İslamiyet’i kabul etmeye başladılar. Bu durum, devlet anlayışında önemli değişikliklere yol açtı. Eski Türk gelenekleri tamamen terk edilmedi, İslami unsurlarla birleştirildi.

Zillullah fi’l-arz Anlayışı

İslamiyet’in kabulünden sonra hükümdarlar kendilerini “Zillullah fi’l-arz” (Allah’ın yeryüzündeki gölgesi) olarak tanımlamaya başladılar. Bu, kut anlayışına benzer bir düşünceydi. Nasıl gölge, güneşten ayrı düşünülemezse, hükümdar da Allah’ın yeryüzündeki temsilcisi olarak görülüyordu.

Bu dönemde hükümdarlar yeni unvanlar almaya başladılar:

  • Sultan (güç sahibi)
  • Melikü’l-mülûk (kralların kralı)
  • Emîrü’l-mü’minîn (müminlerin emiri)

İ’lâ-yı Kelimetullah Hedefi

İslam devletlerinin en önemli hedefi “İ’lâ-yı Kelimetullah” (Allah’ın dinini yüceltmek) oldu. Bu hedef doğrultusunda:

  • Gaza (din uğruna yapılan savaş) ve cihat (kutsal savaş) kavramları önem kazandı
  • Devletin varlık nedeni, İslam’ı yaymak ve korumak olarak görüldü
  • Hükümdarlar, bu görevi yerine getirdikleri sürece meşru sayıldılar

Örneğin, Alparslan’ın Malazgirt Savaşı’na çıkarken “Bu savaş İslam’ın savaşıdır” demesi, bu anlayışın bir yansımasıdır.

Devlet Teşkilatının Gelişimi

Türk devletlerinin yönetim yapısı, basit bir çadır devletinden karmaşık bir imparatorluk sistemine doğru gelişmiştir. Bu gelişim süreci, göçebe yaşamdan yerleşik hayata geçişle paralel ilerlemiştir.

Asya Hun’dan Türkiye Selçuklu’ya Kurumsal Yapı

İlk Türk devletlerinde devlet, hükümdarın şahsi mülkü olarak görülürdü. Buna “il” veya “el” denirdi. Zamanla bu anlayış değişti ve devlet, kurumsal bir yapıya kavuştu. Selçuklularda devlet artık “mülk” olarak adlandırılıyordu ve daha sistemli bir yapıya sahipti.

Meclis Yapıları

İlk Türk devletlerindeki kurultay (devlet meclisi), İslami dönemde yerini divana bıraktı. Kurultay, tüm boy beylerinin katıldığı bir meclis iken, divan daha kurumsal bir yapıydı.

Divan-ı A’lâ (Büyük Divan)

Divan-ı A’lâ (devletin en yüksek karar organı), vezirin başkanlığında toplanırdı. Bu divan, günümüzdeki bakanlar kuruluna benzetilebilir. Önemli devlet meseleleri burada görüşülür ve karara bağlanırdı.

Divan-ı A’lâ’da:

  • Savaş ve barış kararları alınırdı
  • Vergi düzenlemeleri yapılırdı
  • Önemli atamalar gerçekleştirilirdi
  • Halktan gelen şikayetler değerlendirilirdi
Alt Divanlar

Büyük Divan’ın yanında özel görevleri olan alt divanlar da vardı:

  • Tuğra Divanı: Devlet yazışmalarını düzenlerdi (günümüzdeki yazı işleri müdürlüğü gibi)
  • İstîfâ Divanı: Mali işlerle ilgilenirdi (maliye bakanlığı gibi)
  • Arz Divanı: Ordu işlerini yönetirdi (milli savunma bakanlığı gibi)
  • İşrâf Divanı: Denetim görevini yerine getirirdi (sayıştay gibi)

Saray Teşkilatı

Türk-İslam devletlerinde saray, sadece hükümdarın yaşadığı yer değil, aynı zamanda devlet yönetiminin merkeziydi. İlk dönemlerde bârgâh (hükümdarın çadırı) olarak başlayan saray, zamanla büyük bir komplekse dönüştü.

Saray Görevlileri

Sarayda çeşitli görevliler bulunurdu:

  • Hâcib (saray muhafızlarının başı): Günümüzdeki cumhurbaşkanlığı muhafız alayı komutanına benzer
  • Emîr-i candar (hükümdarın özel muhafızı): Hükümdarın kişisel güvenliğinden sorumluydu
  • Emîr-i silah (silah işlerinden sorumlu): Hükümdarın silahlarını taşır ve korurdu

Hükümdarlık Alametleri

Hükümdarların gücünü simgeleyen çeşitli alametler vardı. Bu alametler, İslamiyet öncesi ve sonrası dönemde farklılık gösteriyordu.

İslam Öncesi Alametler

  • Taht: Hükümdarın oturduğu, gücünü simgeleyen özel koltuk
  • Otağ: Hükümdarın özel çadırı (Kızıl Elma gibi)
  • Tuğ: At kuyruğundan yapılan, ordunun önünde taşınan sancak
  • Para: Hükümdar adına basılan sikkeler
  • Bayrak: Devleti temsil eden sembol

İslam Sonrası Alametler

İslamiyet’in kabulünden sonra yeni hükümdarlık alametleri ortaya çıktı:

  • Hutbe: Cuma namazlarında hükümdar adına okunan dua
  • Çetr: Hükümdarın başı üzerinde tutulan şemsiye
  • Saray: Büyük ve gösterişli yönetim merkezi
  • Taç: Hükümdarın başına taktığı süslü başlık
  • Tevki: Hükümdarın imzası ve mührü
  • Nevbet: Belirli zamanlarda çalınan davul ve zurna
  • Hilat: Hükümdarın giydirdiği onur kaftanı

Bu alametlerin her biri, hükümdarın gücünü ve otoritesini temsil ediyordu. Örneğin, hutbede adı okunan kişi, o bölgenin meşru hükümdarı sayılırdı.

Yönetim Sistemleri ve İdari Yapılar

Türk-İslam devletlerinde yönetim, merkezi ve taşra olmak üzere ikiye ayrılırdı. Merkezdeki güçlü yönetim, taşradaki valiler aracılığıyla halka ulaşırdı.

Merkezi Yönetim

Devletin merkez yönetimi, hükümdar ve vezirlik makamı etrafında şekillenirdi.

Vezirlik Sistemi

Vezir (başbakan), hükümdardan sonra devletin en yetkili kişisiydi. Büyük Selçuklu Devleti’nde vezire “sahib-i a’zam” denirdi. Vezir:

  • Divan-ı A’lâ’ya başkanlık ederdi
  • Devlet işlerini hükümdar adına yürütürdü
  • Diğer devlet görevlilerini denetlerdi

Ünlü vezir Nizamülmülk’ün “Siyasetname” adlı eseri, vezirlik makamının ne kadar önemli olduğunu gösterir.

Veraset Sistemi

Türk devletlerinde taht, hanedanın ortak malı olarak görülürdü. Bu anlayış, sık sık taht kavgalarına neden olurdu. Hükümdarın tüm oğulları tahta geçme hakkına sahipti. Bu durum:

  • Kardeşler arasında iç savaşlara yol açardı
  • Devletin zayıflamasına neden olurdu
  • Bazen devletin bölünmesiyle sonuçlanırdı

Örneğin, Büyük Selçuklu Devleti’nin yıkılmasında taht kavgaları önemli rol oynamıştır.

Taşra Yönetimi

Geniş toprakları yönetmek için etkili bir taşra sistemi kurulmuştu.

Melik ve Atabey Sistemi

Selçuklularda şehzadeler, melik unvanıyla çeşitli bölgelere vali olarak gönderilirdi. Bu sistem, şehzadelerin yönetim tecrübesi kazanmasını sağlardı. Her melikin yanında bir atabey (şehzade eğitmeni) bulunurdu.

Atabeylik Güçlü Yönleri
  • Şehzadeler küçük yaştan yönetim öğrenirdi
  • Tecrübeli atabeyler sayesinde iyi yetişirlerdi
  • Tahta geçtiklerinde deneyimli olurlar
Atabeylik Zayıf Yönleri
  • Bazı atabeyler çok güçlenip bağımsız hareket ederdi
  • Merkezi otoriteyi tanımayabilirlerdi
  • Devletin parçalanmasına neden olabilirlerdi

Örneğin, Büyük Selçuklu’nun yıkılmasından sonra birçok atabeylik bağımsız devlet haline gelmiştir.

Valilik Sistemi

Şehzadelerin yönetmediği bölgelere şıhne veya şahne (askeri vali) atanırdı. Bu valiler:

  • Bölgenin güvenliğini sağlardı
  • Vergileri toplardı
  • Adaleti temin ederdi
  • Merkeze karşı sorumlu olurlardı

Adalet ve Hukuk Sistemi

Türk-İslam devletlerinde adalet sistemi, şeri ve örfi hukuk olmak üzere ikiye ayrılırdı. Bu ikili yapı, hem dini hem de geleneksel kuralların uygulanmasını sağlardı.

Şeri Hukuk

Şeri hukuk (İslam dinine dayalı hukuk sistemi), Kuran ve hadislere dayanırdı. Bu sistemde:

  • Evlenme ve boşanma işleri
  • Miras davaları
  • Dini konularla ilgili meseleler ele alınırdı

Kâdılkudât Sistemi

Kâdılkudât (başkadı), şeri mahkemelerin en üst yetkilisiydi. Günümüzdeki yargıtay başkanına benzetilebilir. Kâdılkudât:

  • Diğer kadıları atardı
  • Önemli dini meselelerde fetva verirdi
  • Hükümdarın dini konulardaki danışmanıydı

Örfi Hukuk

Örfi hukuk (geleneksel hukuk), İslam öncesi Türk geleneklerinden gelen kurallardı. Bu sistemde:

  • Devlet işleriyle ilgili suçlar
  • Asayiş meseleleri
  • Vergi davaları ele alınırdı

Emîr-i Dâd ve Divan-ı Mezâlim

Divan-ı Mezâlim (haksızlıkları gideren yüksek mahkeme), sultan başkanlığında toplanırdı. Bu mahkeme:

  • Devlet görevlilerinin yargılandığı yerdi
  • Halkın şikayetlerinin dinlendiği makamda
  • Adaletin son mercii olarak görülürdü

Emîr-i dâd ise bu mahkemenin başkanıydı ve doğrudan sultana bağlıydı.

Ordu Teşkilatı

Türk devletlerinin en güçlü yanlarından biri, düzenli ve disiplinli ordu teşkilatıydı. Bu teşkilat, Hun Devleti’nden başlayarak sürekli gelişti.

Onlu Sistem

Türk ordusunun temeli, Mete Han zamanında kurulan onlu sisteme dayanırdı. Bu sistemde:

  • 10 askerden bir manga
  • 10 mangadan bir bölük (100 kişi)
  • 10 bölükten bir alay (1000 kişi)
  • 10 alaydan bir tümen (10.000 kişi) oluşurdu

Bu sistem, ordunun hızlı ve düzenli hareket etmesini sağlardı. Günümüz ordularında da benzer bir sistem kullanılmaktadır.

Ordu Komuta Kademesi

Ordunun başında çeşitli komutanlar bulunurdu:

  • Beylerbeyi: Tüm ordunun komutanı
  • Subaşı: Bin kişilik birliklerin komutanı
  • Serleşker: Sefere çıkan ordunun genel komutanı

Askeri Birlikler

Selçuklu ordusunda farklı asker sınıfları vardı. Her sınıfın kendine özgü görevleri ve özellikleri bulunurdu.

Gulam Sistemi

Gulam (sarayda yetiştirilmiş profesyonel asker), Türk-İslam devletlerinin en önemli askeri gücüydü. Gulamlar:

  • Küçük yaşta saraya alınırdı
  • Özel eğitimden geçirilirdi
  • Hükümdara mutlak bağlılık gösterirdi
  • Maaşlı asker olarak görev yapardı
Hassa Ordusu

Gulamlardan oluşan hassa ordusu (hükümdarın özel ordusu), daimi ve maaşlı birliklerdi. Bu ordu:

  • Her zaman hazır bulunurdu
  • En iyi silah ve teçhizata sahipti
  • Hükümdarın can güvenliğini sağlardı
  • Savaşlarda merkez kuvveti oluştururdu

İkta Askerleri

İkta sistemi, askeri ve idari bir düzendi. İkta sahipleri:

  • Kendilerine verilen topraktan vergi toplardı
  • Karşılığında belirli sayıda asker beslerdi
  • Savaş zamanı bu askerleri devletin emrine verirdi
  • Barış zamanında bölgenin güvenliğini sağlardı

Örneğin, 1000 dönümlük ikta sahibi bir sipahi, 5 atlı askerle sefere katılmak zorundaydı.

Türkmen Birlikleri

Türkmenler, göçebe yaşayan ve savaşçı gelenekleri olan Türk boylarıydı. Bunlar:

  • Akıncı birlikler olarak görev yapardı
  • Sınır bölgelerinde (uç) yaşardı
  • Düşman topraklarına baskınlar düzenlerdi
  • Ganimetle geçinirlerdi

Silah ve Teçhizat

Türk ordusunun en önemli özelliklerinden biri, kullandığı silah ve teçhizattı.

Hafif Silahlar

Türk askerlerinin kullandığı hafif silahlar şunlardı:

  • Kılıç: Kesici ve delici özellikte, çelikten yapılmış
  • Kalkan: Deri veya metalden, ok ve kılıç darbelerinden korunmak için
  • Gürz: Ağır topuz, zırhlı düşmanlara karşı etkili
  • Topuz: Gürzden daha hafif, yakın dövüşte kullanılan
  • Mızrak: Atlı savaşlarda önemli, uzun saplı delici silah

Türklerin en ünlü silahı ise ok ve yaydı. Türk yayları, diğer milletlerin yaylarından daha güçlü ve uzun menzilliydi.

Kuşatma Silahları

Kale kuşatmalarında özel silahlar kullanılırdı:

  • Arrade: Büyük taş atan mancınık türü
  • Mancınık: Kale duvarlarını yıkmak için kullanılan ağır silah

Bu silahlar, kalelerin alınmasında çok önemliydi. Örneğin, 1064’te Ani’nin fethinde mancınıklar önemli rol oynamıştır.

📚 Konuyla İlgili Terimler Özeti

  • Kut: (⭐⭐⭐) Tanrı’dan alınan yönetme yetkisi ve gücü. İlk Türk devletlerinde hükümdarların meşruiyet kaynağı olan bu inanışa göre, hükümdar Tanrı tarafından seçilmiş ve görevlendirilmiştir. Günümüzde seçimle gelen yöneticilerin halktan aldığı yetki gibi, o dönemde hükümdarlar yetkiyi Tanrı’dan alırdı.
  • İkta: (⭐⭐⭐) Vergi karşılığı toprak ve yönetim sistemi. Devlet, asker ve memurlarına maaş yerine belirli bölgelerin vergilerini toplama hakkı verirdi. İkta sahibi, bu topraktan topladığı vergilerle hem geçimini sağlar hem de belirli sayıda asker besleyerek devlete hizmet ederdi. Günümüzdeki kira geliri gibi düşünülebilir.
  • Gulam: (⭐⭐) Sarayda yetiştirilmiş profesyonel asker sınıfı. Küçük yaşta saraya alınıp özel eğitimden geçirilen bu askerler, hükümdara mutlak bağlılık gösterirdi. Günümüzdeki özel kuvvetler gibi, en zor görevlerde kullanılırdı.
  • Atabey: (⭐⭐) Melik öğretmeni, şehzade eğitmeni. Şehzadelerin hem öğretmeni hem de danışmanı olan atabeyler, onları yöneticilik konusunda yetiştirirdi. Günümüzdeki özel öğretmen ve mentör kavramlarının birleşimi gibidir.
  • Divan-ı A’lâ: (⭐⭐) Devletin en yüksek karar organı. Vezirin başkanlığında toplanan bu meclis, önemli devlet meselelerini görüşür ve karara bağlardı. Günümüzdeki bakanlar kuruluna benzer.
  • Şıhne/Şahne: (⭐) Askeri vali. Özellikle sınır bölgelerinde güvenliği sağlamak için atanan bu valiler, hem idari hem de askeri yetkilere sahipti.
  • Pervane: (⭐) İkta kayıtları ve beratlardan sorumlu görevli. Günümüzdeki tapu müdürü gibi, toprak kayıtlarını tutan ve ikta dağıtımını düzenleyen kişiydi.
  • Kâdılkudât: (⭐) Başkadı, şeri yargının başı. Tüm kadıların üstünde yer alan ve en önemli dini-hukuki meselelerde karar veren yüksek yargı makamıydı.
👍 2025-2026 Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli
20 Ders Saati📂 10. Sınıf Tarih
Bu yazıda bulunan terimler ayrıca anlatılmamıştır. Bu yazıdaki bir terimin ayrıca anlatılmasını istiyorsanız aşağıdaki yorum kısmından bize ulaşabilirsiniz.
Sistememizde bu yazıda bahsi geçen kişilere ait bir biyografi bulunamamıştır.
Benzer İçerikler
Orta Çağ’daki Siyasi ve Askeri Gelişmeler
Tarih

Orta Çağ’daki Siyasi ve Askeri Gelişmeler

İçeriğe Git>
Önemli Askeri Mücadelelerin Türk Tarihinin Seyrine Etkileri
Tarih

Önemli Askeri Mücadelelerin Türk Tarihinin Seyrine Etkileri

İçeriğe Git>
Saray ve Şehir Kültürü
Tarih

Saray ve Şehir Kültürü

İçeriğe Git>
Boylardan Devlete
Tarih

Boylardan Devlete

İçeriğe Git>
Osmanlı Devleti’nin Rumeli’deki İskan ve İstimalet Politikası
Tarih

Osmanlı Devleti’nin Rumeli’deki İskan ve İstimalet Politikası

İçeriğe Git>
Eski Çağ’da Yönetenler ve Savaşanlar
Tarih

Eski Çağ’da Yönetenler ve Savaşanlar

İçeriğe Git>
Copyright © 2025 Bikifi
Star Logo
tiktok Logo
Pinterest Logo
Instagram Logo
Twitter Logo