Komünite: Ekosistemlerin canlı kısmına komünite adı verilir. Her ekosisteme özgü bir komünite bulunur. Örneğin, ormandaki canlıların tümü orman komünitesini oluşturur. Bir komünitede bitki, hayvan ve mikroorganizma türlerinden oluşan binlerce popülasyon bulunabilir. Komüniteler bitki ve hayvan komüniteleri şeklinde olabileceği gibi karma da olabilir.
Komünitede ne kadar çok canlı çeşidi varsa komünitede o kadar büyük olur. Bu yüzden kutuplardaki komüniteler orta enlem komünitelerine göre daha küçüktür. Çevre kirliliğinin komüniteler üzerinde kötü bir etkisi vardır; çünkü çevre kirliliği canlı çeşitliliğini azaltır.
Ekolojik niş: Komünitede bulunan herhangi bir canlının yaşaması için gerçekleştirdiği işlerin hepsi canlının ekolojik nişini oluşturur. Benzer türlerin ekolojik nişleri zamanla değişebilir, bu da benzer türler arasındaki rekabeti azaltır ve bir arada uyum içinde yaşamalarını sağlar.
Karakter kayması: Kaynak paylaşımı, türlerin bir arada yaşamasına izin verse de ekolojik nişin değişmesi canlılarda davranış ve morfolojik değişimlere yol açar. Bu duruma karakter kayması denir.
Komünite Görevlerine Göre Canlı Türleri
Komüniteler incelenirken bazı hayvanları komünitedeki görevlerine göre isimlendirmek, komünitenin sürdürülebilirliğini ölçmek ve anlatmak için pratik bir yoldur. Bu yüzden komünitedeki komünite açısından önemli canlılar aşağıdaki özelliklere göre sınıflandırılır.
- Gösterge Tür
- Baskın (Dominant) Tür
- Kilit Taşı Tür
- İstilacı Tür
Gösterge Tür
Ekolojik toleransları dar olan türler ortamın fiziksel ve kimyasal koşullar hakkında bize daha net bilgiler sağlamaktadır. Örneğin üstteki örnekten yola çıkarsak içerisinde Alabalık yetişen suyun sıcaklığını daha dar bir bant içerisinde tahmin edebiliriz. Bu şekilde ortam koşullarının herhangi birine karşı toleransı zayıf olan ve bulunduğu bölgenin şartları hakkında net bilgiler sağlayan türlere indikatör ya da gösterge tür adı verilir.
Baskın Tür
Komünite içinde sayı ve faaliyet bakımından öne çıkan türlere baskın tür denir. Su ekosistemlerinde genel olarak baskın türlere rastlanmazken kara ekosisteminde genel olarak bitkiler baskın türdür.
Kilit Taşı Tür
Kilittaşı türler, doğal çevrelerine sayılarına nazaran daha önemli etkide bulunan türler. Böyle bir organizma bulunduğu ekosistemde, bir kemerin kilittaşının görevine benzer bir rol oynar. Kilittaşı kemer içindeki diğer taşlardan daha az basınç altında olsa bile, o olmadan kemer çöker. Benzer şekilde bir ekosistemin içinden kilittaşı tür çekilirse, bu tür biyokütle ya da verimlilik içinde küçük bir yer tutsa dahi ekosistemde çok dramatik değişiklikler oluşabilir.
Kuzey Amerika’da, boz ayı avcı olarak değil ama ekosistem mühendisi olarak kilittaşı bir türdür. Okyanus ekosisteminden orman ekosistemine besin transferi yaparlar. Bu transferin ilk aşaması bazen binlerce kilometre olmak üzere akıntıya karşı ırmaklarda yüzen somon ile gerçekleşir. Daha sonra somonu yakalayan ayı, balığı kuru toprağa çıkarır ve çevreye besin yönünden zengin dışkı ve yarı yenmiş balıkları yayar.
İstilacı Tür
Bir bölgeye değişik yollarla gelip yerleşen, doğal düşmanlarının olmadığı bu ortamda hızla üreyen türler istilacı tür olarak tanımlanır. İstilacı türler komünitenin yapısını bozabilir. Doğal topluluklar içine giren levrek ve sazan gibi türleri, bulundukları suyun kimyasal özelliklerini değiştirebilirler. Bu yüzden istilacı tür olarak sınıflandırılırlar.
Rekabet ve Av-Avcı ilişkisi
Kümünitedeki canlılar birbirleriyle rekabet edebilir, birbirlerini avlayabilir veya birbirlerine yem olabilir. Bu ilişkileri şu şekilde inceleyebiliriz.
Rekabet
Komüniteler yapısı gereği belirli alanda belirli sayıdaki canlıları bünyelerinde barındırabilirler. Sınırlı sayıdaki kaynak için tür içinde ve türler arasında rekabet ger çekleşir.
Belirli bir bölgede aynı türün sayısı arttıkça; ışık, ısı, besin gibi bir çok kaynak için tür içi rekabet artar. Tarım alanı olarak kullanılan tarlalarda tür içi rekabet çok iyi gözlemlenebilir. Ekilen bitki çok sık aralıklarla ekildiyse bitki diğer rakipleriyle ışık veya su ihtiyacı için yarışa girecektir. Bu yüzden tarım yaparken ekim aralıklarına dikkat etmek çok önemlidir. Aynı tarlaya geri dönersek ekilen ürün ile yaban otları arasında da su ve ışık için bir rekabet olduğu görülür. Bu da türler arası rekabettir.
Rekabetten Elenme (Gause İlkesi)
Türler arası rekabet, daha çok, nişleri birbirine benzeyen türler arasında yaşanır. Örneğin, farklı iki kuş türü olan ve ülkemizde de zengin bir popülasyona sahip olan, nişleri birbirine yakın, serçe ve sığırcık kuşları, insanların yaşamakta olduğu tarımsal alanlardaki tohum, meyve ve çiçek özleriyle beslenmekte, bu besin kaynaklarını paylaşma konusunda , sürekli, bir rekabet içerisinde bulunmaktadırlar. Ekolojik ihtiyaçları birbirine benzeyen 2 tür, kaynakları kısıtlı bir ortamda, uzun süre, bir arada yaşayamazlar. Er geç türlerden biri ya ortadan kalkar ya da başka bir yere göç eder. Ekolojide bu olaya rekabette elenme ilkesi ya da Gause (Gaus) ilkesi adı verilmektedir.
Av-avcı
Komünitelerdeki bir diğer etkileşim çeşidi de av-avcı ilişkisidir. Daha çok hayvan ağırlıklı komünitelerde görülür. Avlayan hayvana avcı, avlanan hayvana ise av denir.
Avcı sayısı arttıkça avlanma aktivitesi de artacak ve av sayısında düşüş gözlenecektir. Av sayısı düştüğü için avcı tür yemek bulmakta zorluk çekecek ve ufak bir kıtlık başlayacaktır. Bu kıtlık avcı sayısını düşürecektir. Avcı sayısı düşünce av olan türün popülasyonu artacaktır. Bu olay zincirleme bir şekilde komüniteler içinde devam eder. Av – avcı ilişkisini gösteren grafik şöyledir.
Canlılar Arası İlişkiler
Komünitelerde av ve avcı ilişkisi gibi pek çok ilişki bulunmaktadır. Mutualizm, parazitizm, kommensalizm gibi pek çok canlılar arası ilişki bulunur. Bu ilişkilere simbiyotik ilişkiler denir. Simbiyoz “iki farklı türe ait bireylerin ya da popülasyonun yarar ve zarar gözetmeden birlikte yaşaması” şeklinde tanımlanabilir.
Mutualizm
Mutailizmi gerçekleştiren 2 tarafta bu işten yarar sağlar. Genellikle farklı ekolojik nişi olan türler arasında gerçekleşir. Örneğin su aygırları derilerinde bulunan zararlı böceklerden kurtulmak için nehirlere girer ve balıkların zararlı böcekleri yemesine izin verirler. Bu durumda hem su aygırları zararlı böceklerden kurtulmuş olur hem de balıklar besin kaynağı bulmuş olur. Karşılıklı her iki tarafında yararına olan bir durumdur.
Çoğu mutualizm iki tarafın da hayatta kalması için gereklidir. Buna en iyi örnek liken dir. Liken mutualizmi su yosunuyla mantar arasında olur. Su yosunu fotosentez ile besin ve oksijen üretir, mantar üretilen bu ürünlerden payına düşeni alır. Mantar da kökleriyle su yosunu için topraktan su toplar ve oksijenli solunumla ürettiği karbondioksit, su yosununa fotosentezi gerçekleştirmesinde yardımcı olur.
İki tür arasında hayati öneme sahip olmayan mutualizmlere gevşek mutualizm denir.
Kommensalizm
Kommensalizmde tek taraflı yarar görülür. Genellikle kommensalizme konak olan canlı bu birliktelikten etkilenmez. Ağaçlara yuva yapan kuşlar bunun en güzel örneğidir. Benzer şekilde büyük leylek yuvalarında, serçelerin de küçük yuvalar yapması leyleğe zarar vermeyecektir. Av hayvanlarının avladıkları etlerin arta kalanlarını akbaba gibi leş yiyicilerin yemesi de ortaklardan birini etkilemez.
Parazitizm
Parazit ilişkide ortaklardan birisi zarar görürken diğer yarar sağlar. Zarar gören konak canlı, yarar sağlayan parazit canlıdır. Hatta zarar konak canlının ölmesine kadar gidebilir. Parazit canlılar kendi içinde üçe ayrılır. Bir hücreli parazitler, bitkisel parazitler ve hayvansal parazitler.
Amensalizm
İki türden birinin etkilenmediği, diğer türün zarar gördüğü etkileşimlerdir. Amensalizm genellikle rastgele ortaya çıkar. Memelilerden herhangi birisi attığı bir adımla bitki veya böcekleri ezebilir. Memeliler bu durumdan zarar görmez ama bitki veya böcekler zarar görür.
Süksesyon
Komünitelerin en büyük özellikleri zamana göre değişiklik göstermesidir. Ölen ayıların yerine yeni ayılar, ölen bitkilerin yerine yeni bitkiler geçer.
Değişik nedenlerle bozulan komüniteler kendilerini yeniden inşaa etme yeteneğinede sahiptir. Belirli bir bölgede uzun zaman içinde türlerin aşamalı olarak birbirlerinin terini almalarına süksesyon denir. Süksesyonlar, birincil ve ikincil süksesyon olmak üzere 2 sınıfta incelenir.
Birincil Süksesyon
Üzerinde hiçbir canlı olmayan yerlere canlıların yerleşmesiyle gerçekleşir. Birincil süksesyonun başlangıcı olumsuz şartlar yüzünden çok uzun sürebilir. Birincil süksesyonda; likenler, yosunlar, otlar, çalı ve ağaçlar bir süksesyon (sıralı değişim) gösterir.
Liken evresinde, likenler üzerinde hiçbir canlı bulunmayan kaya, toprak veya kum gibi ortamlarda yaşarlar. Likenler bu bölgelerde kökleriyle ve zaman içinde bıraktıkları artıklarla toprak oluşumunu sağlar. Liken evresini yosun evresi takip eder. Yosunlar egemenliği ele geçirerek ortamı nemlendirir ve daha çok omurgasız canlıyı alana çeker. Omurgasız canlıların zaman için ölmesi toprak kalitesini arttırır.
Otlar yavaş yavaş baskın tür olurlar. Otların baskın tür olmasıyla bölgeye hayvanlar gelmeye başlar, canlı çeşitliliği artar. Çalı evresinde, çalı toplulukları alanı ele geçirir ve meyve veren çalı toplulukları oluşmaya başlar. Bu da bir takım canlıların tekrar komüniteye dahil olması demektir.
Süksesyonun son evresi ağaç evresidir. Bu evrede ağaçlarla birlikte, ağaçlara yuva yapan kuş türleri ve ağaçları kullanan maymun gibi canlılar komüniteye dahil olmuşturlar. Ağaç evresi olgunlaşmış bir evredir ve daha üst bir evresi yoktur. Bunun gibi dengeye ulaşmış komünitelere klimaks denir.
İkincil Süksesyon
İkincil süksesyon, daha önce üzerinde canlı bulunan ancak olumsuz şartlar yüzünden yok olan veya zarar gören komünitelerde oluşur. İkincil süksesyonda birincil süksesyondaki gibi toprak oluşumu evresi görülmez. Bu durumda ikincil süksesyonlar daha hızlı gelişir ve birincil süksesyonun ot evresinden hızlıca yukarı yönlü gelişim gösterir. Tarım bittikten sonra boş bırakılan tarlalarda ikincil süksesyon gözlemlenir.