15. Yüzyıl-17. Yüzyıl Filozoflarının Felsefi Görüşlerinin Analizi

📅 14 Eylül 2025|10 Eylül 2025
Bikifi

Bikifi’de aç → Reklamsız, kesintisiz öğren!

Reklamsız, odaklanmış çalışma

Notunu favorilerine kaydet ve kaybetme

Kaldığın yerden otomatik devam et

Not çalışma yüzdeni otomatik takip et

Tamamen ÜCRETSİZ→250 000+ öğrenciye katıl, ders çalış, yorum yap!

Güncel
15. Yüzyıl-17. Yüzyıl Filozoflarının Felsefi Görüşlerinin Analizi

Konu Özeti

15-17. yüzyıl felsefesi, Rönesans ve Reform ile modern düşüncenin temellerini attı. Descartes’ın metodolojik şüphesi, Spinoza’nın panteist etiği ve Hobbes’un toplum sözleşmesi, bilgi, ahlak ve siyaseti yeniden tanımladı. Bu fikirler, insan aklını merkeze alarak günümüz dünyasını şekillendirdi.

Bu konuda
  • Descartes’ın metodolojik şüphe ve ‘Cogito ergo sum’ ilkesini
  • Spinoza’nın panteist evren anlayışı ve erdem kavramını
  • Hobbes’un doğa durumu ve toplum sözleşmesi teorisini
  • Ruh-beden düalizminin felsefi sonuçlarını
  • ... ve 1 konu daha

öğreneceksiniz.
Reklamsız Bikifi Mobil Uygulaması!

Bu dönem, felsefe tarihinde “Modern Felsefenin Doğuşu” olarak adlandırılır. Rönesans’ın getirdiği yenilikçi düşünce anlayışı, bilimsel devrim ve Reform hareketleri, filozofları yeni sorular sormaya ve eski düşünceleri sorgulamaya yöneltmiştir. Ortaçağ’ın dogmatik düşünce yapısından kurtulup, aklı merkeze alan yeni bir felsefe anlayışı gelişmiştir.

Bu derste, modern felsefenin üç önemli kurucusunu tanıyacağız: René Descartes, Baruch Spinoza ve Thomas Hobbes. Her biri farklı alanlarda çığır açan bu filozoflar, günümüz düşünce dünyasının temellerini atmışlardır. Descartes bilgi felsefesiyle, Spinoza etik anlayışıyla, Hobbes ise siyaset felsefesiyle modern dünyayı şekillendiren fikirler ortaya koymuştur.

Şimdi bu üç büyük düşünürün felsefi görüşlerini, onların kendi dönemlerindeki önemiyle birlikte ele alacağız. Her birinin düşünce sistemini anlamak, bugünkü dünyayı da daha iyi kavramamızı sağlayacaktır.

Descartes’ın Felsefesi

René Descartes (1596-1650), modern felsefenin babası olarak kabul edilir. Matematik ve felsefe alanındaki çalışmalarıyla, kesin ve güvenilir bilgiye ulaşmanın yollarını aramıştır. “Aklın doğru kullanımı için yöntem üzerine konuşma” adlı eserinde, bilimsel düşüncenin temellerini atmıştır.

Descartes’ın en önemli katkısı, bilgiye ulaşmak için sistematik bir yöntem geliştirmesidir. O zamana kadar kabul edilen birçok bilgiyi sorgulayarak, sağlam temeller üzerine yeni bir düşünce sistemi kurmayı hedeflemiştir. Bu yaklaşımı, hem bilim hem de felsefe alanında devrim niteliğinde değişikliklere yol açmıştır.

Bilgi Felsefesi

Descartes’ın bilgi felsefesi, doğru ve kesin bilgiye ulaşma çabasıyla şekillenmiştir. Ona göre, duyularımız bizi yanıltabilir, bu yüzden güvenilir bilgiye ancak aklımızla ulaşabiliriz. Bu düşünce, rasyonalizm (akılcılık) akımının temelini oluşturmuştur.

Filozof, matematik gibi kesin sonuçlara ulaşan bir bilimin, felsefede de mümkün olabileceğini düşünmüştür. Bunun için önce tüm şüpheli bilgileri ayıklamak, sonra da kesin olan tek şeyden yola çıkarak yeni bilgiler inşa etmek gerektiğini savunmuştur.

Metodolojik Şüphe

Metodolojik şüphe (yöntemli kuşku), Descartes’ın kesin bilgiye ulaşmak için kullandığı bir araçtır. Bu yöntemde, doğruluğundan en ufak şüphe duyulabilecek her şey, yanlış kabul edilir. Amacı şüphe duymak değil, şüphe edilemeyecek kadar kesin olan bilgiyi bulmaktır.

Şüphenin Kapsamı

Descartes, şüphe yöntemini uygularken oldukça radikal davranır. Öncelikle duyularımızdan gelen bilgilere şüpheyle yaklaşır çünkü duyularımız bizi yanıltabilir. Örneğin, uzaktaki bir nesne olduğundan küçük görünebilir ya da suya batırılmış bir kalem kırık gibi algılanabilir.

Hatta Descartes, uyanık olduğumuzdan bile şüphe edebileceğimizi söyler. Rüyada gördüklerimizi gerçek sanabildiğimize göre, şu an yaşadıklarımızın da bir rüya olmadığını nasıl bilebiliriz? Bu şüphe o kadar ileri gider ki, matematik gerçeklerinden bile kuşku duyar. Belki kötü niyetli bir varlık bizi aldatıyor ve 2+2=4 olduğunu yanlış olarak biliyoruzdur.

Şüphenin Sınırları

Ancak Descartes’ın şüphesi sınırsız değildir. Şüphe ederken, şüphe eden bir varlığın olması gerektiğini fark eder. Yani her şeyden şüphe edebilirim ama şüphe ettiğimden şüphe edemem. Bu, onun ünlü “Cogito ergo sum” önermesine ulaşmasını sağlar.

Şüphe yöntemi, kalıcı bir kuşkuculuk değil, geçici bir araçtır. Amacı, kesin bilgiye ulaştıktan sonra, bu temelden hareketle yeni bilgiler inşa etmektir. Descartes, bu yöntemle hem bilimsel hem de felsefi bilginin sağlam temellere oturtulabileceğini göstermiştir.

Şüphenin Amacı

Metodolojik şüphenin asıl amacı, yıkıcı olmak değil, yapıcı olmaktır. Descartes, eski bir binayı yıkmadan yenisini inşa edemeyeceğimiz gibi, eski önyargıları temizlemeden doğru bilgiye ulaşamayacağımızı düşünür. Bu yöntem, bilimsel düşüncenin de temelini oluşturmuştur.

Kesin Bilginin Temeli

Descartes, metodolojik şüphe sürecinin sonunda, şüphe edilemeyecek tek bir gerçeğe ulaşır. Bu gerçek, düşünen bir varlık olduğumuz gerçeğidir. Buradan hareketle, diğer tüm bilgileri yeniden inşa etmeye başlar.

Cogito Ergo Sum

“Cogito ergo sum” (Düşünüyorum, öyleyse varım), felsefe tarihinin en ünlü önermelerinden biridir. Descartes, her şeyden şüphe ederken, şüphe ettiği gerçeğinden şüphe edemeyeceğini fark eder. Şüphe etmek de bir düşünme biçimi olduğuna göre, düşünen bir varlık olarak var olduğu kesindir.

Bu önerme, modern felsefenin başlangıç noktası kabul edilir. Çünkü ilk kez, bilginin temelini dış dünyada ya da Tanrı’da değil, düşünen öznede arayan bir yaklaşım ortaya koymuştur. Bu yaklaşım, Aydınlanma düşüncesinin ve modern bilimin gelişmesinde önemli rol oynamıştır.

Düşünen Özne

Descartes’a göre insan, öncelikle düşünen bir varlıktır. Ruh (zihin), düşünen ve yer kaplamayan bir tözdür (maddenin ya da varlığın özü). Beden ise yer kaplayan ama düşünmeyen bir tözdür. İnsan, bu iki farklı tözün birleşiminden oluşur.

Düşünen özne olarak insan, aklını kullanarak doğru bilgiye ulaşabilir. Descartes’a göre, Tanrı bize güvenilir bir akıl vermiştir ve doğru kullandığımızda bu akıl bizi yanıltmaz. Bu düşünce, insan aklına duyulan güvenin ve bilimsel ilerlemenin temelini oluşturmuştur.

Varlık Felsefesi

Descartes’ın varlık anlayışı, onun bilgi felsefesiyle yakından ilişkilidir. Kesin bilgiden yola çıkarak, varlığın doğasını açıklamaya çalışır. Bu açıklama, düalizm (ikicilik) adı verilen bir varlık görüşüne dayanır.

Ruh-Beden Düalizmi

Descartes’ın en tartışmalı görüşlerinden biri, ruh ve bedenin birbirinden tamamen farklı iki töz olduğu iddiasıdır. Bu görüş, insanın hem maddi hem de manevi yönünü açıklamaya çalışır.

Ruhun Doğası

Ruh, düşünen ama yer kaplamayan bir tözdür. Maddi olmadığı için bölünemez ve yok edilemez. Ruhun temel özelliği düşünmektir; hayal etmek, hatırlamak, istemek gibi tüm zihinsel faaliyetler ruhun işlevleridir.

Descartes’a göre ruh, bedenden bağımsız olarak var olabilir. Ölüm, sadece bedenin yok olmasıdır; ruh ölümsüzdür. Bu görüş, dini inançlarla da uyumlu olduğu için döneminde geniş kabul görmüştür.

Bedenin Doğası

Beden, yer kaplayan ama düşünmeyen bir tözdür. Maddi olduğu için bölünebilir ve yok edilebilir. Bedenin tüm hareketleri mekanik yasalara göre gerçekleşir, tıpkı bir makine gibi işler.

Descartes, hayvanların sadece bedenden oluştuğunu, ruhları olmadığını düşünür. Bu yüzden hayvanlar, karmaşık ama ruhsuz makineler gibidir. İnsanı özel kılan, hem bedene hem de ruha sahip olmasıdır.

İki Tözün Ayrılığı

Ruh ve beden birbirinden tamamen farklı olmasına rağmen, insanda bir şekilde etkileşim halindedir. Descartes, bu etkileşimin beynin ortasındaki kozalaksı bezde (epifiz bezi) gerçekleştiğini düşünmüştür. Ancak maddi olmayan ruhun, maddi bedenle nasıl etkileştiği sorunu, felsefe tarihinde “zihin-beden problemi” olarak bilinir ve hala tartışılmaktadır.

Düşünce ve Varlık İlişkisi

Descartes’a göre düşünce, varlığın temelidir. “Düşünüyorum, öyleyse varım” önermesi, düşüncenin varlıktan önce geldiğini gösterir. Bu yaklaşım, modern felsefenin özne merkezli anlayışının başlangıcıdır.

Düşünce sayesinde insan, kendini ve dünyayı tanıyabilir. Akıl, doğru kullanıldığında, varlığın gerçek doğasını kavrayabilir. Bu yüzden bilim ve felsefe, aklın sistematik kullanımıyla gelişir.

Spinoza’nın Etik Anlayışı

Baruch Spinoza (1632-1677), Hollandalı bir filozoftur. Descartes’ın düşüncelerinden etkilenmiş ancak ondan farklı bir sistem geliştirmiştir. En önemli eseri “Etika”da, geometrik yöntemle felsefe yapmaya çalışmış, tanımlar ve önermelerle sistematik bir düşünce yapısı kurmuştur.

Spinoza’nın felsefesi, insanın mutluluğa ulaşmasını hedefler. Ona göre gerçek mutluluk, tutkuların esaretinden kurtulup, aklın rehberliğinde yaşamakla mümkündür. Bu yaklaşım, hem etik hem de metafizik bir sistem oluşturur.

Ahlak Felsefesi

Spinoza’nın ahlak anlayışı, insan doğasının derinlemesine analiziyle başlar. İnsanın duygularını, tutkularını ve eylemlerini bilimsel bir yaklaşımla inceler. Amacı, insanın özgürleşmesi ve mutluluğa ulaşmasıdır.

İyi ve Kötü Kavramları

Spinoza’ya göre iyi ve kötü, mutlak kavramlar değildir. Bir şey, bize fayda sağlıyorsa iyi, zarar veriyorsa kötüdür. Bu göreli yaklaşım, geleneksel ahlak anlayışından farklıdır.

Sevinç ve Keder

Sevinç, varlığımızı güçlendiren ve mükemmelliğe yaklaştıran duygudur. Keder ise varlığımızı zayıflatan ve mükemmellikten uzaklaştıran duygudur. Spinoza’ya göre, gerçek ahlaki yaşam, sevinci artırıp kederi azaltmaya dayanır.

İnsan, doğası gereği varlığını korumaya ve güçlendirmeye çalışır. Bu “varlığı koruma çabası” (conatus), tüm canlıların temel güdüsüdür. Ahlaki davranış, bu çabanın akılla yönlendirilmesidir.

Bilgi ve Duygu İlişkisi

Spinoza’ya göre duygular, yetersiz bilgiden kaynaklanır. Bir şeyin gerçek nedenini bilmediğimizde, tutkuların esiri oluruz. Örneğin, birine kızarız çünkü onun davranışının gerçek nedenlerini bilmeyiz. Tanrı bilgisi (her şeyin gerçek nedenini bilmek), bizi tutkulardan özgürleştirir.

Erdem Anlayışı

Erdem, Spinoza için aklın rehberliğinde yaşamaktır. Erdemli insan, tutkularının kölesi değil, aklının efendisidir. Bu, Stoacı felsefeye benzer ama Spinoza’nın kendine özgü bir yorumudur.

Varlığı Koruma Çabası

Her varlık, doğası gereği kendini korumaya çalışır. İnsanda bu çaba, hem bedensel hem de zihinsel düzeyde gerçekleşir. Erdem, bu çabanın en yüksek ve en bilinçli formudur.

Varlığını korumanın en iyi yolu, aklını kullanmaktır. Çünkü akıl, neyin gerçekten yararlı olduğunu gösterir. Tutkular bizi yanıltabilir ama akıl, gerçek iyiyi kötüden ayırır.

Erdemin Temeli

Erdemin temeli, kendini tanımaktır. “Kendini tanı” öğüdü, Spinoza’da yeni bir anlam kazanır. İnsan, kendi doğasını ve sınırlarını tanıdıkça, daha erdemli olur. Bu tanıma, aynı zamanda evrenin düzenini tanımayı da içerir.

Erdemli yaşam, başkalarıyla uyum içinde yaşamayı gerektirir. Çünkü insan, sosyal bir varlıktır ve mutluluğa ancak toplum içinde ulaşabilir. Spinoza’ya göre, aklın rehberliğinde yaşayan insanlar, doğal olarak birbirlerine yararlı olurlar.

Özgür İnsan

Özgür insan, tutkularının değil aklının rehberliğinde yaşayan insandır. Spinoza’ya göre gerçek özgürlük, istediğini yapmak değil, aklın gösterdiğini yapmaktır. Bu paradoksal görünen tanım, aslında derin bir içgörü içerir.

Özgür insan korkudan değil, sevgiden hareket eder. Ölümü düşünmez, yaşamı düşünür. Kıskançlık, öfke, intikam gibi olumsuz duygulardan arınmıştır. Bu ideal, ulaşılması zor ama değerli bir hedeftir.

Tanrı ve Doğa

Spinoza’nın Tanrı anlayışı, döneminde büyük tartışmalara yol açmıştır. Panteizm (her şeyin Tanrı olduğu görüşü) olarak adlandırılan bu anlayış, geleneksel dini görüşlerden farklıdır.

Panteist Evren Anlayışı

Spinoza’ya göre, Tanrı ve doğa aynı şeydir. “Deus sive Natura” (Tanrı ya da Doğa) ifadesi, bu özdeşliği gösterir. Evrendeki her şey, Tanrı’nın bir parçası ya da tezahürüdür. Bu görüş, Tanrı’yı evrenden ayrı gören geleneksel anlayıştan farklıdır.

Panteist anlayışta, her şey zorunludur ve belirli yasalara göre gerçekleşir. Mucize diye bir şey yoktur çünkü doğa yasaları, Tanrı’nın yasalarıdır ve değişmez. Bu deterministik (belirlenimci) görüş, modern bilimsel düşünceyle uyumludur.

Tanrı Bilgisi ve Mutluluk

Spinoza’ya göre en yüksek mutluluk, Tanrı’yı (doğayı) tanımaktan gelir. Bu tanıma, entelektüel bir aşktır. Tanrı’yı tanıyan insan, her şeyin zorunlu olduğunu anlar ve tutkulardan kurtulur.

Tanrı sevgisi, karşılık beklemeyen saf bir sevgidir. Çünkü panteist anlayışta, Tanrı kişisel bir varlık değil, her şeyin özüdür. Bu sevgi, aynı zamanda evrensel bir sevgidir; her şeyi ve herkesi kapsar.

Hobbes’un Siyaset Felsefesi

Thomas Hobbes (1588-1679), İngiliz filozof ve siyaset teorisyenidir. En önemli eseri “Leviathan”da, modern devlet teorisinin temellerini atmıştır. İngiliz İç Savaşı döneminde yaşayan Hobbes, siyasi istikrarın önemini vurgulamıştır.

Hobbes’un siyaset felsefesi, insan doğasının kötümser bir analizine dayanır. Ona göre insan, doğası gereği bencil ve çıkarcıdır. Bu yüzden güçlü bir devlete ihtiyaç vardır. Bu görüş, liberal siyaset teorisinin paradoksal başlangıcıdır.

Doğa Durumu

Doğa durumu, Hobbes’un devletin olmadığı varsayımsal bir durumu tanımlamak için kullandığı kavramdır. Bu durum, insanların devlet otoritesi olmadan nasıl yaşayacaklarını gösterir. Hobbes’a göre bu durum, korkunç ve yaşanmaz bir durumdur.

Herkesin Herkese Karşı Savaşı

Doğa durumunda, herkes herkese karşı savaş durumu içindedir. Bu, sürekli fiziksel çatışma anlamına gelmez ama her an savaş tehlikesi vardır. İnsanlar, hayatta kalmak için sürekli tetikte olmak zorundadır.

Bu savaşın nedeni, kaynakların kıtlığı ve insanın doğuştan bencil olmasıdır. Herkes kendi çıkarını düşünür ve başkalarını potansiyel tehdit olarak görür. Güven olmadığı için işbirliği de yoktur.

Korku ve Güvensizlik

Doğa durumunun en belirgin özelliği, sürekli korku ve güvensizliktir. İnsan hayatı “yalnız, yoksul, kötü, vahşi ve kısa”dır. Kimse geleceğinden emin değildir çünkü her an saldırıya uğrayabilir.

Bu korku, sadece fiziksel şiddetten değil, belirsizlikten de kaynaklanır. Mülkiyet güvencesi yoktur, adalet yoktur, doğru ve yanlış yoktur. Herkes kendi gücü kadar haklıdır. Bu durum, insanı mutsuz ve güvensiz kılar.

Barış Arayışı

İnsanlar, bu korkunç durumdan kurtulmak için barış ararlar. Akıl, insanlara barışın herkes için daha iyi olduğunu gösterir. Ancak barış, karşılıklı güven gerektirir ve bu güven ancak bir otorite tarafından sağlanabilir.

Hobbes’a göre doğa yasaları, aklın barış için gösterdiği kurallardır. En temel doğa yasası, barış arayışıdır. Ancak bu yasalar, uygulayıcı bir güç olmadan etkisizdir. İşte devletin gerekliliği buradan doğar.

Toplum Sözleşmesi

Toplum sözleşmesi, insanların doğa durumundan çıkıp medeni topluma geçmek için yaptıkları varsayımsal anlaşmadır. Bu sözleşmeyle insanlar, haklarını bir egemene devreder ve karşılığında güvenlik kazanırlar.

Devletin Doğuşu

Devlet, toplum sözleşmesiyle doğar. İnsanlar, kendi aralarında anlaşarak, tüm güç ve otoriteyi tek bir kişiye veya meclise devrederler. Bu devir geri alınamaz ve koşulsuzdur.

Egemenlik Devri

Egemenlik, mutlak ve bölünemez bir güçtür. İnsanlar, doğa durumundaki tüm haklarını (kendini savunma hakkı hariç) egemene devrederler. Bu devir, tek taraflı değil, karşılıklıdır; herkes hakkını devrettiği için kimse mağdur olmaz.

Egemenlik devri gönüllüdür ama geri alınamaz. Bir kez devlet kurulduktan sonra, bireyler sözleşmeden dönemezler. Çünkü sözleşme, bireylerle egemen arasında değil, bireylerin kendi aralarındadır.

Bireysel Güvenlik

Devletin temel amacı, bireylerin güvenliğini sağlamaktır. Karşılığında bireyler, itaat etmeyi kabul ederler. Bu değiş tokuş, Hobbes’a göre adildir çünkü güvenlik olmadan hiçbir hak kullanılamaz.

Güvenlik sadece fiziksel güvenlik değil, mülkiyet güvenliği ve hukuki güvenliktir. Devlet, yasalar yaparak ve uygulayarak bu güvenliği sağlar. Böylece insanlar, korkusuzca yaşayabilir ve gelişebilirler.

Devletin Tanımı

Hobbes’un devlet tanımı, modern siyaset biliminin temelini oluşturur. Devlet, yapay ama gerekli bir kurumdur.

Ortak İrade

Devlet, ortak iradenin temsilcisidir. Leviathan (devasa deniz canavarı), devletin gücünü simgeler. Tüm bireylerin iradesi, egemenin iradesinde birleşir. Egemen ne derse, herkes adına söylemiş olur.

Bu ortak irade, çoğunluğun iradesi değil, herkesin iradesinin egemende temsilidir. Egemen, toplumun bedeniyse, bireyler organlarıdır. Bu organik metafor, devletin birliğini vurgular.

Tek Kişilik

Hobbes, monarşiyi en iyi yönetim biçimi olarak görür ama devlet, bir meclis tarafından da yönetilebilir. Önemli olan, egemenliğin bölünmemesi ve mutlak egemenlik ilkesidir.

Tek kişilik yönetimin avantajı, karar alma sürecinin hızlı olmasıdır. Ayrıca, tek kişinin çıkarı ile devletin çıkarı özdeşleşir. Ancak Hobbes, egemenin kim olduğundan çok, egemenliğin mutlak olmasını önemser.

Egemenin Hakları

Hobbes’a göre egemen, sınırsız haklara sahiptir. Bu haklar, toplum sözleşmesinden doğar ve vazgeçilemez.

Mutlak Egemenlik

Egemenlik mutlaktır, yani sınırlanamaz. Egemen, yasaların üstündedir çünkü yasaları o yapar. Kendi koyduğu yasalarla bağlı değildir. Bu görüş, güçler ayrılığı ilkesine karşıdır.

Mutlak egemenlik, tiranlık anlamına gelmez. Egemenin amacı, barış ve güvenliktir. Eğer bu amaca hizmet etmezse, meşruiyetini kaybeder. Ancak bu durumda bile, bireyler isyan hakkına sahip değildir.

Vazgeçilemezlik

Egemenlik vazgeçilemez ve devredilemez. Egemen, kendi isteğiyle bile egemenlikten vazgeçemez çünkü egemenlik, toplum sözleşmesinden doğar. Sadece devletin tamamen yıkılmasıyla egemenlik sona erer.

Eleştirilemezlik

Egemen eleştirilemez çünkü herkes adına hareket eder. Egemeni eleştirmek, kendini eleştirmek demektir. Bu mantık, modern demokratik anlayıştan çok farklıdır ama Hobbes’un sisteminde tutarlıdır.

Cezalandırılamazlık

Egemen cezalandırılamaz çünkü kimseyle sözleşme yapmamıştır. Toplum sözleşmesi, bireyler arasındadır; egemen bu sözleşmenin ürünü ama tarafı değildir. Bu yüzden sözleşmeyi ihlal edemez ve cezalandırılamaz.

Devlet Yetkileri

Hobbes, devletin yetkilerini geniş tutar. Bu yetkiler, devletin amacı olan barış ve güvenliği sağlamak içindir.

Yasama Yetkisi

Egemen, yasaları yapar ve değiştirir. Yasalar, egemenin iradesidir ve herkes için bağlayıcıdır. İyi yasa, barışı ve güvenliği sağlayan yasadır. Adalet, yasalara uymaktır; yasaların kendisi adil ya da adaletsiz olamaz.

Yargılama Yetkisi

Egemen, en yüksek yargıçtır. Tüm anlaşmazlıkları çözer ve kararları kesindir. Yargı bağımsızlığı yoktur çünkü tüm yargıçlar egemenin temsilcileridir.

Savaş ve Barış Yetkisi

Egemen, savaş ilan eder ve barış yapar. Orduyu kurar ve yönetir. Dış politikayı belirler. Bu yetkiler, devletin güvenliği için hayatidir ve paylaşılamaz.

Atama Yetkisi

Egemen, tüm kamu görevlilerini atar. Bakanlar, yargıçlar, komutanlar, hepsi egemenin temsilcileridir. Bu atama yetkisi, devletin birliğini ve egemenin kontrolünü sağlar.


Önemli Terimler Özeti

  • Metodolojik şüphe: Kesin bilgiye ulaşmak için her şeyden şüphe etme yöntemi
  • Cogito ergo sum: “Düşünüyorum, öyleyse varım” – Descartes’ın kesin bilgi ilkesi
  • Düalizm: Ruh ve bedenin iki ayrı töz olduğu görüşü
  • Töz: Varlığın özü, kendi başına var olan şey
  • Panteizm: Tanrı ile doğanın özdeş olduğu görüşü
  • Erdem: Aklın rehberliğinde yaşamak
  • Varlığı koruma çabası: Her canlının temel güdüsü
  • Doğa durumu: Devletin olmadığı varsayımsal durum
  • Toplum sözleşmesi: Devleti kuran varsayımsal anlaşma
  • Egemenlik: Devletin mutlak ve bölünemez gücü
  • Mutlak egemenlik: Sınırlanamaz devlet otoritesi
✍ Ders Notları
👍 2025-2026 Güncel Müfredat
14 Ders Saati📂 11. Sınıf Felsefe
Bu yazıda bulunan terimler ayrıca anlatılmamıştır. Bu yazıdaki bir terimin ayrıca anlatılmasını istiyorsanız aşağıdaki yorum kısmından bize ulaşabilirsiniz.
Sistememizde bu yazıda bahsi geçen kişilere ait bir biyografi bulunamamıştır.
Benzer İçerikler
MS 2. Yüzyıl-MS 15. Yüzyıl Filozoflarının Felsefi Görüşlerinin Analizi
Felsefe

MS 2. Yüzyıl-MS 15. Yüzyıl Filozoflarının Felsefi Görüşlerinin Analizi

İçeriğe Git>
15. Yüzyıl-17. Yüzyıl Felsefesinin Karakteristik Özellikleri
Felsefe

15. Yüzyıl-17. Yüzyıl Felsefesinin Karakteristik Özellikleri

İçeriğe Git>
MÖ 6. Yüzyıl-MS 2. Yüzyıl Filozoflarının Felsefi Görüşlerinin Analizi
Felsefe

MÖ 6. Yüzyıl-MS 2. Yüzyıl Filozoflarının Felsefi Görüşlerinin Analizi

İçeriğe Git>
18. Yüzyıl-19. Yüzyıl Felsefesinin Karakteristik Özellikleri
Felsefe

18. Yüzyıl-19. Yüzyıl Felsefesinin Karakteristik Özellikleri

İçeriğe Git>
No Image
Felsefe

Felsefenin Anlamı

İçeriğe Git>
20. Yüzyıl Felsefesinin Karakteristik Özellikleri
Felsefe

20. Yüzyıl Felsefesinin Karakteristik Özellikleri

İçeriğe Git>
Copyright © 2025 Bikifi
Star Logo
tiktok Logo
Pinterest Logo
Instagram Logo
Twitter Logo